Gündem

Prof. Dr. İhsan Dağı: AKP'ye karşı derinlerde bir hareket var

'Erdoğan, başbakanlık için uygun bir figürken cumhurbaşkanlığı için fazla müdahaleci ve devletin milletin birliğini temsil kabiliyetinden yoksun görülebiliyor'

27 Eylül 2012 18:16

Metropoll'ün 'Türkiye’de Siyasal Eğilimler Eylül-2012 Araştırması'nı hazırlayan ekipte yer alan Prof. Dr. İhsan Dağı, araştırmanın sonuçlarını yorumladı. Dağı, "Toplum Erdoğan’ı Köşk’e uygun bir figür olarak görmüyor" dedi.

Metropoll’ün “Türkiye’de Siyasal Eğilimler Eylül-2012 Araştırması”nı hazırlayan ekipte yer alan Prof. Dr. İhsan Dağı, araştırmanın sonuçlarını Taraf gazetesinden Ertan Altan'a değerlendirdi. Başbakan Erdoğan’ın en güvenilen ve beğenilen lider olarak görüldüğü halde Cumhurbaşkanlığı konusunda destek alamaması için Dağı, “Toplum Erdoğan’ı Köşk’e uygun bir figür olarak görmüyor” dedi. Araştırmada dikkat çeken bir başka sonuç da toplumun kendini özgür ve güvende hissetmemesi... AKP’nin oylarını koruduğunu ortaya koyan ankette bu sonucun bir çelişki olup olmadığını sorusu üzerine Dağı, “AK Parti’ye karşı ilk defa çok derinlerde oluşmaya başlayan bir hareketlenmeyi tesbit ettiğimiz hissine kapılıyorum” diye konuştu. Dağı’nın ankete ilişkin sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

1275 kişiyle telefonla görüşülerek yapılan bir anket, sonuçların güvenilirliği açısından yeterli midir?

Türkiye örneğinde 1200 rakamı “eksi-artı 3” hata payıyla yeterlidir. Telefon görüşmesi özellikle ABD’de çok sık kullanılan bir yöntemdir. Türkiye’de daha önce telefon kullanılarak pek çok araştırma yapıldı. Açıkçası yüz yüze yapılanlarla telefonla yapılanlar arasında belirgin bir fark görmedik. Yüz yüze görüşmede anketçinin denekle ilişkisi daha kişisel. Bu durumda deneğin kendini gizlemesi mümkün olabilir. Telefonda gerçek kanaatlerini söylemeye daha eğilimli olabilir. Ama tabii sonuçta her anket her metot tartışmalıdır.

Araştırmada Başbakan Erdoğan’ın hem beğenilen hem de güvenilir bir lider olduğu görülüyor. Ancak AK Partililer de, seçmenin geneli de Erdoğan’ı Köşk’te görmek istemiyor. Bu bir çelişki değil mi?

Erdoğan bir başbakan figürü olarak çok güçlü. Özellikle AK Parti tabanında kabul gören bir figür. Kişiliği, tarzı, konuşmaları, başbakanlığa uygun bulunuyor. Türkiye’nin kendi kültürü açısından söylüyorum bunu. Cumhurbaşkanlığı, Türkiye’de daha ağır bir makam olarak algılanıyor. Erdoğan, başbakanlık için uygun bir figürken cumhurbaşkanlığı için fazla müdahaleci ve devletin milletin birliğini temsil kabiliyetinden yoksun görülebiliyor.

Bu iki kurum arasında toplumun algısı açısından bir fark var. Erdoğan’ın tarzını Köşk’e uygun bulmuyor toplum. Benim kanaatim bu. Uygun bulmuyor demek zor ama Abdullah Gül’ü mevcut performansıyla değerlendirdiklerinde daha uygun buluyorlar.

Bunun sebebi nedir?

Gül, profili, tarzı, üslûbu, yaptıklarıyla bu makamdan beklentilerle örtüşüyor. Erdoğan daha farklı bir meydan okuma getiriyor cumhurbaşkanlığı makamına. Şunu da söylemem lazım; AK Parti tabanının Gül’ü tercih etmesi şaşırtıcı değil. Gül’ün performansına bakarak, devam etmesini istiyorlar. AK Partililerin büyük bir kısmı Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması durumunda partinin zayıflayacağını düşünüyor. “Erdoğan sonrası AK Parti ne olacak” sorusu endişe yaratıyor. Bu endişeyle birlikte “Gül zaten görevini iyi yapıyor. Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yaparak partiyi dağıtma riskini almayalım” deniyor.

 AK Parti’lilerin gözünde Cumhurbaşkanlığı devletin malı gibi görülen bir kurum. Başbakanlık daha halka yakın bir kurum olarak görülüyor. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasıyla tabanda var olan halk adamı Erdoğan algısının uyuşmayacağını düşünüyorlar.

Erdoğan ve Gül aday olursa sonuç ne olur?

Erdoğan-Gül ikileminde kalan AK Parti dışındaki seçmene bakıldığında Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması onlar için kabul edilebilir bir şey değil. Gül, ehven-i şer bir kişilik olarak görülüyor. Gül aday olursa Erdoğan seçilemeyecek. Bu iki seçenek arasında kalmaları durumunda Erdoğan’a muhalif olanlar Gül’ü tercih edecek. Ama Türk siyasetindeki tutumlar ne kadar rasyonel olur bunu bilemiyoruz.

Araştırmada Erdoğan’a yüksek destekle birlikte AK Parti’nin de seçmeninin oylarını koruduğu görülüyor. Ancak aynı sonuçlara göre, toplum artık kendini güvende ve özgür hissetmiyor...

AK Parti’ye oy vermede bir sadakat var. Ama derinlerde bir yerde tereddütler oluşmaya başladığı görülüyor. İlk defa çok derinlerde oluşmaya başlayan bir hareketlenmeyi tesbit ettiğimiz hissine kapılıyorum. Toplum bir şeylerin yanlış gittiğini, yanlış yönetildiğini düşünmeye başlıyor. AK Parti iktidarında şimdiye kadar görmediğimiz bir belirsizlik görülüyor. Ekonomik alanda var bu, PKK ile ilgili gelişmelerde var. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olma isteği toplumda bir belirsizlik yarattı. Şimdiye kadar bir özgüven vardı, öngörülebilirlik vardı. Bu aşınmaya başladı. Hem ekonomide hem siyasette bu huzursuzluk artıyor. Bu tedirginliğin oy verme davranışına yansıması zamanla oluyor. Bir kriz ânında çıkabilir ortaya. Şu anda gördüğüm kadarıyla oy verme tercihlerine yansımış değil. Ama AK Parti’ye oy verenler arasında bir endişe görülüyor.

 Hükümet ve Erdoğan’a destek yüksekken, ankete göre Suriye ve Arap Baharı konusunda toplum CHP gibi düşünüyor...

CHP gibi düşünüyor demek çok doğru değil aslında. CHP’li kitlenin daha büyük bir çoğunluğu bu konuda rahatsız ama AK Partililerin de rahatsız olduğu görülüyor. AK Parti, Suriye konusunda, 4+4+4’te toplumun nabzını tutamadı. Bu yeni bir şey. Suriye o bakımdan bence çok çarpıcı. Türkiye’nin dış politikasını başarılı bulanlar Suriye politikasını başarılı bulanlardan daha yüksek. Bu özel bir durum. Halk, Suriye’nin Türkiye’ye maliyeti olabileceğini görünce endişelendi.

Bölge, Suriye krizinden ekonomik anlamda ciddi olarak etkilenmiş durumda. Bütün bunlar Suriye politikalarının halka izah edilmesini zorlaştırıyor. Bir dış politika tercihinin bir maliyeti vardır. Dış politika uzakta olan bir şey değil, ekonomik riskler taşır diye düşünüyor toplum. Kendilerinin canını acıtacağını düşünüyor.