Reha Muhtar
(Vatan - 2 Şubat 2012)
“Hepimiz Ermeniyiz” tartışması yapanlar, Zorba filmini izlediler mi?..
Yunanistan’ın medar-ı iftiharı olarak geçen Sirtaki dansını dünyaya tanıtan ve yıllarca bir moda ve klasik haline gelmesini sağlayan Antony Quinn’in Zorba filmini seyrettim önceki geceyarısından sonra...
Üçüncü seyredişimdi sanırsam filmi...
Filmi izlerken farkettim ki, 1964 Oscar’larının üçünü birden alıp, bir sürüsüne de aday olup klasikleşmek böyle bir şey olsa gerek...
***
Hayata ve zamana karşı dayanıklı eserler, klasik oluyorlar, Oscar’ları arka arkaya topluyorlar...
50 yıl öncesinin filmi Zorba...
Bir film 50 yıl sonra bu kadar güncel, bu kadar heyecan verici, bu kadar çarpıcı mesajlar verebilir mi?..
“Yenilgiler hayatın sonu anlamına gelmezler... Onlardan tat alarak yaşamasını öğrenmeli... Mutluluk felsefesi budur” diyen Girit köylüsü Alexis Zorba filmin bir yerinde yaşlı bir Türk bilgesinin sözlerini aktarmaya kalkar...
Yıllarca Türk egemenliğinde kalan Girit, Yunanlılar için bir düşmanlık ve bir isyan nedenidir...
Bu sözler üzerine patronu Zorba’nın açığını yakaladığını zannederek, ona kendi sözleriyle saldırır...
-”Ne yani düşmanın olan bir Türk’ün sözlerine mi kıymet veriyorsun?.. Öyleyse sen Türkler’le yani düşmanlarınla işbirliği yapıyorsun...”
Zorba bu sözler karşısında gömleğini sıyırarak vücudundaki bıçak izlerini gösterir...
Türkler’le ve Bulgarlar’la savaşta yediği bıçakların izleridir onlar...
Sonra da unutulmaz bir fikri şöyle seslendirir:
-”İnsanlarla sadece savaşarak gerçeklere ulaşacağımı sandığım günler çoktan geçti... Sonunda hepimiz toprak olacak olan insanlarız... Hepimiz aynıyız...”
***
Bu sözlerin yazıldığı roman ve çevrildiği film 50 yıl önce yapıtlaşmıştır...
Elli yıl sonra, aynı mesajları aynı güncellikte okumak zorunda olduğumuz olayları yaşamaktayız...
“Hepimiz Ermeniyiz” tartışmasını yapanlar acaba 1964 yılında çevrilen Nikos Kazancakis’in aynı adlı romanından uyarlanan 3 Oscar’lı Zorba isimli unutulmaz filmi izlediler mi?..
Klasikleri okumayanlar, klasikleri izlemeyenler, klasikleri içlerine sindirmeyenlerin “aydın” sınıfını aldığı bu ülkede, “demokrasinin gerçekleşmesi ne kadar zordur” bilir misiniz?..
Demokrasiyi sadece fikir özgürlüğü zannedenler; demokrasinin aslında “birbirine empati yapabilme, birbirinin insan olduğunu kabullenebilme, kendine istediği hakları herkes için isteyebilme medeniyeti ve cesareti” olduğunu özümsemişler midir acaba?..
Demokrasinin bu tarafını bilmeyenler, “tartışmayı ve kavgayı demokrasi zannederler...”
***
İnsanlığı bilebilmek ve değerlerini ve estetiğini özümseyebilmek için, üzerinde aylarca çalıştığı projenin gözünün önünde yıkıldığını gören Alexis Zorba’nın patronuna “hayatı çok ciddiye alıyorsun Patron” diyerek, çevrilmiş kuzudan bir parça ısırıp, kırmızı şarabı yudumlayarak nasıl dans edebildiğini anlamak gerekir...
O dans sahnesi tarihe damgasını vuran sahnedir...
Yazarı Nikos Kazancakis’in Nobel Edebiyat Ödülü alması belki de bundandır...
Filmin 3 Oscar’la taçlanması bu sahnenin tezahürüdür...
O dansın müziğinin bestecisi Mikis Teodorakis’in dünyanın en ünlü bestecilerinden biri sayılması aynı sahnenin türevidir...
Bir dans sahnesinin estetiğinde, bazen bir tarih yatar...
“Hepimiz Hrant’ız” denmeli mi denmemeli mi tartışmasını fütursuzca yapanlar, insanlığın estetik ve kültürel birikimini öğrenebilmek için Zorba filmini izlemeliler...
Fazla zahmet etmesinler Digitürk’te gösteriliyor...
Yarım porsiyon aydınlara gelince...
Onlar bir kez daha izleyip, bir kez olsun sindirmeyi denemeliler...
Kim bilir belki 50 yıl sonra da olsa sindirebilir, hayatlarını güzelleştirebilirler...
Yasu vre Zorba...