Gündem

Prof. Ahmet İnsel: Modern Türkiye'nin iki faşizan damarının, aynı kişilere kin kusması rastlantı değil

"Türkiye'de yalnız muhafazakâr milliyetçiler kin ve nefret ateşini körükleyerek iktidarlarını ayakta tutmaya çalışmıyorlar"

20 Şubat 2018 14:16

Cumhuriyet yazarı Prof. Ahmet İnsel, Türkiye'de iki faşizan damar olduğunu bunların "mukaddesatçı-milliyetçi damarla İttihatçı-ulusalcı damar" olduğunu söyledi. İnsel bu damarların "Kin ve nefretlerini benzer kelimelerle ifade etmeleri, aynı kişi ve çevrelere karşı hasetle karışık kin kusmaları bir rastlantı değildir" ifadesini kullandı.

İnsel'in "Hasetten beslenen kin" başlığıyla (20 Şubat 2018) yayımlanan yazısı şöyle:

Bugün Türkiye’de yalnız muhafazakâr milliyetçiler kin ve nefret ateşini körükleyerek, birçok açıdan giderek daha başarısız olan iktidarlarını ayakta tutmaya çalışmıyorlar. Kendini ulusalcı, antiemperyalist, vs.. olarak niteleyen çevrelerde de benzer bir kin ve nefret alevini harlayanlar var. Geçtiğimiz yüzyılda faşizmlerin dölyatağı olan, soykırımların altyapısını hazırlayan bu haset ve kin nöbetinin önde gelen niteliği, kendi başarısızlığının, kendi niteliksizliğinin, kendi yalpalamalarının birincil sorumlusu olarak ötekini işaret etmektir. Kindar kelimelerle ifade edilen şey, aslında ötekine karşı duyulan büyük bir hasettir. 
Ezilen, sömürülen, aşağılanan bir toplumsal gruba, bir toplumsal sınıfa ait olmanın bilinciyle biriken öfkeden farklıdır bu. Hasedin beslediği bir kindir. Hasetle dağlanmış bu tahayyül dünyasında, nefretini kustuğu, üzerinde tepinmek arzusuyla yanıp tutuştuğu, mahvolmasını istediği kişi ve gruplar, aslında kendisinin sahip olmak isteyip de olamadığını genellikle temsil eder. Çünkü haset etmek, imrenmek demek değildir. Haset edilenin elindekinin veya elinde olduğuna inanılanın alınıp kendine verilmesini arzulamaktır. Saçtığı kin, hasedin biriktirdiği irinin patlamasıdır.Bu patlama ortaya insanlığın en karanlık yüzlerinden birini saçar. 

Bu hasetten beslenen kin, faşizmlerin ana damarlarından biri olmuştur. Soykırımların ana nedenidir. Nazilerin Alman toplumunu Yahudi soykırımının suç ortağı haline getirebilmelerinin nedeni, bu nefretin bir toplumsal tahayyüle, ondan beslenen pratiklere ve bir kültür dünyasına yaslanmasıydı. Bu soykırım pratiği, kolektif kimliğin bazı özelliklerinin iktidardaki güç tarafından baskın nitelikler haline dönüşmesi için önayak olunması, kışkırtılması, teşvik edilmesiyle somut olarak gerçekleşti. Kinin yegâne nesnesi Yahudiler değil, komünistler, demokratlar, liberaller, yani Alman ırkının ırk olarak üstünlüğü ve cihan hâkimiyeti mefkûresini kabul etmeyenlerdi. Aşağı ırk olarak gördükleri Slavların ve Çingenelerin yok edilmesi ya da köle muamelesi görmesi buna ilave oldu.
Bugün ortalığa saçılan kin ve nefret, onları besleyen haset bir yüzyıl öncekine nitelik açısından ürkütücü biçimde benziyor. Modern Türkiye’nin iki faşizan ana damarı olan mukaddesatçı-milliyetçi damarla İttihatçı-ulusalcı damarın bugün kin ve nefretlerini benzer kelimelerle ifade etmeleri, aynı kişi ve çevrelere karşı hasetle karışık kin kusmaları bir rastlantı değildir.