Rusya üzerine araştırmalarıyla tanınan Mitat Çelikpala, Rusya'nın Türkiye’nin sermaye, yatırım ve pazar ihtiyaçlarına karşılamasına dair, "Türkiye ile Rusya arasında 100 milyar dolarlık bir ticaret hacmi hedefi var ama iki tarafın ekonomilerinin yapısı bunun gerçekleşmesini mümkün kılacak bir yapıda değil" dedi. "Rusya’nın son dönemde yaptırımlar altında daralan ekonomisi de büyük yatırımcı rolü oynamasına imkan tanımıyor" diyen Çelikpala, "Rusya ticari ve ekonomik alanda Türkiye’de Batının yerini doldurabilecek bir aktör kapasitesine sahip değil" ifadesini kullandı.
Çelikpala, Karar yazarı Taha Akyol’un sorularını cevaplandırdı:
(...)
Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini nasıl tanımlamak lazım?
Türk-Rus ilişkileri son dönemde küresel alanda derin izler yaratan ve yakından izlenen bir seyir izliyor. Enerji temelli gelişen ekonomik-ticari ilişkiler ilk önce siyasi alana sonrasında da askeri alan yayıldı. Bu ilişkilerin Türkiye açısından bir eksen kayması yaratıp yaratmadığı tartışması ise neredeyse 10 yıllık bir geçmişe sahip. İlişkilerin Suriye ile stratejik seviyeye ulaştığını iddia edenler var. Ben bunun çok da doğru olmadığını düşünüyorum. Batılı geleneksel müttefiklerle yaşanan dalgalı ilişkilerin bu görünümde büyük bir etkisi-katkısı söz konusu. Türkiye ve Rusya’nın birçok temel konuda uzlaşmayan, farklılaşan bakış açıları var. Dağlık Karabağ, Ermenistan ve Ermeni meselesi, Kıbrıs, Kırım bunlardan bazıları. İki aktörün küresel düzlemde gelişmelere benzer bir açıdan baktıkları, meselelerin çözümünü benzer birtakım öneriler getirdikleri ve birlikte yakın çevrelerinden başlayarak uyumlu bir düzen kurmaya çalıştıklarını söylemek mümkün değil. Ben bu ikili ilişkileri zaman ve konjonktüre göre ilerleyen ya da gerileyen taktiksel ilişkiler olarak görüyorum. Her iki tarafın da bir gözü daima Avrupa-Atlantik dünyasında. Beklentileri ve gelecekleri o yönle yakından ilgili. Soğuk Savaş döneminden farklı olarak elbette iyi komşuluk ve işbirliği ikili ilişkilerde karşımıza çıkan olumlu yönler. Ama akılda tutulması gereken konu Türkiye’nin hala bir NATO üyesi olduğu, Rusya’dan tehdit algıladığı ve ilişkilerin konjonktürel gelişmelere bağlı olarak iki liderin yönetiminde şekillendiği. Liderlerin pazarlık kabiliyetleri ve çıkar algıları benzer. Bu durumda Batı dünyasıyla yaşadıkları güven bunalımını birbirlerine karşı yaşamıyorlar. Sorunlu meseleleri atlatmayı ve bardağın dolu tarafını görmeyi başarıyorlar. Ama ikili ilişkiler hala kurumsallaşmadı, güvensizlik ve tarihin mirası korkular hala canlı. İki tarafın siyasi ve güvenlik alanındaki işbirliğinin ana eksenini belirleyen Suriye’nin geleceği konusu olacak. Bu konu işbirliğinin sınırlarını daha belirgin biçimde çizecektir.
Rusya Türkiye’nin sermaye, yatırım ve pazar ihtiyaçlarını Batı kadar sağlayabilir mi?
Buna kesinlikle evet demek mümkün değil. Rusya, Türkiye’de kendi önceliklerine göre bir yatırım ve işbirliği politikası izliyor. İki tarafın enerji gibi çakışan alanlarda işbirliği açık ve gerçekçi ama bunun ötesine geçmek mümkün görünmüyor. Türkiye ile Rusya arasında 100 milyar dolarlık bir ticaret hacmi hedefi var ama iki tarafın ekonomilerinin yapısı bunun gerçekleşmesini mümkün kılacak bir yapıda değil. Bu ilişki hep Türkiye’nin aleyhinde bir seyir izliyor. Hep Türk tarafı açık veriyor. Bu açığı artan enerji fiyatları tetikliyor. Rusya’nın son dönemde yaptırımlar altında daralan ekonomisi de büyük yatırımcı rolü oynamasına imkan tanımıyor. Kısacası Rusya ticari ve ekonomik alanda Türkiye’de Batının yerini doldurabilecek bir aktör kapasitesine sahip değil.
Söyleşinin tamamı için tıklayın