Cumhuriyet'ten Hazal Ocak'ın sorularını yanıtlayan CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu'nun yanıtları şöyle:
- YSK’nin daha AKP İstanbul genelinde seçimin iptali başvurusu yapmamışken böyle bir karar vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
298 sayılı yasanın 130. maddesinde olağanüstü itiraz şöyle belirtiliyor: 'Şu kadar ki; tutanağın düzenlenmesinden sonra (7) gün içinde seçimin neticesine müessir olaylar ve haller sebebiyle yapılan itirazlar, seçimin sonucu hakkında karar vermek yetkisine sahip olan kurullarca, seçimin neticesine müessir görüldüğü takdirde...' Şu halde, ‘seçim sonucunu etkileyecek durumlar’, ancak olağanüstü başvuru konusu olabilir. İBB Başkanı İl Birleştirme Tutanak Özeti, 1 Nisan 2019 tarihli olduğuna göre il genelinde İstanbul İl Seçim Kurulu kararlarına karşı YSK’ye itiraz süresi 8 Nisan günü saat 17.00’de sona ermiş bulunuyor.
YSK uygulaması da bu yöndedir. YSK, 15 Mayıs 1999 tarihli 1531 karar numaralı kararında, 'İlgili birleştirme tutanağının düzenlenmesinden itibaren 7 günlük itiraz süresi de geçmiştir' demek suretiyle madde 130’da belirtilen 7 günlük itiraz süresinden sonra gerçekleşen başvuruyu da süre sebebiyle reddetmiştir. Bu sebeplerle AKP tarafından yapılan itiraz hem süre hem de konu bakımından reddedilmelidir. Büyükçekmece itirazı, olağanüstü itiraza konu olabilecek 'durum ve haller' olarak nitelenemez. Bunu derhal reddetmesi gereken YSK, muhtemel bir iptal başvurusu gerekçesi ile kararını geciktiremez.
- YSK’nin üzerinde siyasi baskı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Olağanüstü itiraz süresi sona ermiş olduğu halde, YSK tarafından olası bir başvuru nedeniyle kararın ertelenmiş olması, ciddi kuşkulara neden olmaktadır. AKP, 31 Mart gecesinden itibaren yürüttüğü anayasa ve seçim mevzuatını zorlayan, hatta çok yönlü olarak ihlal eden girişimlerinden mutlaka bir sonuç almayı amaçlamakta ve ne pahasına olursa olsun İBB Başkanlığını ele geçirmeyi amaçlamaktadır. Büyükçekmece başvurusu, konu bakımından öncelikle ve süre (ikincisi) reddedilmeli idi. Bunu reddetmeyen YSK, potansiyel başvuru gerekçesi ile kararını erteleyerek, 'kötüye kullanılan başvuru hakkı' karşısında 'yetkinin kötüye kullanımı' olarak adlandırılabilecek bir sürece girmiştir. Bu itibarla, siyasal baskı kuşkusu pekişmiş olmaktadır.