Kendisini “kırılgan feminist” olarak tanımlayan İslamcı yazar Yıldız Ramazanoğlu, “Eğer hayırlı olacaksa ben Kürt kardeşlerimin devlet kurmasını da isterim. Ama hayırlı olmayacağını görüyorum. Biz ulusal boğucu bir devlet kurduk, daralttık kendimizi, şiddet dolu bir tanımın içine soktuk da ne oldu? Daha da azalsak ne olacak? Bence çıkış yolu ademi merkeziyetçilik, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, ve insanların daha çok kendi üzerine söz sahibi olabilmesinde, eşit kurucular olarak hissedebileceğimiz yeni bir yapılanmada” dedi.
Yıldız Ramazanoğlu, Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlıbel’e konuştu. Ramazanoğlu, kadın-erkek eşitliğinden Kürt sorununa, BDP’nin politikalarından Taksim ve Çamlıca’ya yapılması planlanan cami projelerine kadar pek çok konuda ilginç demeçler verdi. Çamlıbel’in Ramazanoğlu söyleşisinden bazı bölümler şöyle:
‘Kadın ve erkek birbirine eşit olamaz’
Size göre kadınla erkek eşit mi?
Ben Batı’nın verileri ile düşünmek zorunda değilim. Aslında bizim anlayışımıza baktığımızda kadın ve erkek birbirine eşit olamaz. Ancak ve ancak Tanrı’ya yakın olma noktasında, fıtratı noktasında bir eşitlikten bahsedebiliriz. Hukuk önünde eşitlik olmak zorunda. İnsanlar farklılıklara sahip ve herkes kendi içinde biricik. Dolayısıyla kadın da üstün, erkek de üstün. Üstünlüğe ve farklılıkların inayetine inanıyorum.
Başbakan Erdoğan kadın sivil toplumcularla yaptığı bir toplantıda kadın erkek eşitliğine inanmadığını söyleyince feministler tarafından çok eleştirilmişti. Sizinki de benzer bir söylem değil mi?
Batı’nın gelmiş olduğu noktada kadın ile erkek arasındaki farkların minimize edilmesi, aynılaştırma gibi bir hedef gözetiliyor. Geldiğimiz noktada bunun bireysel anlamda büyük acılara yol açtığını da görüyoruz. Burada önemli olan farklılıkların kendi iç derinliğine saygı duymak. Aslında en son tahlilde bir aslanla bir kaplanın eşit olamayacağını ama hiçbirinin de birbirine üstün olamayacağını, ayrı ayrı biricik var oluşun da çok kıymetli olduğunu görmeliyiz.
‘BDP’nin Müslüman versiyonu çıkabilir’
Kürt meselesinde cesur adımları savunan bir tarafınız var. Sizce hükümet neden Kürt sorununun çözümü konusunda daha geleneksel bir çizgiye doğru geri çekildi?
Aslında bu politik atmosfer gerçekten çok zehirleyici, kendinizi kapatmanıza neden olan bir atmosfer. Mesela geçenlerde Mazlumder’in düzenlediği bir Kürt forumu oldu. Yalnızca dindar insanlar Kürt meselesine nasıl baktıklarını konuştular. Çıkan sonuç bildirgesi bence çok heyecan verici çünkü Kürt halkının içine sinecek her türlü alternatifin göz önünde bulundurulmasına dair, ya da herkesin kendini birinci sınıf yurttaş hissedeceği şekilde devletin baştan sona yeniden yapılandırılmasına ilişkin maddeler var. Mesela hükümet bunlarla hiç ilgilendi mi? Keşke birkaç milletvekili gelip izleseydi, kulaklarına inanamayacakları cümleleri duysalardı.
Nasıl oluşumlar?
Dindar gençler arasında neredeyse BDP’nin Müslüman versiyonunu üretmek isteyen insanlar var. Ben bu gidişatın çok iyi gözlemlenip, algılanabildiğini düşünmüyorum. Sürekli Meclis’teler ama biraz da dışarda olanlara, marjinal gibi görünen şeylere bakmaları lazım. Çünkü aslında o marjinal gibi görünen şeyler marjinal değil. Bunlar zaman içinde beklenmedik bir trend haline gelip, güçlenip, merkeze de yerleşebilecek hareketler. Sivil siyasete kulak verilmesi lazım. Siyaset bir tek o genel kurulda yapılmıyor. Dışarıda koca bir ülke var ve bu ülke inanılmaz bir alt üst oluş içinde. Uludere’nin ağırlığını Müslüman gençler taşıyamıyor bu bilinmeli, yepyeni bir zihinsel yapılanmaya doğru gidiyoruz. Mesela artık Abdullah Öcalan ile görüşmeler yapılıyor ve çok büyük tepki uyandırmıyor çünkü artık halkın bilincinde “ne yapılacaksa yapılsın, yeniden kardeşliğimiz tahkim edilsin” duygusu var. Dağlarda hayatını kaybeden askerlerimizin acısını nasıl içimizde duymayız. Kimisi nişanlı kimisi evli Çanakkale türküsündeki gibi.
PKK’lılar, dağa çıkan gençler ; aslında onların temel hedefi her genç gibi iyi bir eğitim almak, iş bulmak, yuva kurmak, bir şeyler üretmek, mutlu olmak. Peki o insanlar bugün acaba neden orada? Bu soruları soran ve bu insani dili kuran insanlar büyük bir tepkiyle karşılaşıyor. Mesela Diyarbakır Emniyet Müdürü. Onu dinlerken inanın “işte insan” diye düşündüm, gözlerim doldu.
‘Hayırlı olacak olsaydı Kürtlerin devlet kurmasını isterdim’
Size göre Kürt sorunu nasıl çözülür?
Bütün bu gerilimlerin bize maliyetine bakalım. Zaten 1. Dünya Savaşı’ndan sonra İslam hinterland’ı tamamen atomize edildi. Her kabile neredeyse bir devlet kurdu. Geriye kaldı kankardeşleri Kürtler ve Türkler. Buna da kastedilmek isteniyor. Kaldı ki eğer hayırlı olacaksa ben Kürt kardeşlerimin devlet kurmasını da isterim. Ama hayırlı olmayacağını görüyorum. Biz ulusal boğucu bir devlet kurduk, daralttık kendimizi, şiddet dolu bir tanımın içine soktuk da ne oldu? Daha da azalsak ne olacak? Bence çıkış yoku ademi merkeziyetçilik, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, ve insanların daha çok kendi üzerine söz sahibi olabilmesinde, eşit kurucular olarak hissedebileceğimiz yeni bir yapılanmada.
Tam da bunları söylediğiniz için iktidar çevrelerini kızdırıyorsunuz değil mi?
Evet ama sonuçta bakın herkes tek tek aklın yoluna geliyor. Ama çok yavaş olmasındansa bir an evvel bunların sakin kafayla, soğukkanlılıkla tartışmaya açılması lazım. Daha kaç bin insanımız ölmek zorunda.
Bunları söyleyen Kürt kadınlar da var, başörtülü olmayan Türkler de var. Neden İslamcı bir gelenekten gelen kadınlar aynı şeyi söylediği zaman daha şiddetli bir tepki geliyor sizce?
Evet. Çünkü aslında sanki tanımlanmış bir yerimiz var. İslami mensubiyet statükoculuğu şart kılarmış gibi. Bugüne kadar hep böyle algılanmış ama artık böyle değil. Her düşünce soğukkanlılıkla tartışmaya açılabilir diye düşünüyorum. Son tahlilde bu kadar atomize olmak, son iki parçanın da birbirinden kopması, ayrılması hayırlı mıdır? Hayır, benim esas temennim tam tersine. Bütün bu bölgedeki Arapların, Farsların, Kürtlerin, Süryanilerin hatta Muhallemilerin Ermenilerin ve herkesin biraraya gelmesi. Avrupa Birliği’nde nasıl pasaportsuz İspanya’nın en ucuna kadar gidebiliyorsunuz aynı şeyin İslam dünyası içinde de olması bizim temel hedefimiz. Saraybosna’dan trene binip sevgi ve güven içinde Kabil’e varmak isterim.
‘Bazı dizileri RTÜK’e şikayet ediyorum’
Başbakan Muhteşem Yüzyıl dizisine çok sert çıktı. Ama reytingler ülke genelinde dizinin çok sevildiğini söylüyor. Muhafazakarları gerçekten kızdırıyorsa, burada bir çelişki yok mu?
Seyirci de Ak Parti’nin tabanı zaten evet. Aslında Muhteşem Yüzyıl’ın popüler olmasının çok sebebi var. Bilinmeyen bir tarihin bir şekilde deşifre edilmesinin büyüsü. Kostümler kadınları cezbeden birşey. Tarihin o dönemine dair bir merak. Savaşlardan söz edilmiyor deniyor ama insanlarda daha çok kapalı olana, mahrem olana bir merak vardır. Ama diğer diziler de çok popüler ve bunların çoğuna karşı ben de tutucuyum. Yüzde 90’ında ortada bir kız var ve bütün aile fertleri ona aşık ve baba oğul mesela bu yüzden yumruklaşıyor. Başka bir dizide, iki kız kardeş aynı adama aşık ve aralarında çatışma. Sürekli ensest ilişkiler. Aile içindeki, toplum içindeki bütün değerleri istismar eden temalar.
Kurgu bunlar ama hayatın içinde hiç mi yok böyle örnekler?
Hayatın içinde bu kadar yaygın mıdır? Her iki erkek kardeş aynı kıza mı aşık olur? Milyonda bir olacak şeyler bunlar. Sanki sık sık olan, olması gereken şeylermiş gibi lanse ediliyor ve değerler yerle bir oluyor. Toplumda inanılmaz bir ahlaki yozlaşmadan bahsedebiliriz ve bunda dizilerin de etkili olduğunu düşünüyorum. Diziler hakkında çok tutucuyum. RTÜK’e de defalarca telefon açtım itiraf ediyorum, şikayet ediyorum. Toplumun en süfli tarafına hitap eden hikayeler seçiliyor hep. Canalıcı meselelerimiz senaristlere cazip gelmiyor.
Çamlıca’ya hayır, Taksim’e evet
Yıldız Ramazanoğlu, Çamlıca’ya yapılması planlanan camiye karşı olduğunu söyledi. Ramazanoğlu, “Çamlıca bir orman, artık İstanbul’da tükenmekte olan çam ağaçlarının olduğu bir yer. Ben Çamlıca’da ormanın içine hiçbir malzeme taşınmasını istemiyorum. Problem bu. Oraya demir, çimento, taş, tuğla, hiçbir şeyin gelmesini istemiyorum. Dünyanın en güzel camisi yapılacak olsa da, projelendirilip en zarif form bulunsa da toprak ve ağaca ihtiyacım daha çok” dedi. Ramazanoğlu, Çamlıca’nın Boğaz’ı hasır iskemleler üzerinden seyredebilecek, çay içilecek, az para ödenecek bir yer olarak kalmasını istediğini dile getirdi.
Çamlıca Tepesi’ne cami yapılmasına karşı olduğunu söyleyen Ramazanoğlu, Taksim’e de acilen bir cami inşa edilmesi gerektiğini düşündüğünü de ifade etti. “Namaz kılma problemiyle karşı karşıya kalıyorum” diyen Ramazanoğlu şöyle konuştu:
“Taksim’e caminin de sessiz sedasız, sadece ihtiyaç olduğu için, çok da büyütmeden abartmadan şık bir şekilde yapılmasını istiyorum.”