Ahmet ŞIK
Bilgi Üniversitesi karışık. Medyanın, hele ki Cüneyt Özdemir’in yadsınamaz katkısı nedeniyle herkesin bildiği bir konu üzerinden elbette. Karışık dedik ama karışıklıkta gürültü olur değil mi? Burada öyle değil. Herkes sessiz. Kimseden çıt çıkmıyor. Çıkaracak olanlara yapmaması telkin ediliyor. Sanki bir üniversitede değil de, korkunç şeylerin yaşanmasının ardından olağanüstü hal ilan edilmiş bir küçük kasabadayım. Zaten bu sessizlik hakim olsun diye geçen hafta sonunudan bu yana okulun güvenlik görevileri, idarecileri ve sonradan olaya dahil edilen polis ve savcısıyla inanılmaz bir korku iklimi yaratıldı üniversite kampusünde. Sonuç alındı mı? diye soranlara yanıt bu yazı zaten. Evet, hem de fazlasıyla.
Namus bekçilerine
Tartışmanın geldiği boyut ve ne yazık ki üniversite içindeki sessizlik çok acı verici bir o kadar da düşündürücü. Sessizliğin aksine hepimizin söz söyleme hakkı ve zorunluluğu bulunuyor. Garip bir şekilde yasal bir süreç işletiliyor olabilir ki zaten tam da bu yüzden tartışmalıyız. Üniversiteler fikirlerin doğru bir yere evrilmesi için tartışıldığı kurumlar değil mi? Akademik kurum içinde pornografi tez olarak yazılabilir, görsel bir bölümse filmi de yapılabilir. Kimse de engelleyemez. Bunu engellemeye çalışanların, hadi iyimser olalım, en az yarısının porno izlediğini iddia ediyorum. Toplumsal hassasiyetlerinin gözetildiği söylenen, mahallelerinde komşularının kıyafetinden tutun da davranışlarına varıncaya dek bir çok konu hakkında en ahlakçı tepkiyi veren namus bekçilerinin ne mal olduklarını ise her yılbaşı gecesinde Taksim’de görmüyor muyuz? Artık sıradanlaşmış bir pornonun hayatımızda ne kadar yer ettiğini göremiyor muyuz? Kah cinsellikle, kah şiddetle ya da ahmaklığın sınırlarını zorlayan bir tavır içine giren kimi basın organlarında sıklıkla yer alan tecavüz ve taciz haberlerinde her an karışmıza çıkmıyor mu porno? “Fatmagül’e bu gece tecavüz edilecek”, “Rating rekorları kıran tecavüz sahnesi” promosyonlarıyla tecavüzün popüler haline getirilmesine en büyük katkıyı sunan medyanın kendisi değil mi zaten? “Üniversitede porno mu çekilir” diye tepki gösterenlerin bu tecavüz sahnelerinin ratinglerine sunduğu katkı zaten bu tartışmada takındıkları samimiyetin de göstergesidir kanımca.
Porno akademide tartışılır mahkemede değil
Okuldan atılan 3 akademisyen hakkında savcılığa “görevi kötüye kullanmaktan” suç duyurusunda bulunulmuş. Yapan kim? Aynı zamanda idari soruşturma da açtıran üniversite yönetimi. İronik değil mi? Bir yandan görevi kötüye kullanmaktan akademisyenin hakkında suç duyurusunda bulunacaksın öte yandan neredeyse 4 gün boyunca öğrencisinden, çalışanına kimsenin içeri girmesine izin verilmediği, tüm odaların kilitlerinin değiştirildiği malum olayın gerçekleştiği binada eğitimi de engelleyeceksin. Zaten yönetimin akademisyeninin yanında durmaması filan tartışma konusu bile olamıyor maalesef. Ortada suç mu var? Hayır. Kusur mu var? Hayır. Akademik özgürlük bağlamından baktığımız da pornografi metinsel tezlerin konusu olabiliyorken, görsel üretimin yapıldığı bir bölümde neden filmi yapılmasın? Bu, akademisyenleri sadece filme bilimsel altyapı konusunda öğrencisini yönlendirme sorumululuğu katar. Filmde rol alanların ise kendi bedenleri hakkında istediği sözü söyleyebilip istediği kararı vermiş olmasını tartışmak ise kimseye düşmez. Böyle çetrefilli bir konu zaten akademide izlenip tartışılmadığı için maalesef sansasyonel bir linç kampanyası başlatan basında ve mahkeme koridorlarında tartışma konusu oluyor ki bu da zaten bizi bulunduğumuzdan daha geri bir noktaya götürmekten başka işe yaramayacak. Pornonun iyi mi kötü mü olduğunu tartışmak gerekiyorsa bunun mecrası ne basındır ne de adliye koridorları tam aksine üniversitelerdir.
Güvenlikçi eşliğinde odaya gitmek
Bu sabah işten çıkarılan Ali Pekşen’i aradım. Odasında eşyalarını topladığını söyledi. Ama güvenlikçiler refakatinde. Anladığınız üzere amacım elbete kendilerine verilen emri yerine getiren garibanlara söz söylemek değil. Bu tür muameleler uzun yılar çalışanı olduğum medya gruplarında yaşanırdı. İş yeri kartınız binaya girişinizi sağlayan turnikeleri çalıştırmaz, nedenini sorduğunuz danışma görevlisi de bir telefon açtıktan sonra işten çıkarıldığınızı deklare ederdi. Sonra da bir güvenlik görevlisi eşliğinde eşyalarınızı toplamaya çıkardınız. İşte Bilgi Üniversitesi’nin geldiği hal budur.
Peki YÖK nerede duruyor?
Peki tüm bu hengame arasında YÖK nerede duruyor? Satır aralarına gizlenen baskı iddiaları, tehditler Bilgi Üniversitesi’nde örgütlü DİSK’e bağlı Sosyal-İş Sendikası’nın açıklamasında nihayet açığa çıktı. YÖK’ün üniversite yönetimine, “Bu işi en radikal biçimde çözmezseniz size kontenjan vermeyeceğiz” iddiaaları esas şimdi tartışmanın başka bir can alıcı noktasını ortaya koyuyor. Yakında evrim teroisini işleyen ya da siyaseten AKP’yi eleştiren tezlerin de işten atılma gerekçesi yapıldığını okursak şaşırmamamız istenecek sanırım. Zaten AKP ve malum cemaat karşıtı haberleri dile getiren ya da yazan gazetecilerin başına ne geldiği ortada. Bir akademisyenler kalmıştı ona da el atıldı. Bilimsel üretimin önünü zaten polisiye mantıkla sınırlandıran; gericiliğe, adaletsizliğe, eşitsizliğe sesini çıkaran öğrencilerini eğitim hakkından yoksun bıraktığı gibi cezaevine attırmaktan da beis durmayan üniversite idarecileri devşiren; farklı hiç bir sesin çıkmasına tahammül göstermeyen ve bu faşizan zihniyetin yaygınlaşmasına ve yerleşik hale gelmesine hizmet eden YÖK vakıf üniversitelerini en can alıcı noktasından vurmayı bildiğini göstermiş oldu. Bu olay hala “üniversitede porno skandalı” diye mi yoksa YÖK tehdidi ve baskısı ya da akademik özgürlüğün sınırlarını kazanacağı parayla ölçen bir üniversite yönetimi skandalı diye mi anılmalı kararını siz verin. İktidara karşı, en gür sesi çıkan toplumsal muhalefet olan öğrencileri polislerine dövdürerek yola getirmeye çalışanlar, namusu ve ahlak kavramını bacak arasında gören zihniyetleriyle de “öğrencilerin ne menem insanlar olduğunu” da böylece göstermiş oldu. Öğrencilerinin yanında tutum alan akademisyenlere de bu vesileyle iyi bir ayar çekilmiş oldu. Ne güzel!
Yakınan gazeteciler bir fırsat
Son not Cüneyt Özdemir ve “gazeteci-yazar” arkadaşlarına olsun. Özdemir’in konuya yaklaşımı, ele alış biçimi, yaptığı “habercilikle” böylesine önemli bir meseleyi nasıl bir mecrada tartışma konusu haline getirmesinden bahsetmeyeceğiz. Sosyal medya ağı olarak anılan twitter’de arkadaşları Ahmet Hakan Coşkun ve Gani Müjde’yle birlikte Özdemir’in bu konuyu yaptığı haberlerden daha bir cılk hale getirmesinden bahsediyoruz. Mesajlarında, “Bilgi Üniversitesinde tezi olarak porno film çeken öğrencileri görünce çok üzüldüm. ‘Lan Gani boşa geçmiş MSÜ sinemadaki yılların’ dedim” dedikten sonra “Yeniden okula başlamak ve tez filmleri çekmek istiyorum” diyen Gani Müjde’ye; “Benim tez konum 'yön dergisi'ydi düşün. pehhhh!” diyen Ahmet Hakan Coşkun’a, “Seninki yine iyi. Ben sebilürreşat dergisi çalıştım” dedikten sonra, “Oğlum var ya, bizimki resmen amelelikmiş” sernezişinde bulunan Özdemir’e sözüm olsun. Bundan sonra yapılacak ilk porno tezinde kendilerine bir rol ayarlamaya çalışacağım.