15'inci İdare Mahkemesi'nin, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü'ne Prof.Dr. Mehmet Füzün'ün atanmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı işleminin yürütmesinin durdurulması kararının yankıları sürüyor.
Dava sürecinde Cumhurbaşkanlığınca, “Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlerin yargı denetimi dışında tutulduğu, bu nedenle davanın, esastan incelenmeksizin reddedilmesi gerektiği” savunması yapıldığı; ancak mahkemenin ‘sorumsuzluk hali’ savunmasını yeterli bulmadığı ortaya çıktı.
Kamuoyunun gündemine bomba gibi düşen, Dokuz Eylül Üniversitesi'nde rektör adayı olup seçimden birinci çıkan, ama atanmayan Prof.Dr. Sedef Gidener tarafından açılan ve ‘yürütmeyi durdurma kararı’ çıkan davaya Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'nce gönderilen savunmayı, DHA ele geçirdi. Yapılan savunmada ‘Üniversite rektörlerini seçme’nin Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri arasında sayıldığı, yine Anayasanın ‘sorumluluk ve sorumsuzluk hali’ başlıklı 105'inci maddesinde, Cumhurbaşkanı'nın resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamayacağı ve 125'inci maddesinin ikinci fıkrasında da, ‘Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askeri Şura'nın kararlarının yargı denetiminin dışında olduğu’ hükmünün yer aldığı vurgulandı.
Doktrinde de, rektör atamalarına karşı yargı yolunun kapalı olduğu vurgulanan savunmada, “Bugüne kadar ortaya çıkan Danıştay içtihatları da, Cumhurbaşkanına tanınan ‘üniversite rektörlerini seçmek' yetkisinin Başbakan ile ilgili bakanın imzalarına gerek olmadan, Cumhurbaşkanınca tek başına kullanabileceğini teyit etmektedir. Karşı imza kuralına tabi olmayan rektör seçiminin, siyasi sorumluluk gereği Başbakan ve ilgili bakanın imzalarının bulunduğu diğer atama kararları gibi kabul edilerek, yargı yolunun açık olduğunun savunulması Anayasamıza açıkça aykırıdır” denildi. Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlerin yargı denetimi dışında tutulması nedeniyle Prof. Dr. Füzün'ün Cumhurbaşkanı'nca atanmasına ilişkin işleme karşı açılan bu davanın, esastan incelenmeksizin reddedilmesi gerektiği bildirildi.
İdari yargı yolunun kapalı olması nedeniyle davanın incelenemeyeceğine ilişkin kanaatlerinin baki kaldığı belirtilen savunmada, “Bununla beraber aksi düşünülse dahi davanın esastan da reddedilmesi gerekir” görüşü dile getirildi.
'Davacı iyi niyetli değil'
Cumhurbaşkanlığı tarafından mahkemeye gönderilen savunmada, Prof. Dr. Füzün gibi kısmi statüde görev yapmakta iken rektör adayı ve rektör olarak seçilen ve atandıktan sonra devamlı statüye geçen çok sayıda öğretim üyesinin bulunduğu vurgulandı. Bununla ilgili yasa, yönetmelik maddeleri ile Prof. Dr. Füzün'ün tam gün statüsüne geçtiğini gösteren YÖK yazışmalarının dayanak gösterildiği savunmada, davacı Prof. Dr. Gidener'in iyi niyetli olmadığı iddia edildi ve şöyle denildi:
“Davacı, üniversitede ve Yükseköğretim Genel Kurulu'nda yapılan seçimler sırasında Prof.Dr. Mehmet Füzün'ün ‘kısmi statüde' görev yaptığından bahisle herhangi bir itirazda bulunmamış, ilgilinin rektör olarak atanması üzerine bu davayı açarak belirtilen gerekçeyle iptal talebinde bulunmuştur. Sadece bu husus bile davacının iyi niyetli olmadığını ve iddialarını kendisinin de inandırıcı bulmadığını göstermektedir.”
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Prof.Dr. Mehmet Füzün'ün üniversite ve Yükseköğretim Genel Kurulu'nca yapılan seçimlerde ikinci sırada olmasının da atanmasına engel olmadığını savundu. Üniversite rektörü olabilmek için ‘profesör akademik ünvanına sahip olma'nın dışında başka bir koşulun gerekmediği hatırlatıldı. Seçimlerde “en yüksek oyu almış olma'nın sadece seçimin sonucuyla ilgili bir durum olduğu, adaylar arasında bir “üstünlük” sıralaması anlamına gelmediği kaydedildi. Üç adaydan birini rektör olarak seçip ataması konusunda Cumhurbaşkanına herhangi bir sınırlama getirilmediğine dikkat çekilirken, “Başka bir anlatımla, Cumhurbaşkanına, üniversite rektörü olabilmek için gerekli nitelikleri taşıdıkları tartışmasız olan üç adaydan birini seçerek üniversite rektörü olarak atamak konusunda mutlak bir tercih hakkı tanınmıştır” savunması getirildi. Yargı organının, bu takdir yetkisini ortadan kaldıracak nitelikte karar vermesinin, Anayasa'nın 125'inci maddesinin dördüncü fıkrası ile 2577 sayılı Kanunun 2'inci maddesinin ikinci fıkrası karşısında mümkün bulunmadığı bildirildi. Konuyla ilgili yargı kararlarında da, Cumhurbaşkanının bu alandaki takdir yetkisinin ‘mutlak’ olduğunun kabul edildiği ifade edildi.
Ankara 15'inci İdare Mahkemesi 8 sayfadan oluşan savunmayı değerlendirdi. Ancak, “Cumhurbaşkanının, geniş takdir yetkisi bulunmakla birlikte, zincir işlemler sonucu belirlenerek kendisine sunulan üç rektör adayından birini atama hususunda bağlı olduğu, üç adayın belirlenmesi aşamasındaki hukuka aykırılığın Cumhurbaşkanının nihai atama işlemini de sakatlayacağı ve bu anlamda hazırlayıcı zincir işlemler esnasında kanunun belirlediği usul ve esaslara uyulmadan tespit edilen adaylar arasından Cumhurbaşkanınca seçilerek yapılan atama işlemini de hukuka aykırı kılacağı kuşkusuzdur” denilerek, “sorumsuzluk hali” sovunması yeterli görülmedi. Mahkeme söz konusu işlemin yürütmesini 1'e karşı 2 üyenin oyuyla durdurdu.
Şimdi Cumhurbaşkanlığı ile müdahillik talebi kabul edilen DEÜ Rektörü Prof.Dr. Mehmet Füzün'ün kararın tebliğinin ardından bir hafta içinde bir üst mahkemeye itirazı bekleniyor. 10'inci İdare Mahkemesi esastan kararı ise daha sonra verecek.