Kültür-Sanat

Portishead, Gezi Parkı'nı 'makineli tüfek'le taradı

Portishead'in İstanbul'da verdiği konsere 'sivil itaatsizlik eylemlerinin fotoğrafları' damga vurdu

21 Ağustos 2014 15:37

Dünyanın en iyi gruplarından biri olarak gösterilen İngiliz trip-hop grubu Portishead İstanbul’da sahne aldı. Maçka Küçükçiftlik Park’ta yapılan konser, bu yıl ilk kez düzenlenen Mid Town Fest kapsamında yapıldı. Konserde “Machine Gun” şarkısını çalan grup, ekrana tüm dünyada düzenlenen sivil protestolardan görüntüler yansıttı. Görüntüler arasında Gezi Parkı eylemlerinden de kareler yer aldı.

Radikal gazetesinden Eda Utku, 20 Ağustos’ta gerçekleştirilen Portishead konserini yazdı. Eda Utku’nun “Portishead bağrımızı deldi geçti” başlığıyla yayımlanan (21 Ağustos 2014) yazısı şöyle:

 

Portishead bağrımızı deldi geçti

 

İstanbul'da ilk konserini veren İngiliz grup, karanlık ama umut vaad eden şarkılarıyla bağrımızı deldi geçti. Grup görsel şovunda Gezi Parkı eylemlerini anmayı da unutmadı.

Dün akşam İstanbul’da, dünyanın en iyi gruplarından biri olan, İngiliz trip hop grubu Portishead sahne aldı. Maçka’daki Küçükçiftlik Park’ta yapılan konser, bu yıl ilk kez düzenlenen Mid Town Fest kapsamında yapıldı.

Portishead öyle çok dans ettirecek ya da sizi kendinizden geçirecek şarkılar yapmıyor. Güzel müzik yapan, müziğinde mesajlar ve bol bol mecazlar taşıyan bir grup. Bu yüzden kafasıyla ya da omuzlarıyla şarkıların ritmine uyum gösterenler olsa da, çoğunluk pek sakin izledi konseri. Güzel müzik dinlemek isteyen bir kitleydi Portishead’in karşısındaki; dans etmeye değil, saygı duruşunda bulunmaya gelmişlerdi. Yaş ortalaması tahmin ettiğimden yüksekti açıkçası. Portishead’in karanlık, ama yine de umut arayışını telkin eden şarkılarının, 20 yaş altına daha fazla hitap edeceğini düşünmüştüm. Ancak 20’lerinin ortasından başlayıp 40’larına kadar giden bir yaş aralığında, Beth Gibbons’ın ipek sesiyle ‘büyümüş’ kitle ağırlıktaydı.

Grup Third albümünden Silence şarkısıyla konsere başladı, sonra da yine Third’deki şarkılarla devam etti. Sonrasında Wandering Stars, Give Me A Reason To Love You gibi, efsaneleşen şarkılarını seslendirdiler. Solist Beth Gibbons, her zamanki gibi mikrofona sarılmış, hatta can havliyle tutunmuş gibi görünüyordu. Bu kadının mikrofonla arasındaki yakın ilişki, herhalde hiçbir sevgilinin arasında yoktur.

Sonra sıra geldi Machine Gun şarkısına. Adından anlaşıldığı üzere, makineli tüfeğe benzer seslerle bezeli bu şarkı. İnsanın insanla savaşını, ama en çok de insanın kendiyle savaşını anlatıyor bana kalırsa. Bu yüzden olsa gerek, şarkının sonlarına doğru ekranda tüm dünyadaki sivil itaatsizlik eylemlerinden fotoğraflar gösterilmeye başlandı. İstanbul’da konser verip de Gezi Ruhu’na selam etmemek olmazdı; Portishead de ekranda 3 büyük takımın renkleriyle “Beraber” yazısını, Beşiktaş formalarıyla Çarşı grubu üyelerini ve en sonda “İstanbul United” logosunu yansıttı. Akabinde de o kaçınılmaz slogan geldi izleyicilerden; “Her yer Taksim, her yer direniş…”

Konserin sonlarına doğru Roads için herkesteki beklenti arttı. Daha önceki set listelerinde Roads en sonda, o da olmadı bis sonrasında çalınmıştı. Grubun İstanbul’a kadar gelip bağrımızı deşmeden dönmeyeceğini, Roads’u mutlaka çalacağını biliyorduk. Nitekim öyle de oldu. Önce sahneden inermiş gibi yaptı, sonra yoğun tezahürat sonrası tekrar sahneye geldi grup. Şarkının başındaki o garip, dalgalı sesi duyduk önden. Sonra Beth Gibbons’ın o bilindik, cevapsız sorusunu… “Oh, can’t anybody see, we’ve got a war to fight?” (Kimse görmez mi; bizim savaşmamız gereken bir savaş var!)

Roads için sayfalar dolusu yazı yazılabilir. Hatta yeterince iyi bir müzik kulağınız varsa, belki bu şarkı hakkında bir kitap bile yazabilirsiniz. Pek çok Portishead severin en sevdiği şarkıların başında gelen Roads, mutlu bir anınızda, hatta çok mutsuz olduğunuz bir anda dahi dinlenmemesi gereken bir şarkı. Önce gelip size birkaç dakika sarılan, sonra da “merak etme, iyi olacaksın” diyip sizi iten, uçurumdan aşağı düşmenize sebep olan eski sevgili gibi… 1994 yılındaki Dummy albümünde yer alan Roads için Gibbons da benzer şeyler düşünüyor herhalde. Aradan kaç yıl geçerse geçsin, bu şarkıyı seslendirdiği hemen her seferinde gözyaşlarına boğuluyor. Nitekim dün akşam da öyle oldu…

Yeri gelmişken Küçükçiftlik Park’la ilgili birkaç lafım olacak izninizle. Küçükçiftlik’in, azıcık daha uğraşılsa çok güzel bir konser alanı olacağını, ancak şu haliyle İstanbul’a hiç yakışmadığını belirtmek istiyorum. Yamuk yumuk bir alanda duruyor, sahneyi görmeye çalışıyorsunuz. Antik Yunan’dan beri sahne sanatlarında mantık aynıdır halbuki; sahne aşağıda duracak, seyirci kademde kademe yükselen, ya da tatlı tatlı yükselen bir alana yayılarak olan biteni izleyebilecek. Halbuki Küçükçiftlik’in bir kısmı yokuş yukarı sahneye bakıyor, bir kısmı ise dümdüz. Sahneyi görme telaşesinden konsere odaklanamıyor insanlar (Tabii boyları 1.90 değilse). Şehir içinde topu topu bir tane açık konser alanımız var zaten. Umarım ki onunla da daha yakından ilgilenilir.