Özellikle sahillerde olur, oralarda oturanlar, şöyle bir bakar “Rüzgâr değişiyor!” derler. Rüzgârın değişmesi, bir bakıma havanın da değişmesi anlamına gelir; poyraz eserse hava soğur, lodos eserse hava ısınır, biri kuzey, diğeri güney rüzgârıdır.
Rüzgâr her zaman, her yerde değişir, tıpkı siyaset rüzgârı gibi...
* * *
Referanduma birkaç gün kala, havaya bakıp “Galiba rüzgâr değişiyor!” diyenler var.
Esen rüzgâr niye değişsin?
Araştırmacı Adil Gür’e göre “Evet’in tadı kaçtı!”
Hele Erdoğan kürsüde coşunca, ipin ucunu kaçırıyor, evet’ler de düşüyor.
Adil Gür’ün teşhisinde insanları tanımak, insanları neyin rahatsız edeceğini saptamak var.
Şöyle diyor:
“Eskiden Sayın Başbakan miting yaptığında, seçtiği konuya bağlı olarak trend yukarı giderdi. Ama son dönemde mitinglerin olumlu değil olumsuz etkisi olduğunu görüyoruz. Bunda en önemli neden konuşma metninin dışına çıktığında kullandığı sert söylemler. Bu, insanları tedirgin ediyor. Başbakan neden bu kadar sinirli ve gergin, diye düşünüyor, altından bir şeyler arıyorlar.”
Adam lokantaya gitmiş, garson yemekleri saymaya başlamış:
“Patlıcan musakka, patlıcan oturtma, patlıcan kızartma, patlıcan salatası, patlıcan silkme, patlıcan dolma...”
Adam dayanamamış, garsona çıkışmış:
“Patlıcansız bir yemek yok mu?”
Bugün de, Türkiye’de “evet”siz bir köşe, bir bucak kaldı mı?
Sağa dön evet, sola dön evet, geriye dön evet, ileriye git evet...
Ama Egelinin dediği gibi “Yetti gari!”
Çok muhabbet tez ayrılık getirdiği gibi, çok evet de, hayır getirir.
Hele hele Başbakan’ın ağzından kaçanlar var ya!:
“Bitaraf olan bertaraf olur!” gibi...
* * *
Peki bu telaşın nedeni?
Biri, mutlaka CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’dur, hiç umdukları gibi çıkmadı...
İyi konuşanlara hatip denir, hatip olmak için okulunda okumak gerekir, Başbakan Erdoğan gibi İmam Hatip’li olmak...
Kılıçdaroğlu’nun öyle bir yeteneği yok, zaten var diyerek bazıları gibi eline yüzüne bulaştırmıyor.
* * *
Bazı “solcular” bu anayasa değişikliğine “evet” diyeceklerini açıkladılar.
Elbette, niye olmasın?
“12 Eylül’le hesaplaşmak için...”
Kılıçdaroğlu, Devrim Sevimay’la yaptığı söyleşide “onlara” şu soruyu sorarak lafa başladı, “evet ” diyeceklere anayasayı anlatarak:
“Bir savcı onları sabahın beşinde isimsiz ihbar mektuplarıyla gözaltına aldırabilir, telefonlarını dinlettirebilir, özel hayatlarını basına sızdırabilir. Savcıyı şikâyet ettikleri zaman ise Adalet Bakanı soruşturulmasına gerek yoktur der ve dosyayı kapatır. Hiçbir yere gidemezler. Danıştay’a bile. Bu mudur solculuk? Bu mudur aydın olmak? Bu pakete göre son karar, soruşturma açma yetkisi bakana ait. Ama şu anda bakana ait değil. Bakan izin vermese bile Danıştay’a gidebiliyorsunuz.
Ben size söyleyeyim, ben kötü niyetli bir Adalet Bakanı olayım, bize oy vermeyen işadamlarının hepsini bir gecede toplatırım, hepsini içeri tıkarım, hepsinin özel telefonlarını, özel hayatlarını deşifre ettiririm, bunu yapan savcının soruşturulmasına da izin vermem. Kenan Evren’in bile düşünemediğini bunlar düşündüler. Şimdi çıkıp bana desinler ki hayır böyle bir şey yok pakette... Diyebiliyorlar mı? Ben bunu meydanlarda defalarca söyledim. Çıkıp, “Hayır böyle bir şey yoktur” diyemiyorlar. Sorun burada zaten, baskıcı anayasayla baskıyı kurmakta. Ve buna diyorsunuz ki solcular hesaplaşma için buna evet diyecek. Kusura bakmayın, ama o zaman onların solculuğu tartışılır. Asıl onlar solcu değildir.”
* * *
Evet, rüzgâr esiyor...
İnsanın yüzünü rüzgâra verip, bağrını açası ve “Es be rüzgâr es!” diyesi geliyor.
Bunaldık, biraz ferahlayalım!
(Hasan Pulur - Milliyet - 7 Eylül 2010)