Politika

Perihan Mağden: Cümbür cemaat yargılanıyoruz sabah akşam bize hakaret eden Cumhurbaşkanı'na hakaretten!

''Cumhurbaşkanına hakaret, bu dönemin özel koşulları için yaratıklandırılmış bir madde"

16 Mayıs 2016 14:38

Perihan Mağden*

12 Mayıs Perşembe sabahı, mahkeme vardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hakaretten ifade vermeye gittim.

Nokta toplatıldığında, Diken internet haber sitesinden Tunca Öğreten aramış, ben de görüşlerimi bildirmiştim.

Şimdi telefonda 3-5 dakikada söylediklerim için; ben de, Öğreten de, Diken sitesinden ettiğim lafları alıntılayıp haberleştiren Yurt Gazetesi yetkililileri de - cümbür cemaat- yargılanıyoruz sabah akşam bizlere hakaret etmekten imtina etmeyen Cumhurbaşkanına hakaretten!

''Cumhurbaşkanına hakaret'' bu dönemin özel koşulları için yaratıklandırılmış bir madde.

Esasında, şimdilerin moda ağzıyla söyleyeyim: gideri yok.

Ama bulduğu her fırsatta önüne gelen her insana, ağzına gelen her konuda hakaret eden Cumhurbaşkanı bu hukuki garabeti üstümüze üstümüze, büyük bir zevk ve iştahla salıverdi!

Saldı ki; çıtımız çıkmasın.

O habire konuşsun, bizler de ''Gözünün üstünde kaşın var resmen'' diyemeyelim.

İki bine yakın kişi yakalanmış şimdiye dek ''cumhurbaşkanına hakaret'' ağlarına.

Aralarında Facebook sayfasına koyduğu yazı yüzünden gecenin bir yarısı yatağından alınıp götürülen çoluk çocuk da var. Önüne gelene bin tekme.

Yani hem tammm bu dönemin (s)açması, hem de hepimizi sindirmeye yönelik, etkin bir Erdoğan Silahı!

Adamın elinde silaha dönüşmeyen, dönüştüremediği en ufak bir mefhum yok ki.

Hani esrarengiz yazar Trevanian'ın ''Şibumi'' diye bir romanı vardır.

O kitapta mahir bir dövüş sanatları ustası olan kahraman için, bir otobüs bileti, bir silgi, askı, çay kaşığı; her cisim öldürücü bir silaha dönüştürülebilir anında.

Düşünün, tapeli mapeli hırsızlıktan, soygundan, yolsuzluktan, rüşvetten mi yakalandın?

Bunu fason bir darbeye dönüştürebiliyor burdaki ''kahraman''.

''Beni (yani demokrasiyi; zira O demek demokrasi demek!) tammm devireceklerdi ki, dağıttım ağızlarını, burunlarını!'' deyip-

Önüne gelenin pata küte ağzını burnunu dağıtmaya girişebiliyor.

Üstelik bunu düşme korkusuyla, iktidar yapışkanlığıyla yaptığı için; durmuyor, durdurulamıyor.

Ben ilk kez 2008 yılında yargılandım Erdoğan'a (ve de karısına) hakaretten!

Radikal gazetesindeki ''Başbakan peki, işini seviyor mu?'' yazım yüzünden.

O zamanki konu ''başbakana hakaretti'' zira başbakandı Erdoğan, şimdiki gibi Fiili Başkan değil.

Hem karısına hem Erdoğan'a dörder bin lira mı ne, tazminat ödedi (yazım yüzünden) Aydın Doğan.

Sonra toplam üç ay boyunca haftada ikişer yazı yazdığım Taraf gazetesinde de Erdoğan'ın hassas (hakaret) radarlarına yakalanıp mahkemelendim.

Arada, hukuk ülkesi olur gibi olduğumuz bir döneme denk geldi o dava. Beraat ettim.

12 Mayıs'ta çıktığımız mahkemede, hem sözlerimin hakaretten ziyade ağır ve afallatıcı da olsa, eleştiri niteliği taşıdığını, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirttik.

Hem de BU dönemin ''özel (ve çirkin) koşulları'' için yaratıklandırdıkları ''cumhurbaşkanına hakaret'' maddesinin, halen Anayasa Mahkemesi'nde değerlendirmeye alındığını.

Yok arkadaş yani böyle bir fabrikasyon maddenin ileri tutarı!

Ama Erdoğan Almanya'yı da mahkemelemeye başladı.

Arkaik bir madde buldu kendine. Açmazlarsa, en büyük hobisi olan hakaret davalarını, haydaa bir üst mahkemeye!

Oh olsun: Merkel Almanyası layık tüm bu ''Erdoğan'ı incitirsin haaa! Ağzını burnunu dağıtırız senin lan!'' -gukuk kisvesi altındaki- dehşete salma gösterilerine.

Suriye'deki durumu kaşıyıp kanatıp, sonra da sınırlar yokmuş GİBİ yaparak, kapılarını sonuna dek açıp kendine 3-5 milyon hatırı sayılır kişilik oy deposu devşirenin-

''AAA, yollayıveririm Suriyelileri varsıl topraklarına sonra!'' blöfünü yutmak zorunda hissetti madem Merkel kendini.

Elini verdiğin anda, kolunu kessen kalkamazsın Erdoğan'ın pazarlık masasından Avrupa!

Bacağını da kesmen icap eder.

Bu adam, Kasımpaşa Lümpen İlimleri Akademisi mezunu.

Hakiki diplomasının üstünde bu yazıyor. (Öbürü, çakma.)

İşine geldiğinde Mustafa Kemal'den Hitler'e, şanlı Türk Ordusundan Ergenekon İdeolojisine herkesi, her şeyi taklit edebilir, onların en mahir taktiklerini ''ödünç'' alabilir. İndragandiler yani gözünün içine baka baka.

Bi o olur, bi bu; baş edemezsin, koparıverir aklını başını Avrupa!

Mehmet Altan bir yazı yazmış geçenlerde. ''Bir milyon kişi sarayın kapısına yürüse (sadece kitlenin yürüme/ protesto hakkını kast ediyor: tersinden anlaşılmasın) bu saltanat, pardon, iktidar biter!'' diye.

Nerde o bir milyon?

Nerde yüz bin, hatta on bin?

Bence Ankara Katliamıyla insanların herhangi bir yürüyüş yapma ihtimali, sonsuza dek bombalandı.

Hani AKP'yi (seçmenlerinin nezdinde) istikrarın yegane garantisi olarak iktidara taşıyan Ankara Katliamı!

İlker Başbuğ'un filan AKP'den bu denli hoşnut olması da boşuna değil tabii ki.

Hayalini dahi kuramayacakları topyekün savaşı açtılar Kürtler'e yaptıkları kutsal ittifak sayesinde.

Haberdar'da Baransu'nun yazı dizisi sayesinde öğrendim.

Balyoz'la ilgili tüm ses kayıtları ve belgelerin doğruluğu kanıtlanmış vaziyette.

Beraat almalarının 2 KAPI gibi nedeni:

- Zaman aşımı ve

- Bunun bir hizmet suçu kabul edilmesi.

''TSK iç hizmet kanunu 35'nci madde yürürlükteydi. Bu toplantılar da Bu maddeye uygundur'' diyor mahkeme kararı.

Yani Çetin Doğan'ların filan vazifesiydi darbe planlamak. E, onlar da bu maddeye dayanarak planlamışlarsa darbelerini; ne var yani? demeye getiriyor. Yüce Türk Adaleti.

Bir de: ''Askerin de ifade özgürlüğü var!'' buyuruyor mahkeme karar gerekçesinde.

Hatta (oha! dememek için: hatta) Hrant Dink'in 301den yargılanmasına karşı AİHM'nin kararını örnek gösteriyor!

Yani: Çetin Doğan ve 6 arkadaşı vazife icabı olduğu kadar, ifade özgürlüklerinin tezahürü olarak da yapmışlar darbe planlarını!

Çetin Doğan'ın becerikli kızıyla, onu savunmak için CD teknik takiplerine doyamayan Harvardlı Damat dahi mahkemenin beraat gerekçesi kadar sefihini akıl edememişti!

Olsun: mahkemece, tüm somut delilleriyle ispatlanmış oldu Balyoz (DARBE) planları!

Beraat ettirirken kanıtladılar darbecilerin nasıl da iş tuttuklarını!

Orducular da sarayın kapısına yürümeyecek yani. Paralize vaziyetteler.

İstediği kadar laiklik ayarlarıyla oynayadursun Başkan Erdoğan.

Laikçi / Fanatik Kemalist kitlelerin Cumhuriyet Mitinglerinin, tüm o bayraklı tişörtleri paralamaların, bağrış çığrışların alt (ve üst) metni ORDU GÖREVE! değil miydi?

Darbecilikle, Ergenekon İdeolojisiyle el ele kol kola bir Erdoğan; onları yalnızca Sözcü vesaire okuyup fısır fısır yakınma fanusuna hapsetti.

Ayrıca, ''milli'' bir savaş yürütüyor Kürtlere karşı!

Al sana Cumhuriyet Aşıklarının elini, kolunu, gözünü bağlayan bir vatan davası.

On kişi dahi yürümeyecek Erdoğan'ın sarayına. Garantisi bu.

Onların yürümeme gerekçelerini yazan kalemler de, mahkemelerde süründürülecek.

Arada tutuklanmazlarsa.

Sürüm sürüm süründürülecekler.

''Defolup gidersin Başkanın Kasımpaşasını beğenmiyorsan!''

Verilen mesaj - BU.

İterim mesajını.

@P_Magden


Bu yazı Nokta dergisinden alınmıştır