Gündem

Partiler üstü siyaset lazım

Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Öneş, terörist saldırılardaki artışı, “PKK, ‘tasfiye ediliyorum’ algısıyla hareket ediyor” sözleriyle değerlendi

21 Haziran 2010 03:00

T24 - Emekli olduğu 2005 yılından bu yana özellikle terörle mücadele ve Kürt sorunu gibi konularda yaptığı açıklamalarla gündem yaratan eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, son dönemdeki terörist saldırılardaki artışı, “PKK, ‘tasfiye ediliyorum’ algısıyla hareket ediyor” sözleriyle değerlendirdi.

Öneş, Terör saldırıları, Kürt sorunu ve hükümetin demokratik açılım projesinin geldiği noktaya ilişkin görüşlerini Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer'e değerlendirdi:

Utku Çakırözer'in "Partiler üstü siyaset lazım' başlığıyla yayımlanan (21 Haziran 2010) yazısı şöyle:


İSTİHBARAT TARTIŞMASI: Bu tip terör gruplarının her zaman haber alınması ve önlem geliştirilmesi mümkün değil. Çünkü o coğrafya çok engebeli. Kolaylıkla saklanabilecekleri bir bölge. Dünyanın her yerinde ikili üçlü küçük grup hareketleri, mahalli kitleden de destek alabiliyorsa büyük sonuçlar getirebilir. Böyle çatışma halinde kırsal arazide nokta istihbaratı dediğimiz sıcak istihbarat edinmek zordur. Hem coğrafi şartlar, hem lojistik destek bakımından rahatlıkla hareket edebileceği bir alan. Ben 200 kişinin bir bütün halinde geldiğini sanmam. Küçük gruplar halinde toplanmışlardır. Tüm bu koşullar altında askerin bir eksiği, zafiyeti var mıydı diye bakmak çok doğru olmayabilir.


TASFİYE ALGISI: Hükümetin açılım sürecini duraksatması ve güvenlik kuvvetlerinin yaza girerken yaptıkları geniş hazırlıklar, hem PKK hem de bölgedeki Kürt siyaseti üzerinde “tasviye ediliyoruz” algısı yaratmış durumda. PKK’de bu, “fiziki olarak da yok ediliyorum” havası yaratmış. Eylemliliğinin bir sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. Abdullah Öcalan’ın kendisinin muhatap alınması talebi diye de bakabiliriz. Yaptığı açıklamada “31 Mayıs’tan itibaren ben yokum” dedi. Açılım süreci sırasında da buna benzer bir taktik izlemişti. Yine örgüt üzerindeki etkisini göstermek istemiş olabilir. “Beni muhatap alırsanız çözülür” demek istemiş olabilir.


AÇILIMDA DURAKSAMA: Adına “açılım” ya da “demokratikleşme” deyin, bu süreç bitmemiştir. Şu anda sadece duraksamıştır. Türkiye’nin demokratikleşerek bu sorunun üstesinden geleceğine inanan biri olarak, açılım sürecinin iyi kullanılamamasınının “siyasetçilerin beceriksizliği” olacağını daha başında söylemiştim. Bence açılım yeterince kararlılıkla sürdürülemediği için bugün eylemler tırmanıyor. Sadece iktidar değil, muhalefetin tutumunu da kaydetmek gerekir.


KÜRT SİYASETİ PKK’YE ESİR: Çözüm aranırken, PKK’nin dağdan indirilmesi meselesi önem kazanıyor. Çünkü örgüt, hiçbir şekilde haklı görülemeyecek baskı ve kontrol mekanizmalarıyla Kürt siyasi hareketini esir almış durumda. Bölgesel ve küresel gelişmeler nedeniyle örgüt artık silahlı varlığını Türkiye dışında muhafaza etme şartlarını giderek kaybediyor. Bu nedenle Kürt siyaseti üzerindeki kontrolünü kaybetmemek için Türk-Kürt hassasiyetini kullanarak silahlı mücadeleyi tırmandırma arayışı içinde. Bu emeline ulaşmada konjonktürel olarak başarılı oluyor gibi gözükebilir ama demokratikleşmenin kararlılıkla devam ettirilmesi durumunda PKK’nin varlığını devam ettirmesi güçleşecektir.


AKP GÜVENSİZLİĞİ GİDEREMİYOR: AK Parti’nin sekiz senelik iktidar sürecinde hâlâ belirli bir kesim üzerindeki güvensizlik algısını kıramamasını önemli bir eksiklik olarak görüyorum. Ayrıca demokratik açılımın planlanışı, kapsamı ve gelişmeler karşısında verilecek tepkiler konusunda önceden gerekli planlama yapmadığı ve tedbirler almadığı görülüyor. Habur ve KCK süreçlerinde yaşananlar bunu gösteriyor.


KURUMLARLA BÜTÜNLEŞME SAĞLANAMADI: Bu mesele Türkiye’de tek bir siyasi partinin çözebileceği bir mesele değil. Bu partiler üstü bir Türkiye meselesi. Çözümünde iktidarı, medyası, muhalefeti ve sivil toplumun katkı vermesi lazımdır. Bunu bugüne kadar başaramadık. Kürt sorunu ve PKK meselesi, iktidar mücadelesinde bir araç olarak kullanılıyor. Sadece siyasi partiler arasında değil, hükümetle devletin kurumsal yapıları arasında dahi bir bütünleşme sağlanamadı. Çözüm politikalarının uygulanmasında böyle bir birlikteliğin ortaya çıkmasına kaçınılmaz ihtiyaç var. İktidarın silahlı kuvvetler, MİT, yargı organları ile uyumunun yanı sıra ana muhalefet ve diğer siyasi partilerle ve özellikle de PKK’nin etkilediği kitle üzerinde siyaset yapan ve onları etkileme gücüne sahip BDP ile mutlaka bir diyalog ve empati kurması gerçekleştirilmek zorundadır. Bu yapılamadığı için çözümsüzlük yaşanıyor.


HABUR GÜVENİ ZEDELEDİ: Habur’dan gelenlerin tutuklanması nasıl bakarsak bakalım devletin güvencesiyle ilgilidir. Bu kişiler devletin güvencesi ile gelip yargı organı kararıyla bırakıldılar. Silahların bıraktırılmasının önünü açmak amacıyla geldiler. Sürecin devamlılığı arzu ediliyorsa devletin güvencesinin zedelenmemesi en büyük öneme haizdi. Benzer biçimde KCK operasyonları hukuken haklı ve takibata uğraması gereklidir. Ama böylesi tutuklamaların zamanlamasına ve Kürt kimlikli insanlar üzerinde yaratacağı etkilere dikkat edilebilirdi.


KİM GELİRSE AÇILIM YAPACAK: Küresel ve bölgesel gelişmeler ile iç dinamiklerimiz Türkiye’nin demokratik standartlarının yükseltilmesini zorunlu kılmaktadır. Sadece AKP için söylemiyorum. Seçimlerle kim gelirse gelsin hatta MHP tek başına iktidar bile olsa Türkiye’nin ekonomik açıdan, uluslararası siyaset açısından etkili olması isteniyor, AB sürecinin devamı isteniyor, Türkiye içinde değişim yönündeki toplumsal talep dikkate alınıyorsa adı açılım olsun ya da başka bir isim olsun bundan geri durması mümkün değil. Yaklaşan seçimlerde, başta iktidar partisi olmak üzere tüm partilerin bu sürece ilişkin özeleştirilerini yaparak kapsamlı projelerini kamuoyu önünde tartıştırmaları gerekir. Tüm partiler özellikle de BDP diyalog kapılarını açık tutmalıdır.


SİLAH BIRAKTIRMAK İÇİN AYRI PROJE: Demokratikleşme çabalarında muhatap siyaset kurumlarıdır, tüm Türkiye’dir. Ama bununla paralel yürüyecek biçimde hiç gecikmeden örgütün silahlarının bıraktırılması ve dağdan indirilmesi meselesi için özel projeye ihtiyaç var. BDP’nin yeri önemli ama eğer gerçekten yarar umuluyorsa örgütün üzerinde hâkimiyeti olan birinin “kesinlikle resmi muhatap alınmadan” uygun biçimde konuşulması mümkündür. IRA, BASK ve diğer örgütlerin çözümünde hep yapıldı.


MİT MÜSTEŞARI, ÖCALAN’LA GÖRÜŞEBİLİR: Muhatap olmak, masaya oturup pazarlık etmek meselesi değil. Bu Türkiye’de farklı hassasiyetler yaratıyor. “MİT Müsteşarı, Öcalan ile şunla bununla konuştu” diye. MİT Müsteşarı onunla konuşmasın da kimle konuşsun? Görevi bu zaten. Gizli servisler bunun için kurulmuş. Umudu varsa, gizli biçimde neden konuşmasın. Türkiye’de bunun psikolojik ortamı ancak partiler üstü yaklaşımla yaratılabilir.


YENİ CHP KATKI YAPABİLİR: Evrensel değerlerin şekillendirdiği bir Türkiye’de Kürt sorununun çözümüne en büyük katkıyı sosyal demokratlar, yeni CHP yönetimi yapabilir. Hatta oluşturacağı projelerle iktidarı zorlayarak daha demokratik üst çizgiler benimsemeye itebilir. MHP’nin bile özellikle Türk-Kürt milliyetçi çatışmasını engellemede önemli rolü oldu. Ama siyasi çözümlere daha fazla yapıcı katkı sağlayabilirlerdi.