06 Eylül 2010 03:00
T24 - Diyarbakır Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Raif Türk, "Benim başka bir bayrak talebim yok. Benim gördüğüm kadarıyla halkın da öyle bir talebi olmadı. Bu talepler yaratılıyor. Yani kim daha çok etkili propaganda yaparsa onun talebi tutuyor. Böyle talebi olanlar varsa onlar konuşurlar, ne yaparlar, ne ederler bilmiyorum. Ama bugün bir bayrak fikri ortaya çıktı ve kim daha çok bu konuda konuşur, kim bu konuda daha çok fikrini kabul ettirebilirse o kazançlı çıkacaktır. Ama benim öyle bir talebim yok" dedi.
Vatan gazetesi yazarı Mine Şenocaklı'nın "Diyarbakır'dan 'evet' çıkar" başlığıyla yayımlanan (6 Eylül 2010) yazısı şöyle:
Diyarbakır'dan 'evet' çıkar
Diyarbakır Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Raif Türk, Kürt meselesinde çözümün gün geçtikçe uzaklaştığı görüşünde, ama yine de umutlu. Bu umudu biraz da dağdan gelen duyumlardan; “Barışı en çok dağdakiler istiyor” diyor. Peki nasıl bir çözüm olmalı? Türk, tek bayraktan yana; İmralı’nın ‘demokratik özerklik’ yaklaşımına karşı çıkıyor, “Bu sorun üniter yapı içinde ama eşit vatandaşlık temelinde çözülmeli” diyor.
“BDP’nin boykot kararı, Diyarbakır’daki sandıklara ne ölçüde yansır?” diye soruyorum, Osman Baydemir’in sandık başına gitmeyeceklerin oranının yüzde 55 olacağı tahminini de hatırlatarak... Raif Türk, Baydemir’in tahminine katılmıyor, ona göre ‘evet’ oyları yüzde 55-60 arasında olacak. Sebebini de hemen belirtiyor:
“Çünkü Diyarbakır’da insanlarda yeni anayasa ile Kürt meselesinde bir çözüme gidilebileceği umudu var. Bütün mesele bu!”
Diyarbakır’ın bir başka yüzünü gördüm bu kez... Gelişen, zenginleşen, ışıldayan bir Diyarbakır... Tüm kente hakim, bir tepenin üzerinde, Dicle Vadi Evleri’nde İstanbul’dakileri aratmayan bir villanın bahçesinden kabına sığmayan bir şehri izledim. Büyülendim, koskoca bir ışıktan halıydı Diyarbakır... Geceydi, sadece ışıkları gördüm kuşbakışı. Tabii ki yoksulluk, işsizlik, terör, uçup gitmiş değildi ama onlarca kez Diyarbakır’a gitmiş biri olarak bambaşka bir Diyarbakır gördüm, umutlandım. Belki evsahibinin umuduydu bana da geçen. Belki de Diyarbakır’a biraz uzaktan bakıyor olmaktı bunun sebebi... Binlerce sorun arasında büyük resmi görmek için bazen biraz uzaklaşıp bakmak gerekir ya!..
Cumartesi akşamı 19.15 uçağına binmiştim Yeşilköy’den, özel bir röportaj için... Bir hafta önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü ziyaret eden bir derneğin ilginç bir üyesiyle görüşecektim. ‘Birlikte Nasıl Yaşarız?’ konulu bir gündemi üç buçuk saat tartışmıştı Ekopolitik Derneği’nin üyeleri Cumhurbaşkanı ile... Dernek de konu başlığına çok uygun, tam anlamıyla bir çoğulculuk örneği... Üyeleri arasında eski MİT’çi, Özel Harpçi, ülkücü, sosyalist, Kürt ve Türk aydınlar yer alıyor. İşte ben bu derneğin üyelerinden eski gazeteci, Diyarbakır Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı işadamı Raif Türk’e misafir olacaktım. Her ne kadar o, “Üç kuruş kazanmakla burjuva olunmaz. Bunun için en az üç kuşak gerekir, kültür gerekir” diyerek kabul etmese de Diyarbakır burjuvazisinden bir isme...
1970’lerde gazeteciymiş Türk, uzunca bir süre Anadolu Ajansı’nın bölge müdürlüğünü yapmış. Bir ihbar sonrası Sıkıyönetim Komutanlığı kararıyla Diyarbakır’dan sürülmüş. Sürülme sebebi politik, 141 ve 142. Madde’den iki buçuk yıl hapis yattı diye... Dönmek istemiş, haber göndermişler: “Asker seni burada gazeteci olarak istemiyor!” Bunun üzerine gazeteciliği bırakmış, bir kitapçı dükkanına ortak olmuş Diyarbakır’da... Bu arada bir tesadüf eseri madenciliğe bulaşmış. İyi ki de bulaşmış! Yıllarca dağ taş, elinde çekiç maden aramış ve bulmuş. Altın değil, ama en az o kadar para kazandıran mermer, demir, manganez ve krom madenleri... Şimdi Adıyaman, Bingöl, Erzurum ve Diyarbakır’da mermer ocakları ve madenleri var. 800 kişi bilfiil bu işletmelerde çalışıyor, işe nakliyeyi de katarsanız Türk’ün istihdam sağladığı kişi sayısı bini buluyor. Kişisel bir hırs değil onunkisi... Bir kazanırsa bir de borçlanıp yatırım yapıyor. Sayıları her geçen gün artan işsizlerden hiç değilse birine daha umut olsun diye...
Serde solculuk var
Serde solculuk var, bunu hiç unutmamış, patron olunca bile dönmemiş. Hâlâ Kürt meselesinin çözümüne sosyalist bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Demokratik özerklikten değil, eşitlikten yana... “Çift bayraklı bir ülkede yaşamak istemiyorum. Eşitlik olduktan sonra tek bayrak hepimize yeter!” diyor. Çözümden her geçen gün biraz daha uzaklaşıldığını düşünüyor, üstelik bir adım atılsa çözülemeyecek sorun yokken. “Halkın ayrılmak gibi bir talebi yok, ikinci bayrak da istemiyor kimse. Bu talepler Kürt siyasetçileri tarafından yaratılıyor. Bakın Habur’dan gelenlerin istekleriyle bugünkü taleplere... Arada dağlar kadar fark var. Bu pazarlıkta birileri sürekli talepleri artırıyor. Bu nedenle zaman çok önemli, her geçen gün çözümden uzaklaşıyoruz” diye uyarıyor. Peki barışı istemeyenler kim? Cevabı şaşırtıcı; “Bölgeden aldığımız duyumlar var, artık barışı en çok isteyenler dağdakiler! Bir de onlarla çatışan askerler! Artık iki taraf da bu kadar ölüm, bu kadar kan dökülsün istemiyor. Çünkü bu sorunun şiddetle çözülemeyeceğini gördüler... ”
Konuşmamız ayrıntılarla üç saat sürüyor, Diyarbakır’ın ışıklarını izlerken müthiş öyküler dinliyorum Raif Türk’ten... Hemen hepsinden çıkacak bir kıssadan hisse var, “Bu kadar çok hataya rağmen hâlâ umut var!” Yeter ki diyalog olsun, çözüm istensin. İşte bunlar olursa, her ziyarette biraz daha ışıltılı olacak Diyarbakır!
Oyunuz ne olacak referandumda?
“Evet” diyeceğim.
Diyarbakırlı bir solcu olarak, başka bir seçenek düşünemem mi diyorsunuz?
Ben sosyal demokrat bir insan olarak görüyorum kendimi ve yargının da bugün bağımsız ve tarafsız olduğuna inanmıyorum. Dolayısıyla bu değişikliğin öyle büyük bir kayıp yaşattıracağını düşünmüyorum. Fakat öte yandan demokrasi yolunda atılacak her küçük adımın en azından darbeleri önlemesi açısından olumlu olacağını düşünüyorum.
Sonuç ne olur peki referandumda?
Ben Türkiye’de de, Diyarbakır’da da “Evet” çıkar diyorum.
Diyarbakır’da boykot etkili olmaz mı?
Boykot olur, mutlaka olur da, BDP’nin çok da asıldığını görmüyorum. Çünkü bu referandum 12 Eylül’le hesaplaşmaysa burada çok hesaplaşacak kişi var. Eğer BDP’liler “evet” veya “hayır” demek durumunda olsalardı, yani boykot ortadan kaldırılmış olsaydı, hepsi “evet” diyecekti. Ama ben boykota rağmen BDP’nin içinde hâlâ “evet” diyecek kişilerin çıkacağını biliyorum. BDP de çok üstüne gitmiyor benim gördüğüm kadarıyla...
Niye gitmiyorlar peki? Niye yumuşadılar? Bunda PKK ile yapılan ateşkes anlaşmasının da etkisi olmuş mudur?
Bir kere her şeyden önce tabanın baskısı var. Taban, yeni darbe istemiyor, yeni OHAL istemiyor, yeni faili meçhul istemiyor, yeni kanunsuzluk istemiyor, kanun adı altında, devlet adı altında yasadışılık ve bir keyfi idare istemiyor. Onun için de referandumu umut olarak görüyor...
Taban aynı şekilde şiddet de istemiyor herhalde. Bunu da söylediklerinizin içine katabilir miyiz?
Tabii... Şiddet de istemiyor. Şiddetin içinde olanların da şiddet istemediğine artık ben inanıyorum.
En çok dağdakiler istiyor silahların susmasını
Herhalde Kürtler arasında da polis otosu taramak ve sivilleri öldürmek sorgulanıyordur artık değil mi?
Tabii ki sorgulanıyor ve kimse huzurunun bozulmasını, rahatının kaçmasını istemiyor. Yeterince herkes acı çekti. Bir daha o günlerin geri dönmesini kimse istemiyor. Silahların susmasını en çok dağdakiler istiyor kanaatimce. Barışı en çok isteyenler dağdakiler! Bir de onlarla çatışan askerler! Artık iki taraf da bu kadar ölüm, bu kadar kan dökülsün istemiyor. Çünkü iki taraf da artık bu sorunun şiddetle çözülemeyeceğini gördü... Bir şekilde bazı şeyler duyuyoruz. Siz de duyuyorsunuzdur. Neden dağ başında ölüme hazır şekilde dursun ki gencecik insanlar! Neden hayat varken sürekli ölümle burun buruna kalsınlar ki? Onlar da bu mesele bir çözüme kavuşsun da, biz de artık normal hayata dönelim istiyor.
Ne olursa peki ölüm yerine hayat olur? PKK ve Öcalan isteklerini sıraladı... Siz de aynı şeyi mi istiyorsunuz, demokratik özerklik mi talep ediyorsunuz?
Hayır, ben demokratik özerklik olmasını istemiyorum. Ben bütün sorunun üniter yapı içinde ama eşit vatandaşlık temelinde çözülmesini istiyorum. Böyle çözülebileceğine inanıyorum.
Benim tek bayrak talebim yok, halkın da yok
“Eşit vatandaşlık”tan kastınız nedir? Mesela bir bayrak daha olsun mu Türk bayrağının yanında ya da altında?
Hayır, benim öyle bir talebim yok. Benim gördüğüm kadarıyla halkın da öyle bir talebi olmadı. Bu talepler yaratılıyor. Yani kim daha çok etkili propaganda yaparsa onun talebi tutuyor. Böyle talebi olanlar varsa onlar konuşurlar, ne yaparlar, ne ederler bilmiyorum. Ama bugün bir bayrak fikri ortaya çıktı ve kim daha çok bu konuda konuşur, kim bu konuda daha çok fikrini kabul ettirebilirse o kazançlı çıkacaktır. Ama benim öyle bir talebim yok!
Kürtlük anayasal güvence altına alınmalı
Peki“eşit vatandaşlık” dediniz, nasıl bir düzenleme gerekiyor bunun için?
Tabii ki ben bu konuda siyasal eğitimler almış, bu konuları çok iyi formüle edecek, bunları paraflayacak bir durumda değilim. Ama Kürt’ün Kürtlüğü Anayasal güvence altına alınmalı. Bu meseleye çözüm olacaksa neden olmasın? Bunun neresi ülkeyi bölme, ayrılma sayılır? Bugün Kılıçdaroğlu’nun Kürt olduğunu herkes söylüyor. Kendisi de Kürt olmadığını söylemiyor sanırım. Kılıçdaroğlu, hem Kürt hem Alevi hem başbakan adayı; CHP Genel Başkanı. Bunları bir de yasal bir güvenceye kavuşturmak, yani kayıt altına almak neden olmasın? Zor bir şey olmaz bunu yapmak. Aksine yasaklar konuldukça, hak mahrumiyetine uğrayanların aleyhine şartlar geliştikçe onların tepkisi ile karşılaşılıyor ve olaylar böyle kötü gelişiyor. Bugün hangi ülkeye giderseniz gidin, tümünde değişik milliyetlerden insanlar vardır ve o milliyetlerden insanların kendi dillerinde eğitim yapmaları da o ülkeleri bölmemiştir.
Türkiye'de boğazlaşma siyaseti olmayacaktır
Ama “Ben ayrılık istemiyorum, tek bayrak istemiyorum” diyorsunuz...
Yani ben siyasetçi olsam, siyaset yapıyor olsam, üç-beş şehirlik Kürdistan’ın başkanlığına aday olmam. Koca bir Türkiye varken, Türkiye’nin başkanlığına veya başbakanlığına veya milletvekilliğine neden aday olmayayım da öbürüne oynayayım ki? En basitinden öyle düşünüyorum. Veya koca bir Türkiye’de ekonomik bir faaliyet geliştirmem mümkünken, neden kendimi daracık bir bölgeye sıkıştırıp kalayım ki? Ben böyle bir şey düşünmüyorum ve bunun Türkiye’nin de yararına olduğuna inanmıyorum...
”İki bayrak” isteğinin Öcalan’ın affedilmesi, yani pazarlık için söylendiğini iddia edenler de var...
Ben siyasetçi değilim, siyasetten anlamam, ne pazarlık içindir, ne gerçekten savunuluyor bilmiyorum ama açıklamalara bakıyorum, Kandil’den gelenlerin yaptığı açıklamalar var, Öcalan’ın da o sıralar yaptığı açıklamalar var, onlar konuşulabilecek şeyler. Konuşulacak şeylerde de üç aşağı-beş yukarı herhalde anlaşılır, anlaşma imkanı vardır. Ama “Ben anlaşmam, ben seni öldüreceğim, ben seni yok edeceğim”düşüncesi karşıdakinde de direniş mantığını geliştiriyor ve bu böyle sürüp gidiyor. Bugün burada bir ekonomik faaliyeti sürdürebiliyoruz, ama yarın sürdüremez hale gelebiliriz. Yarın burada bir sanayi kuruluşumuz olamayabilir. Böyle devam ederse, çatışmalar gelişir, çatışmalar büyürse, tabii ki herkes bir yere kaçar. Kim burada durabilir ki! Türkiye’nin genelinde, şehirlerde tabii ki çok kötü şeyler gelişebilir. Allah korusun, böyle bir şey inşallah yaşanmaz. Ama halkın da kolay kolay böyle bir noktaya geleceğine inanmıyorum.
Dörtyol’da yaşadık ama...
Evet, birtakım kışkırtmalar, birtakım linç girişimleri oldu ama en azından orada Kürtler’den öyle bir karşılık gitmedi. Türkler’in de önemli bir kısmı o linç hareketini benimsemedi ve olay yatıştı. Dolayısıyla kolay kolay burada bir boğazlaşma siyaseti olmayacaktır. Burası Yugoslavya olmaz, olamaz, öyle bir ortam yok.
Ben Kürt'ken bir Türk ile evlendim
O kadar iç içe geçmişiz ki ayrılmak da kolay olmaz sanırım...
Evet. Bu hepimiz için geçerli... Ben Sünni iken Alevi ile evlendim. İlk evliliğim öyleydi. Şimdi Kürt’ken bir Türk’le evlendim. Benim Kürt-Türk sorunum yok. Çevremdeki yığınla insan da öyle. Ayrıca sadece bu değil, bugün Mersin’de, Bursa’da, İzmir’de, İstanbul’da, oralarla bütünleşmiş, oraların çok önemli kurumlarını yaratmış çok sayıda Kürt var. Bunları kim söküp buraya atabilir, gönderebilir veya onlar orada ne olur?
Deniyor ki, bir referandum yapılsa Kürtler’e ayrılmak istiyor musunuz diye sorulsa, çoğunluk ayrılmak istemez. Belki çok dile getirmiyorlar bunu ama...
Evet o telaffuz edilmek isteniliyor, ben de çok telaffuz edilmesini istemiyorum. Hatta televizyonlarda zaman zaman bu tür sorular soruluyor, onların da çok sorulmaması gerektiğini düşünüyorum. Dediğim gibi bu meselenin çözümü uzadıkça istekler değişiyor, saçmalaşıyor...
Diyarbakır’da referandumda “Evet” çıkar dediniz. Yani boykot kırılır mı?
Evet. Diyarbakır’da ağırlıklı olarak oylar “Evet” çıkar. Çünkü boykotun yararına inanmıyor vatandaş. ‘Evet’in de, ‘Hayır’ın da anlamı var ama boykotun anlamı yok çünkü. Vatandaş referanduma niçin gidiyor? Bu anayasayı tasvip ediyorum ya da etmiyorum demek için. Üçüncü bir yol niye? Bunu Başbakan da dile getirdi. Sandığa müdahalenin barış ve huzurun önünde bir engel oluşturacağını söyledi. Bence de boykot barışa hizmet etmez. Bu görüşün vatandaşlar arasında da yaygın olduğunu görüyorum. Ben şimdiye kadar Diyarbakır’da “Boykottan yanayım” diyen birine rastlamadım. Ama belki benim çevrem öyledir.
Herhalde Diyarbakır Bağlar’da sorsanız yanıt farklı olur...
Öyle ama benim iş ve sosyal çevrem referandumu olumlu karşılıyor. Bu referandumu bir başlangıç olarak görüyor. Ve bu konuda bir ümit var. Bu ümidin kırılmasını istemiyor.
Ona rağmen BDP’liler niye boykotta ısrar ediyor?
Herhalde bir farklılık olsun diye... Başbakan’ın ve hükümetin tavrına karşı bir tepki olarak koydular. Yanında olmak istemediler...
O zaman yine başa döneceğim, bu boykot kırılır mı?
Ben o sözcüğü kullanmak istemiyorum. Ama Diyarbakır’dan boykota rağmen “Evet” çıkar...
Ama siz solculuktan gelen bir işadamısınız. Hâlâ da öyle olduğunuzu söylüyorsunuz. Bu tanım çok da ters değil...
Öyle ama solculuktaki grev kırıcılığı gibi algınabilir bu. Böyle algılanmasını istemem. BDP’yi de oy kullanmaya teşvik etmek daha doğru olur. Boykot kırılır denirse daha fazla asılırlar. Zaten son bir-iki günde burada bu yönde bir gelişme de oluyor. Öcalan’ın son konuşmaları da etkiliyor vatandaşı...
Başbakan’ın Diyarbakır mitingini nasıl buldunuz?
Mitingi naklen yayından izledim. Yeterince kalabalıktı...
Ya mesajlar yeterli miydi?
Başbakan’ın daha fazla bir şey söylemesini beklemiyordum. Burada Başbakan’ın vermesini istediğim en önemli mesaj, referandumdan sonra yeni anayasa hazırlanmasıyla ilgili bir söz vermesiydi. Verdi de... Yeni, kapsamlı bir çalışma yapılacağını duyurdu. İkincisi, Diyarbakır Havalimanı konusunda bizim sürekli bir talebimiz vardı. 2011 yılı için uluslararası bir sivil hava limanı sözünü verdi... Yıllık 5 milyon yolcu taşıma kapasiteli bir havaalanı olacak... Şimdiki yetmiyor çünkü. Başbakan da rakamları verdi. Daha önceki kullanılan kapasitesi yıllık 130 bin yolcu civarındayken, bugün 1 milyon 200 bine çıkmış. Uçak sefer sayısıyla düşünürsek daha önceki uçak sayısı günde 3-4 seferken, şimdi 20-26 arasında değişiyor.
Bu artışı neye bağlıyorsunuz?
Bu değişik son 6-7 yıl içine oldu. Başbakan da bunu şöyle izah etti. Bir taraftan bilet fiyatlarının düşmüş olması, diğer taraftan vatandaşın gelir düzeyinde bir yükselme olması... Bence de bu doğrudur... Diyarbakır gelişiyor, gelir düzeyi nispeten yükseliyor.
Peki refah seviyesindeki bu değişim siyaseten de etkiliyor mu Diyarbakır’ı? Mesela BDP’nin ısrarlı tutumuna rağmen, vatandaş “Hayır” diye direnebiliyor mu?
Tabii ki...
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, “Protesto kampanyasını yürütüyorum ama sandık başına gitme oranı yüzde 55 olursa o zaman ben kendimi sorgularım. ‘Ben bu halkı doğru temsil etmiyorum’ derim ve gereğini de yaparım” dedi. Yani istifa edeceğini söyledi. Sizce niye böyle bir çıkış yaptı ve sizce Diyarbakır’da ‘evet’ ve ‘hayır’ oranları ne olur?
Ben çok iyi bir tahminde bulunamam. Ama “Evet”lerin yüzde 50’nin üzerinde olacağını düşünüyorum.
Mesela?
Yüzde 55-60 arasında olur...
Böyle bir tahmini neye dayanarak yapıyorsunuz?
Herkese soruyorum... Dün akşam “Hayır” oyu kullanacağını bildiğim insanlara sordum, onlar da “Evet”lerin çok olacağını düşünüyor. Başbakan sürekli bunun bir parti çalışması, parti işi olmadığını, güven oylaması olmadığını söylüyor. Orası için güven oylaması değilse burası için de değildir. Baydemir’in niye böyle bir şey söylediğini anlamıyorum. Bu farklı bir şey. Diyarbakır’da insanlarda yeni anayasa ile Kürt meselesinde bir çözüme gidilebileceği umudu var. Bütün mesele bu. Dediğim gibi kimse zaten bugün yargının tarafsız, bağımsız olduğunu söyleyemez. Yargının biraz daha demokratikleştirilmesi konusu var. Ve buna da insanlar demek ki inanıyor. Onun için de “Evet” diyor, diyecek.
Peki Diyarbakır’da referandumda “Evet” çıkarsa, bunda bölge insanının dindar yapıda olması, dolayısıyla onlardan “Evet” oyu isteyen partinin de daha dindar muhafazakâr yapıda olması da etkili olur mu?
Tabii... Diyarbakır’ın dinci bir siyaset ile anılması çok gündeme gelmedi. Ama burada dindar sayısı fazladır. Sadece o değil, benim görüştüğüm konuştuğum insanlar yeni anayasa ile bu sorun için bir başlangıç oluşturacağı ümidinde...
© Tüm hakları saklıdır.