Cumhuriyet yazarı Prof. Ahmet İnsel, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın baskın seçimle bir taşla iki kuş vurmayı hedeflediğini söyleyerek, "İYİ Parti’nin seçime katılmasını engellemek ve 2017’nin istisnai yüksek büyüme hızının serpintileri buharlaşmadan yararlanmak" dedi. "Birinci hedef tutmadı. Tersine muhalefette can havliyle yeni bir merkez sağ ittifak oluşmasını tetikledi" diyen İnsel, "HDP barajı geçerse, AKP’nin Meclis’te çoğunluğu kaybetmesi yüksek ihtimal olmaya başladı. Keza Erdoğan’ın seçimi kaybetmesi de artık mümkün" diye konuştu.
İnsel'in, "Üfürükçü hoca analizleriyle ekonomiyi yönetmek" başlığıyla (22 Mayıs 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
AKP Genel Başkanı’nın baskın erken seçim kararı almasındaki yegâne etkenin müttefiki MHP liderinin bu öneriyi ortaya atması olmadığı herkesin malumu. Mart 2019’da yapılacak yerel seçimlerden önce başkanlık ve genel seçimler ikilisini yapma ihtiyacının arkasında, iktisadi durumun 2019’da daha da kötü olacağı öngörüsü yatıyordu. Baskın seçimle Erdoğan bir taşla iki kuş vurmayı hedefledi: İYİ Parti’nin seçime katılmasını engellemek ve 2017’nin istisnai yüksek büyüme hızının serpintileri buharlaşmadan yararlanmak.
Birinci hedef tutmadı. Tersine muhalefette can havliyle yeni bir merkez sağ ittifak oluşmasını tetikledi. HDP barajı geçerse, AKP’nin Meclis’te çoğunluğu kaybetmesi yüksek ihtimal olmaya başladı. Keza Erdoğan’ın seçimi kaybetmesi de artık mümkün.
Seçimleri iktisadi sorunlar çok daha büyümeden yapma hedefi de tekliyor. Birincil sorumlusu AKP’li cumhurbaşkanının kendisi. Birkaç yıldan beri gözlemlenen bir olgu çok daha açık biçimde kendini gösteriyor: Türkiye’de iktisadi belirsizliğin ve güven kaybının uzak ara birinci etmeni, Tayyip Erdoğan’ın kendisidir. Ne idüğü belirsiz bir iktisat politikasını sağı solu devirerek yönlendirmeye çalışan Erdoğan ve iktisat danışmanları, bugün Türkiye ekonomisinin temel verilerini çok yansıtmayan büyük bir bunalım sarmalına doğru hızla sürüklenmemizin neredeyse yegâne sorumlularıdır.
Tayyip Erdoğan’ın yurtdışında iş çevreleriyle yaptığı konuşmanın, yayımlanan söyleşisinin Türk parasına olan kırılgan güveni un ufak edişi bunun en yakın somut örneğidir. Bu sorumluluk seviyesinde bu kadar açık bir hatanın ancak kasıtlı biçimde, başka bir amaç için yapılabileceği fikri akla ister istemez geliyor. Cumhurbaşkanı Türk parasına baş döndürücü biçimde değer kaybettiren iktisadi bilgilerini bir art niyete dayanarak mı pervasızca sergilemiş, para politikasını kendisinin yönlendirdiğini ve daha fazla yönlendireceğini ilan etmiştir? Yaratılan türbülansta amaç seçim sonrası iktidar değişirse, iş çok daha kötü olur korkusu salmak mıdır? Dış güçlerle içerdeki “münafıklar” el ele “milli ve yerli” iktidarı yıpratma siyaseti yürütüyorlar iddiasına malzeme üretmek midir?
Galiba gerçek daha basit. Erdoğan ve etrafındaki iktisat danışmanları aşırı piyasacı (neoliberal) açık ekonomi sistemi ile yerli ve milli etiketli, güdümlü bir yarı-kapalı ekonomi sistemini, “ben yaptım oldu” anlayışı içinde harmanlamaya çalışan bir kafa karışıklığı içinde, Türkiye ekonomisini serseme çevirmekle meşguller.
Bugün Türkiye ekonomisi dış borç stokunun ve cari açığın milli gelire oranları, işsizlik gibi göstergeler açısından 2001-2002 dönemine benziyor. Kamu bütçe açığı, enflasyon, kişi başına gelir gibi veriler ise o döneme kıyasla çok daha iyi durumda. Buna karşılık iç borç stokunun milli gelire oranı 2017’de 2002’ye göre beş puan daha yüksek. Özel sektörün döviz borcu on beş yıl öncesine göre çok yüksek. İç tasarruf oranı (eski hesaplama ile karşılaştırınca) on beş yıl sonra gene yüzde 15 civarında. Dış finansmana bağımlılık aynı şiddette. Kamu bankalarının sırtına yeniden görev zararları yüklenip para musluğu gevşetiliyor. AKP’nin iktidarda kaldığı 187 ayda ihale kanununu 186 kez değiştirmesinin en anlamlı gösterge olduğu bir yandaş rantı ekonomisi, seçim öncesi telaşı içinde zirve yapıyor.
Gene de bu tablo, iktidarın keyfi otoriter yönetiminin yarattığı yakın gelecekle ilgili büyük belirsizlik ve güven yitimi ortadan kalkınca, ekonominin toparlanması için kullanılabilecek marjların her şeye rağmen halen var olduğunu da gösteriyor. İktidarın “biz gidersek kaos olur, enkazın altında kalırsınız” korkusunu giderecek, topluma güven verecek bir orta vadeli istikrar perspektifini muhalefet, kalan kısa zamanda öne çıkarabilir. Türkiye ekonomisinde bugün en büyük kırılganlık nedeninin, yapısal zaaflardan önce, iktidardaki kerameti kendinden menkul Üfürükçü Hoca analizlerinin yön verdiği haldeki iktisat yönetimi olduğunu sükûnetle anlatarak işe başlanabilir.