Gündem

Reklam aralıklarına düzenleme yapılacak mı?

RTÜK Başkanı, televizyonlarda reklam dakikalarının düzenlenmesi konusunda yeniden planlanma yapılacağını belirterek, 'Hem yayıncıları, hem izleyicileri mağdur etmeyecek yeni bir anlayış düşünüyoruz' dedi

05 Eylül 2013 16:17

RTÜK Başkanı Davut Dursun, dizi aralarına sıkıştırılan geniş reklam aralıklarıyla ilgili izleyiciden gelen şikayet doğrultusunda yeni bir planlama yapacaklarını ifade etti.
 
RTÜK Başkanı Davut Dursun NTV Ankara muhabiri Miray Akdağ Uluç'un sorularını yanıtladı.

"Dizilerin arasına sıkıştırılan geniş reklam aralıklarına bir düzenleme getirilecek mi" sorusuna yanıt veren Dursun, "Hem yayıncıları, hem izleyicileri mağdur etmeyecek yeni bir anlayış düşünüyoruz" dedi.

Kanalların RTÜK'ün uyguladığı cezalar nedeniyle argo kelimelere uyguladıkları otosansürle ilgili de konuşan Dursun "Bazen kantarın topuzunu kaçırıyorlar. Bizim ihlal olarak değerlendirmediğimiz bir takım hususlara da ne olur ne olmaz diye kendi içlerinde bir RTÜK kuruyorlar galiba" şeklinde yanıt verdi.

İşte o röportaj:

- Karasal ve sayısal yayın ihalesi var. İhale ile ilgili bir yürütmeyi durdurma kararı var. Bu iptal mi değil mi farklı yorumlar var. Son durum nedir?

Davut Dursun: Yayıncıların da ciddi endişeleri var, haklılar da. Söz konusu yürütmeyi durdurma kararı medyaya iptal şeklinde yansıdı. İptal henüz söz konusu değil, mahkemeler yürütmeyi durdurma kararı vermişti bazı konularda ama bu iptal anlamına gelmiyor. İlgili mahkemenin esastan kararı verene kadar süreç durmuş oluyor. Biz de bu konudaki işlemleri durdurma kararı aldık. Birkaç mahkeme kararı vardı ama sonra 8. İdare Mahkemesi'nin ulusallarla ilgili durdurma kararı vermesi üzerine biz de işlemleri durdurduk. İptal veya ret kararı verilirse o zaman ona göre bir karar almış olacağız. Bölgesel ve yerel yayıncılar ulusallarla ilgili yürütmenin durdurulması nedeniyle kendilerini etkileyip etkilemediği yönünde ciddi kaygıları var. Ama henüz bölgesellerle ve yerellerle ilgili bir durdurma söz konusu değil. Bunların da ulusalı emsal göstererek mahkemeye gittiklerine ilişkin bir takım haberler var. Ama henüz bize iletilen bir mahkeme kararı olmadığı için onlara ilişkin işlemlerimiz sürüyor.


- Anlaşmalar gereğince 2015 yılına kadar Türkiye'nin sayısal yayıncılığa geçmiş olması gerekiyor. Bu kararlarla takvim nasıl etkilenecek?

"Takvim tabi olumsuz etkileniyor, bizim de bütün kaygımız bu. Takvime göre önce planlama yapılacaktı ki yapıldı, bu planlamaya dayalı olarak ihaleler yapılacaktı. Biz ihaleleri yaptık. 4 ayrı ihale yaptık. Fakat doğrusu bu takvim parlamentonun düzenlediği takvim içinde ihalelerin yargısal yolla durdurulması konusu düşünülmüş bir mesele değildi. O sebeple 2015 Haziranı'na kadar analogların kapatılması ve sayısala geçilmesi ile ilgili takvim olumsuz etkilenmiş oluyor. Dileğimiz bu süreyi mümkün olduğu kadar daraltmak. Bunun için de karar verecek olan mahkemeler bir an önce esastan karar verip biz de yolumuza devam edelim diyoruz. Bu biraz uzarsa bundan sistem olumsuz etkilenecek. Ülkelere frekansların tahsisi BM’nin bir uzman kuruluşu olan uluslararası telekomünikasyon birliği tarafından sağlanıyor. Bu kuruluş 2006’da Cenevre’de bir ay devam eden bir çalışmadan sonra bir anlaşma imzaladı üye ülkelerle birlikte. Üye ülkelere tahsis edilen frekanslarla ilgili bir anlaşma bu. Bu anlaşma tamamen sayısal yayıncılığa geçişi öngören bir anlaşmaydı ve biz de bunun bir tarafıyız. Dolayısıyla 2015 Haziran’a kadar sayısala geçemememiz durumunda komşu ülkelerle birlikte yaşayacağımız bazı enterfrekans problemlerinden dolayı uluslararası alanda bazı sıkıntılarla karşı karşıya kalabiliriz diye bir kaygımız var.


-İptal kararı çıkarsa hemen bir ihale mi düzenlenecek?

"Arkadaşlar çalışıyorlar üzerinde. Birkaç alternatif var. Frekansların karasal yayın yapacak olan kuruluşlara frekansların tahsisini sıralama ihalesi öngörülmüştü. Sıralama ihalesi dışında bir yöntem düşünülmemişti. Ama bugün eğer yargı sürecini beklersek bu ortalama 2 sene demektir, bu da sistemi tamamen altüst edecektir.


- Yargı sürecinde acaba frekansları tahsis etmemiz mümkün olabilir mi?

Yasama sürecinde bu tartışılmıştı. O zaman yasama organı sıralama ihalesi dışında bir süreçle tahsisi uygun görmemişti. Ama bugün geldiğimiz noktada bu konu düşünülürse o zaman yasal değişiklik gerekiyor. Önümüzdeki günlerde ya süreci bekleyeceğiz ya da başka yöntemle tahsisleri gerçekleştirmeyi düşünüyoruz."


- Bu tahsis işlemi nasıl gerçekleşecek?

"Bizim şu andaki mevzuatımıza göre ihale edecektik ve kazanan kuruluşlara belli frekansları tahsis edecektik. İhalede o kuruluşlar hangi frekansları alacaklarına göre fiyat verdiler. Biz onları çağıracaktık, kapasitelere 'Bunların hangisini istiyorsun?' diye soracaktık, onlar da istediklerini alacaklardı. Bu tahsis sonunda kendilerine lisans verecektik. Böylece kuruluşlar on yıl içinde yayınlarda kullanacakları frekansların neler olacağını bileceklerdi ve bu kendilerine ait olacaktı."


- RTÜK’ün kestiği cezalar nedeniyle ekonomik sıkıntı yaşayan televizyon kanalları bir başka gündem. Bu yüzden aslında toplumda çok kullanılan kelime bazıları argo olmak üzere bunlara yönelik bir otosansür uygulaması var. Bununla ilgili bir standart getirilmesi ya da yeni bir düzenleme yapılması gündemde mi?

"Mevcut yasamızda bu konuyla ilgili bir düzenleme var. Yasamızda düzenlenen 8.maddedeki yayın ilkeleri arasında kullanılan dilin niteliği ile ilgili bir madde var. 8. maddenin 1. fıkrasının H bendi; Türkçe'nin özellikleri ve kuralları bozulmadan doğru, güzel ve anlaşılır şekilde kullanılmasını sağlamak zorundadır. Bu nitelikte yayınlar bize geldiğinde bu madde açısından konuyu değerlendiriyor ve müeyyide uyguluyoruz. Yayın kuruluşlarının bu müeyyide ile karşılaşmaması için kendilerinin tedbirler almaları saygı ile karşılanacak bir şeydir. Ama burada bazen kantarın topuzunu kaçırıyorlar gibi görünüyor. Bizim ihlal olarak değerlendirmediğimiz bir takım hususlara da ne olur ne olmaz diye kendi içlerinde bir RTÜK kuruyorlar galiba."


- Peki düşünceniz nedir?

"Yayın kuruluşlarının yayınlarını yine yasanın bir maddesi kamusal sorumluluk anlayışı içinde yapmaları bir zorunluluktur. Bu husustaki çalışmalarını da ben biraz kamusal sorumluluk olarak değerlendiriyorum. Tabi daha makul olmalarında yarar var diye düşünürüm."


- Dizilerin arasına sıkıştırılan geniş reklam aralıkları ile ilgili bir düzenleme gündemde mi?

"Yeni bir düzenlemeden ziyade 'Bu konuda izleyicinin şikayetlerini dikkate alarak ne yapılabilir' sorusu çerçevesinde bir çalışma. Yeni yasayla birlikte yayıncılara şöyle bir imkan getirdik; hem uluslararası standart hem de yasamızın standardı bir saatlik yayın süresi içinde 12 dakika reklama girebilme imkanı var. Fakat bu 12 dakikanın nasıl kullanılacağına ilişkin biraz geniş bir sistem getirmiştik. En fazla 6 kez kesilebilir demiştik. Hatta bunu serbest bırakalım isteyen 6 kere isteyen 10 kere kessin filan gibi tartışmalarda oldu. Fakat fiilen yayın kuruluşu 5-6 kere kestiği zaman ilgili dizinin filmin veya programın bütünlüğü ortadan kayboluyormuş gibi bir intiba ortaya çıkıyor. Bu da izleyici tarafında tepkiyle karşılanıyor. Yine 2 dakika için reklama gidiyor yayıncı, arkasından program tanıtımına giriyor, arkasında, bir daha reklama giriyor. Böylece 10-15 dakikalık bir süre yapıyor. Ama program tanıtımı hakkı da var, onu da ilave ettiğiniz zaman 5-10 dakikalık bir ara oluyor. Bundan dolayı bu '6 kere kesilebilir' ifadesini tartışsak mı diye düşündük. Hem yayıncıları hem izleyicileri mağdur etmeyecek yeni bir anlayış düşünülebilir mi buna bakacağız."


- Sağlık ve Tarım Bakanlığı ile ortak yürüttüğünüz bir çalışma var, gıda takviyesi, ilaç gibi besin maddeleri ile ilgili sağlık programı gibi yayınlanan ama aslında halkı kandırmaya yönelik bir takım reklamlar var.

"Burada gıda takviyesi ürünlerin bir tür ilaç gibi, tedavi edici özellikler belirtilerek sunulması yanıltıcı oluyor. İkincisi, eğer ilaçsa bu, o zaman ilaçların reklamı dünyanın her yerinde yasaktır. Sadece reçetesiz satılabilen ilaç niteliğinde bir ürünse o zaman bunun reçetesiz satılabilen ilaç olduğunu Sağlık Bakanlığı'nın belgelemesi lazım. Gıda takviyesini gıda takviyesi olarak reklamını yapmak mümkün, ancak sağlık programı adı altında bir program yapıyorsunuz. Bu programda gıda takviyesini bir tür ilaç gibi anlatıyorsunuz, bu yanıltıcı veya gizli reklamdır. Biz iki yıldır bunları uyarıyoruz, cezalandırıyoruz, fakat iyi sonuç aldığımızı söylemek zor. Bu işin sadece RTÜK tarafından çözümlenmesi mümkün değil. Sağlık Bakanlığı'nın, Tarım Bakanlığı'nın yetkileri var. Bu iki kuruluşu da, reklam kurulunu ve Ticaret Bakanlığını da davet ederek bu konuyu görüşelim ve bu reklamlardan kurtulalım istiyoruz. Sağlık Bakanlığı'nın onayı olmadan reklam yapılamaması dünyanın her yerinde böyledir, bizim açımızdan da bu çözüm olabilir."