Kültür-Sanat

Sabahat Akkiraz: Kılıçdaroğlu, "Gecekondu mahallelerine gidecek kimse yok, sana ihtiyacım var" demişti

"Vekilken alan çalışması yaptığımda kadınlar gelirdi, işçiler, öğrenciler hepsi 'abla' derlerdi"

24 Mart 2017 15:33

Eski CHP İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiraz, partisinin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendisine “Sana ihtiyacım var. Gecekondu mahallelerine gidecek, yoksul evlerinde diz kırıp oturacak, kadınlara ulaşacağım kimse yok” dediğini aktardı. Kiraz, Soma maden faciasının ardından iktidarı protesto etmek amacıyla milletvekilliğinden istifa etmişti. 

Soma’da maden ocağı faciasında 301 işçinin yaşamını yitirmesinin ardından, bazı CHP milletvekilleri arasında hükümetin olaya ilişkin tavrını protesto amaçlı toplu istifa ihtimali tartışılmaya başlanmış, konu daha önce CHP milletvekilleri Şafak Pavey ve Hüseyin Aygün tarafından da dillendirilmişti.

Türk halk müziğinin güçlü yorumcularından, 27 albümü geride bırakan Sabahat Akkiraz iki yıl aradan sonra ‘Sabahat Akkiraz & Dostları 47’ ile sevenlerinin karşısına çıktı.

Müzik sektöründe 47’nci yılını dolduran Akkiraz, şarkılarını "Ustam ve dostlarım" dediği Arif Sağ, Aylin Aslım, Erdal Erzincan, Bedük, İlhan Erşahin, Mehmet Erdem, Mercan Erzincan, Volkan Kaplan, Baba Zula, Mercan Dede, Orhan Gencebay, Hüsnü Şenlendirici, Musa Eroğlu ve Muhlis Akarsu ile seslendirdi.

Soma Katliamı sırasında tepki göstermek için "Meclis'i boşaltalım" dediğinde partisinden kendisine hakaret edenlerin olduğunu söyleyen Akkiraz, Hürriyet Kültür Sanat'ta Aylin Aslım'a konuştu. Akkiraz'la yapılan söyleşi şöyle:

47 yıldır sahnedesiniz, müthiş bir şey bu; çocuk yaştan bu yana şarkı söylüyorsunuz. Ustamızsınız. Harika bir albümle de bu 47 yılı taçlandırdınız. Ne mutlu bana ki, sizin gibi bir kadınla söyleme şerefine eriştim. Bu 47 yıla dönüp bakınca nasıl hissediyorsunuz kendinizi? Nasıl bir duygu? 

İlk türkü kaydımı yaptığımda 12 yaşımdaydım. Netfon Plak için yapmıştık kaydı. Neredeyse yarım asır geçmiş. Bunu bazen düşündükçe “Vay be” diyorum. Bir kadın olarak 47 yıldır türkü söylüyorum, derleme yapıyorum, albümler kaydediyorum. Benim mutluluğum da bu. Sizin gibi dostlarla türkülerimi paylaşıyorum. Usta olmaktan çok ‘abla’ derler aslında; vekilken alan çalışması yaptığımda kadınlar gelirdi, işçiler, öğrenciler hepsi ‘abla’ derlerdi. Bazen yanımdakiler bundan rahatsız olurdu. Oysa ben mutlu olurdum. Aileden biriyim kısacası. Bundan daha değerli ne var ki? 

47 yılda çok şey yaşadım. Ünlü olmak, sahneye çıkmak, albümler yapmak, dizi ve film müzikleri yapmak, ödüller, trajediler, yitirdiklerimiz, kazandıklarımız oldu. Aslında hepsini biriktirdim. O yüzden albümün kapağına yazdığım kısa paylaşım çok anlamlı. 47 yılın özeti bu: “47 yılın sonunda anladım ki; bizimki biraz aş, biraz iş, biraz aşk ve çoğu türkü... Bir kuru sevda imiş.”

Sayısız albüm, derlemeler, başka kıtalarda konserler, festivaller, ödüllerin yanı sıra masal kitapları bile sığdı bu 47 yıla. Hikâyeleri derlemek, kayıt altına almaya olan tutkunuz hiç bitmedi. Nedir sizi söylemeye, anlatmaya, yazmaya çeken şey?

Üretmek. Üretemeyen yok olur. Oysa Anadolu düşünülemeyecek kadar büyük bir hazinedir. Bir dağ köyünde, tarladan gelen bir kaynak kişi ya da ozan ya da dede eline sazı alır ve size hayatı anlatır. Hem de öyle bir anlatır ki sadece aklınızı değil yüreğinizi de alır. Çeşme başında ağlayıp ağıt söyleyen, çocuğu emzirirken ninni söyleyen, uzun karlı gecelerde gözünün içine bakıp “Hadi anlat nine” dediğiniz o Anadolu kadınları olmasaydı bugün ne kadar yavan olurdu müziğimiz ve hayatımız. 

Sonra ben bunları toplarım. Beynim ve yüreğimle müzik aklımla düzenlerim, hayata baktığım pencereden aktarırım. Sonra ben bir kişi bunu yaparım; milyonlar dinler, paylaşır, ağlar, güler, sever ya da anası sayar. İşte bu dünyaya değer.

"Bir keresinde Neşet Ertaş dedi ki..."

Ustamız, örnek aldığımız bir isimsiniz Sabahat Hanım. Sektördeki 47’nci yılınızı taçlandırdığınız bu güzel proje nasıl hissettiriyor size?

Önce neden 50 değil de 47... Aslında hep yapılmayanı yapmaya çalışıyorum. Repertuvarımı ilk albümümden beri ben seçerim. Risk alırım. Bir keresinde Neşet Ertaş dedi ki: “Bu halk bu kadar ağır, Farsi sözleri anlamaz. Bunlar yerine daha basit sözler oku.” “Onlar yarattı ve taşıdı bunları Neşet Baba” dedim. Benim gayretimin yarısını göstermeleri yeter anlamaya. Hep en iyi müziği ve sözleri okumaya çalıştım. O yüzden bu kadar yıldır müzik yapabildim. Bu projeyi konuşmaya başlamamız birkaç yıl öncesine rastlar. Diğer saygı albümleri gibi olsun istemedim. Eski bilinen türkülerim, deyişlerimin yerine ilk kez seslendirilecek eserler olsun dedim. Farklı dostlarım olsun dedim. Çok popüler isimler benim de dostum. Ama ben yan yana duracağım dostlarımı seçtim. Hayat da böyle değil midir? Sonra eserleri seçtik, dostlara ulaştık. Hayatımda anlamlı bir albüm ‘47’. 

Albüm hazırlığı nasıl geçti?

Kardeşim Hasan Akkiraz, Sony Music’ten Şemsettin Bey ve Median Edisyon’dan Ali Coşar ile oturduk, yeni eserlerin seçimi yapıldı. Dostlara ulaşıldı. Ve kayıt... Çok mutlu olduğumuz anlar olduğu gibi çok trajik olaylar da yaşadık. Çok sevdiğim 47 yıllık ustam Arif Sağ, eşi Yıldız Hanım’ı kaybetti. Yıldız Abla benim gerçekte hiç olmayan ablam gibiydi. Hepimiz için zor bir süreçti. Ama sonuçta ‘Ah Aşk’ı Yıldız Ablam için okudum. Ona bahsettiğimde, “Oku Sabahat, sesine çok yakışacak” dedi. O dinleyemedi. Bizler dinleyip onu anıyoruz. Işıklar içinde uyusun. Kayıtlar Amerika, Kanada, Ankara, İstanbul’da yapıldı. Farklı müzisyenler, farklı tatlar ve türküler. Benim klasik eserlerim. Sonuçta ‘47’ oldu. Dün sadece benimdi, bugün hepimizin.

Merak eden okurlarımız için; sizinle bir araya gelme hikâyemiz ve şarkı seçimimiz hakkında neler söylemek istersiniz?

Median Edisyon’dan Ali Coşar benim de çok sevdiğim “Böyle Olur mu türküsünü Aylin Aslım ile yapalım” dediğinde çok heyecanlandım. Heyecanımın ilk nedeni bana bağlama ile yoldaşlık da eden ve Sivas’ta yitirdiğimiz Hasret Gültekin’in söylediği ve sevdirdiği bir türküyü okumak için bir fırsat yakalamış olmam. İkinci nedeni, senin gibi sesi güzel, yüreği güzel, müziği güzel bir yeni yoldaş kazanmış olmam... 

28 Mart’ta bu değerli albümün lansman konseri yapılacak, konsere albümdeki sanatçılardan kimler katılacak?
Herkesin katılmasını çok istedim ama bu mümkün olmadı. Arif Sağ, Erdal Erzincan, Mercan Erzincan, Mehmet Erdem, İlhan Erşahin, Volkan Kaplan, Bedük ve tabii ki sen Aylin Aslım ile bir lansman konserinden çok muhabbet edeceğimiz ve türküleri paylaşacağımız bir gece yaşayacağız inşallah. Yıllar sonra elimizde kalacak olan böyle paylaşımlar ve muhabbetlerimiz olacak.

Muhlis Akarsu'nun ‘Medet Sevdiğim’ eseri de var

Bir eserden bahsetmek isterim; Muhlis Akarsu ile seslendirdiğimiz ‘Medet Sevdiğim’ eseri. Muhlis Akarsu Sivas katliamında bizden çalındı. Ustamdı. Kuzenimin eşiydi. Birlikte çok konser yaptık. Birlikte muhabbetlerde çok türkü söyledik. Repertuvarlarıma -kendi okumadan- okuyacağım eserler verdi. ‘Ne Ağlarsın’ türküsünü okumam için hep önerirdi. Katliamdan üç gün önce son görüşmemizde ‘Ne Ağlarsın’ı okuduk ve ayrıldık. Bir daha da bir araya gelemedik. İstanbul’a gelmeme ve Şah Plak ile çalışmama önayak oldu. Ama hiç stüdyoya girip bir kayıt yapamadık. Onu yitirdikten 24 yıl sonra bu kaydı yapabildik. 1986’da Arif Sağ ile gerçekleştirdikleri ve hiç yayımlanmayan ‘Medet Sevdiğim’ eserine düet yapma şansım oldu. ‘Medet Sevdiğim’i başka kayıtlarla dinleyicilerine ulaştırmıştı. Ama bu kayıt hiç yayımlanmamıştı. Makara bandı bulduk ve ona kayıt yaptık. Muhlis Akarsu sesine ses kattık. Arif Sağ Hocamız da kaydı dinlediğinde çok duygusal anlar yaşadı. Orijinal kayıtta bağlamaları o çalmış ve vokal yapmıştı. O kaydın üzerine sadece ben sesimi koydum. ‘47’nin belki de en anlamlı eserlerinden biri de ‘Medet Sevdiğim’dir.

"En yakınım sandıklarıma baktım koltuklarına sarıldılar..."


Darbeler sağ olsun, “Sanatçının siyasetle işi olmaz” denilen bir ülkedeyiz. Sizse doğru bildiğinizden şaşmayıp, düşüncelerinizi söylemekten vazgeçmediniz, üstüne bir de milletvekili oldunuz. Sanat ve siyaset üzerine ne söylemek istersiniz?

“Sanatçıdan siyasetçi olmaz” diyen kimdir? Önce siyasetçiler. Çünkü halk ile sanatçının kurduğu ilişkiyi kuramaz siyasetçi. O yüzden benden hiç hoşlanmadılar. Kameraların bana dönmesinden, halkın etrafımı çevirmesinden, ‘abla’ demelerinden, duygusallığımızı zayıflık saymalarından hiç vazgeçmediler. Soma katliamına kadar her şey iyiydi aslında. Meclis’te ne görev verildiyse yaptım. Komisyonlar, teklifler, önergeler, alan çalışmaları, örgütlenme. Sonra Soma oldu. 301 madenci katledildi. Sivas katliamından sonraki en büyük trajedimdi. Sonra baktım benim partimdekiler dahil herkes koltuğuna sarıldı. Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu’na, “İstifa edeceğim” dedim. “Bu da bir yöntem” dedi. “Meclis’i boşaltalım” dedim. “Bizsiz meşru bir iktidar olamazlar” dedim. “Soralım o zaman” dedi. Sonra bana hakaretler yükseldi. Profesör olanı, cami-cemevci olanı, en yakınım sandıklarıma baktım koltuklarına sarıldılar. “Duygusallaşma” dediler. Sonra Genel Başkan “Sana ihtiyacım var. Gecekondu mahallelerine gidecek, yoksul evlerinde diz kırıp oturacak, kadınlara ulaşacağım kimse yok” dedi. Tamam dedim ama bir daha Meclis’e doğru düzgün gitmedim. 

"Onları hiç unutmadım..."

Soma’ya gittim. Oğlunu kendi eliyle madene götüren ve cenazesinde “Ben yaptım abla, ben öldürdüm oğlumu” diyen... “Fıtratmış, gelsinler evin önündeki uçurumdan onları atayım da fıtratı görsünler” diyen eşi ve oğlu ölen kadını hiç unutmadım. Şimdi oralara kimse gitmiyor. Mayısta Soma’da büyük bir konser yaptık. Ölen madenci eşlerine destek verip dikiş atölyeleri kurduk. 

Ha kime sorsanız, “Sanatçıdan siyasetçi olmaz” der. Duygusallığımız akılsızlık sayılır ama bu sadece kendini akıllı sayan zavallıların kuruntusudur. Sanatçıdan her şey olur. Sanatçılara yönelik hazırladığım sosyal güvenlik kanun teklifim hâlâ komisyonda. Oysa sanatçı öndeki parlak üç-beş kişi dışında gerçekten zor yaşayan ve yalnız kişidir. Bunun için devlet elini taşın altına koymalıydı. Kültür Bakanı, AKP, MHP ve HDP ile de konuşmuştum. Herkes “Tamam” deyip sonra çark etti. Hangimiz dürüst acaba; sanat mı siyaset mi?