09 Kasım 2015 23:09
İzmir merkezli 18 ilde yapılan ve kamuoyunda casusluk davası olarak bilinen soruşturmada yargılananlar için sahte deliller ürettikleri gerekçesiyle 17’si tutuklanan 36 şüphelinin, Sulh Ceza Hakimliği’nde verdikleri 204 sayfalık ifadeler ortaya çıktı. 59 saat boyunca Hakim Dilek Çeliktaş’a ifade veren şüpheliler, suçlamaları kabul etmediklerini sık sık ifade etti. Duruşmanın hemen başında şüphelilere topluca, savcının tutuklamaya sevk fezlekesinin okunduğu, ardından da ’Y’ harfinden terse doğru alfabetik sırayla ifadelerini verdikleri saptandı. Şüphelilerden Ali Bilkay ifadesinde "Bornozu, diş macununu, ayakkabıyı, hatta af edersiniz külotu ilk kez devletim sayesinde gördüm. Türkiye Cumhuriyeti beni Türkiye’nin üçüncü büyük ili olan İzmir gibi bir ile Emniyet Müdürü yaptı. Benim adım ne olursa olsun her hangi bir örgütle yan yana getirmek, bana yapılacak en büyük hakarettir” ifadelerini kullandı.
Taylan Yıldırım'ın DHA'da yer alan haberine göre, İzmir eski Emniyet Müdürü olan ve soruşturma sonucunda tutuklanan Ali Bilkay ifadesinde suçlamaları kabul etmedi. Hiçbir adli olaya olumlu ya da olumsuz müdahale etmediğini anlattı. Casusluk soruşturmasında, ne imzasının ne de parafının olmadığını ileri süren Ali Bilkay şunları söyledi:
"Kamuoyunda askeri casusluk olarak bilinen ve 18 ay sürmüş olan soruşturmanın sadece son 5 ayı benim görevim döneminde geçmiş olan operasyondur. İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin 20/08/2015 tarihli raporu tamamen varsayım, tahmin ve yorumlara dayanmaktadır. İsnat edilen suçlamalar somut bir gerekçe içermediği gibi, herhangi bir delil de içermemektedir. İl Emniyet Müdürlerinin adli görevi yoktur."
Soruşturmayla ilgili hazırlanan ’başmüdüre’ dosyasından bilgisi olmadığını da ileri süren Ali Bilkay şöyle devam etti:
"Bu dosya bana ulaşmadığı gibi, ulaştığına ilişkin hiç bir delil de ortaya konamıyor. Yani ben bir dosyanın adından hareketle suçlanmaya çalışılıyorum. Bu tür operasyonlar il Emniyet Müdürlerine genelde bir gün önceden bildirilir. İlgili şubenin takviye kuvvet ihtiyacı varsa, operasyon başarı ile tamamlanması için ihtiyaç duyulan takviye personel desteği için onay çıkarır. İl Emniyet Müdürünün adli soruşturmalara tek katkısı bu noktadadır."
İfadesinde okuma yazma bilmeyen anne ve babasının yanından 12 yaşında ayrıldığını kaydeden Ali Bilkay şunları anlattı:
"Bornozu, diş macununu, ayakkabıyı, hatta afedersiniz külotu ilk kez devletim sayesinde gördüm. Türkiye Cumhuriyeti beni Türkiye’nin üçüncü büyük ili olan İzmir gibi bir ile Emniyet Müdürü yaptı. Dünyanın pek çok ülkesini devletim sayesinde görme fırsatım oldu. Ben de ülkeme olan borcumu şerefimle hizmet etmek suretiyle ödemeye çalıştım. Benim adım ne olursa olsun her hangi bir örgütle yan yana getirmek, bana yapılacak en büyük hakarettir. Ülkemi seviyorum. Benim için tek bir örgüt vardır. O da içinde yıllarca bu devlete ve millete hizmet etmekle şeref duyduğum Emniyet Teşkilatıdır. Tarafıma itham edilmeye çalışılan örgüt üyeliği hiç bir delile dayanmayıp, tamamıyla asılsız bir iftiradır. Bu suçlamayı en nazik ifadesiyle lanetliyorum."
Mahkemede ilk ifadeyi, casusluk soruşturmasını yürüten en önemli isimlerden birisi olan, o zaman amir rütbesinde bulunan Yusuf Usşen verdi. Mahkeme sonunda tutuklanan Usşen, yaptıkları her işi savcının talimatıyla yerine getirdiklerini söyledi. Yusuf Usşen’in ifadesinde ayrıca, "Bu dosya kapsamında sanki başına buyrukmuş gibi istediği örgütü kurup, istediği herkesi bu örgüte dahil edip istediğini çıkartabilip, istediği insana telefon dinlemesi alıp, istediği insanı gizli izleme alabilen başına buyruk bir erkmiş gibi hareket etmediğimi bilirim" dedi. Casusluk davası isminin medyada konulduğunu, soruşturmanın yargıdaki isminin farklı olduğunu anlatan Yusuf Uzşen, "Soruşturma sürecinde alınan kararlarda, uydurulmuş bir isim kasten tarihi değiştirilmiş telefon görüşmeleri ya da uydurulmuş telefon görüşmeleri yüce mahkemeyi cumhuriyet savcılarını aldatmaya yönelik herhangi bir çalışma içinde olmadık" diye konuştu.
Yusuf Usşen, FETÖ terör örgütü üyesi olma iddiasıyla ilgili bütün suçlamaları reddettiğini, hayatının hiçbir safhasında hiç bir dinci yapılanma irtibatının olmadığını da ileri sürdü.
Casusluk soruşturmasının adının neden ’testi’ olduğuna yönelik iddiayı ise, o zaman araştırmaların başındaki isimlerden Yaser Özoğlu cevaplandırdı. Casusluk soruşturmasının başlangıcıyla ilgili bilgi veren Yasir Özoğlu şu savunmayı yaptı:
"Savcılığın sevk yazısında, örgüt mensuplarının cemaate bağlılıklarını Fethullah Gülen’e ait ’Kırık testi’ kitabının testi ismini soruşturmaya kod ismi vererek gösterdikleri iddia edilmiştir. Kod ismi verme işlemi, suç soruşturmalarında gizliliğin tesis edilmesi ve beklenmedik deşifrasyonlara sebebiyet verilmemesi amacıyla yapılır. Bu kod isimler KOM Daire Başkanlığına bildirilir. Bu dosyanın kod adı ’testi’ ismini ben koydum. Soruşturmanın başlangıcında görevli arkadaş bana dosyanın isminin ne olacağını sordu. Soruşturma konusu fuhuş olduğu için şaka ile karışık olarak ’testis koyalım’ dedim. Biraz gülüştükten sonra bunun uygun olmayacağına karar vererek ’testi’ olarak değiştirdim. Şüphelilerin yoğun fuhuş eksenli suç kayıtları ve suç faaliyetleri de olduğu için aramızdaki konuşmada ’su testisi su yolunda kırılır’ atasözü de gündeme geldi ve bu şekilde dosyanın ismi ’testi’ olarak kaldı."
Spesifik olarak Fethullah Gülen’in arşiv kaydını incelediğini söyleyen şüphelilerden Taner Aydın da şöyle konuştu:
"Bu şahsın arşivinde herhangi bir terör eylemi ya da başka bir suç olduğuna rastlamadım. Fethullah Gülen diğer cemaatlerin başındaki hocalar gibi İslam aleminin de kabul ettiği çerçevede bir İslam alimidir diyebilirim. Aynı zamanda 1974 doğumlu biri olarak Fethullah Gülen ile nerede buluşarak bu örgütü kurduğumun söylenmesini istiyorum. Ben nasıl bir örgüt yöneticisiyim ki hiç tanımadığım bilmediğim insanlarla örgüt kurdum? O zaman cumhuriyet savcısı Kadir Karaca’ydı. Kadir Karaca, İzmir adliyesinde iyi bir görevdedir. Eğer ortada bir kumpastan bahsedeceksek kendisini tenzih ederim. En önemli kumpası Kadir Karaca kurmuştur."
Şüphelilerden Mülkiye başmüfettişi Sadık Altınkaynak, 20 yıldan fazla müfettişlik yaptığı dönemde, bugün bakanlıkta üst düzey görevlerde bulunan bazı kişilerin nasırına veya damarına bastığı için, kine dayalı bir intikam operasyonuna uğradıklarını ileri sürdü. Sorumlu tutuldukları raporun bir araştırma raporu olduğunu kaydeden Altınkaynak, "İddianamede yer alan isimlerin bizim raporumuzda uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu görevlendirmede Ferda İleri ve Ahmet Kaya’nın seçilmesi tamamen tesadüfü ve o anki iş durumuna bağlıdır. Mülkiye teftiş kurulunda 180 civarında müfettiş vardır" dedi.
Mahkemeden serbest bırakılan polislerden Özgür Akçiçek ise, ifadesinde dikat çeken açıklamalarda bulundu. İki kardeşin görüşmesini tape yapmasını sehven bir hata olduğunu söyleyen Akçiçek şöyle devam etti:
"FETÖ/PDY suçlamaları, örgüt üyesi iddiaları tamamen niyet okumadır ve oldukça rencide edicidir. Somut bir delil olmamakla birlikte bahsedilen tarihte bu yapının bir terör örgütü olduğuna dair onanmış bir Yargıtay kararı da yoktur. Bugüne kadar meslek hayatım ve öncesinde hiçbir dini yapının içinde bulunmadım. Adımdan anlaşılacağı gibi sosyal demokrat bir ailenin çocuğuyum. Şubede beraber çalıştığım arkadaşlar da bilirler ki küpeli, evde kedi besleyen Alsancak tiplemesinde biriyim. Dolayısıyla yapım herhangi bir yapının içine girerek şekil almaya müsait değildir. Bahse konu bu yapıya para verme konusu tamamen hayal ürünüdür. 2007 yılında ailem ticaretle uğraşırken trilyon batırmıştır. Polis olmam da bu sebepledir."
Yaklaşık 38 yıllık meslek hayatı boyunca ilk kez şüpheli olarak ifade verdiğini söyleyen mülkiye başmüfettişi Mustafa Uysal da kendini şöyle savundu:
"İzmir casusluk dosyası diye bir dosya konusu 2013 yılının başında teftiş kuruluna geldi. Bu konuda bilgimiz vardı. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu yazısı teftiş kuruluna gelen alışık olunan bir yazı değildi. Genelde bize ön inceleme yapılmak üzere veya disiplin soruşturması yapılmak üzere belge gelir. Normalde Cumhuriyet Savcılığı’nın mahkemenin bu değerlendirmeyi yapmasının daha uygun olduğunu düşündük. Buradaki şanssızlığımız İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın evrakının Bakanlığımız Personel Genel Müdürlüğüne havale edilmiş olması oldu. Personel Genel Müdürlüğü, zamanın İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin imzası ile konunun mülkiye teftiş kurulunca mülkiye müfettişlerinin araştırılması şeklinde bir onay alınması, mülkiye teftiş kurulu olarak bizi bu görevimiz olmayan yazıyı geri iade etme şansımızı ortadan kaldırdı. Çünkü bakanın onay verdiği bir konuyu yapmamız zorunluydu."
Bunun üzerine mülkiye başmüfettişleri Ferda İleri ve Ahmet Kaya’nın bu araştırma görevini yapmak üzere görevlendirildiğini de anlatan Mustafa Uysal sözlerini şöyle sürdürdü:
"Araştırma raporunun sonuç bölümünde müfettişlerimiz 500 küsur evraktan 155 adedinin TCK’nın 334/1 maddesi kapsamına girdiğini, 4 adet belgenin ise TCK’nın 327’nci maddesine girdiğini belirttiler. İş bölümü gereği müfettişlerin bu raporu benim önüme geldi. Bu iki maddeyi tekrar açarak TCK’dan okudum. 327’inci madde ’devlet güvenliğini tehlikeye sokacak’ maddesiydi. Bizim bakanlığımızda böyle bir evrak olamayacağını düşündüm. Böyle bir evrak ancak Genelkurmay Başkanlığı’nda, Milli Savunma Bakanlığı’nda ve Dışişleri Bakanlığı’nda olabileceğini düşündüm. Bu görüşümü başkanımız Sadık Altınkaynak’a anlattım. Başkanımız Sadık Altınkaynak imzaladı ve o zamanın müsteşarı sayın Seyfullah Hacımüftüoğlu’na sundum."
Soruşturmada tutuklanan Mülkiye Başmüfettişi Ferda İleri, kendilerine yöneltilen örgüt suçlamasını tamamen asılsız gerçek dışı ve iftira olduğunu öne sürdü. Ferda İleri şunları söyledi:
"Mülkiye Başmüfettişi Ahmet Kaya ile birlikte düzenlediğimiz araştırma raporu, tek bir araştırma raporu ile 10 farklı suç işlediğimiz iddia edilmektedir. Terör örgütü yöneticisi olduğumuz iddia edilmiştir. Bu bir hezeyandır ve iddiaları kabul etmem mümkün değildir. Sevk sorgu kağıdında sanki birden çok rapor düzenlemişiz gibi ’düzenledikleri raporlarla diğer örgüt mensupları ile birlikte bakanlıklarına ait bürokratların ve TSK mensuplarının tasfiye edilmesini sağladığımız’ şeklinde gerçek dışı tamamen asılsız iddialarda bulunulmuştur. Diğer bakanlık ve TSK’ya ait olduğu iddia edilen belgelerin incelenmesi müfettişliğimizce yapılmamıştır. Müfettişliğimizin böyle bir yetkisi de yoktur. Bakanlığımıza gönderilen yaklaşık 3 bin 200 evrakın incelemesi yapılmıştır."
Düzenledikleri rapor hakkında da bilgi veren Ferda İleri, "Düzenlemiş olduğumuz araştırma raporunda toplam 539 belgeden 380’i hakkında ’TCK’nın 327 ve 334 Maddesi kapsamına girmedikleri’ mütalaasında bulunulmuş buna karşın 4 adet belge ile ilgili ’TCK’nun 327/1 maddesi kapsamına girdiği’ ve 155 adet belge ile ilgili olarak da ’TCK 334/1 Maddesi kapsamına girdiği’ görüş ve kanaatine varılmıştır. Mülkiye teftiş kurulu başkanlığınca 07/06/2013 tarihli yazıda ’müfettişliğimizce TCK’nun 327/1 maddesi kapsamına girdikleri yönünde görüş belirtilen 4 adet belgenin de TCK nun 334/1 maddesine girdiği’ yönünde görüş oluşturmuştur. Mülkiye müfettişleri bakan adına görev yaparlar. Bakanlık makamı tarafından uygun görülmeyen hiç bir araştırma raporunun geçerliliği yoktur" dedi.
Serbest kalan şüphelilerden Eskişehir Vali Yardımcısı Mesut Kesen, bakanlıktaki sistem odasının çok güvenli bir yerde ve konumda olduğunu anlatı. Sistem odasına girmek için parmak izi ve kapı kartının olması gerektiğini ifade eden Mesut kesen şunları kaydetti:
"Özel güvenliği mevcuttur. Sadece 2 kişide anahtarı bulunmaktadır. Sistem odasına fiziki giriş yetkimin olmaması yanında, dijital giriş yani admin yetkisi ile girme yetkim dahi bulunmamaktadır. Bunun anlamı bilgi işlem dairesindeki herhangi bir bilgisayardan sunuculara erişim yetkisidir. Bu yetki şahsımda hiç bir zaman olmamış olup, yetki sahibi insanların burada olması gerekirken, burada olmamalarına da herhangi bir anlam verememekteyim."
Operasyon kapsamında tutuklanan şüphelilerden Emniyet Müdür yardımcısı Mehmet Ali Şevik, casusluk soruşturmasında tüm Türkiye’ye örnek gösterilecek bir operasyon yaptıklarını ileri sürdü. Safiye Köten’in evindeki aramaya katıldığını ve görüntülerde yer alan ’malzemeleri de iyi yere koymuşlar ha’ diyen kişinin sesinin kendisininkine çok benzediğini kabul eden Mehmet Ali Şevik şunları anlattı:
"Tanık olarak 5 Ağır Ceza Mahkemesi’nde ifade verdim. Orada da ifade ettiğim gibi ’malzemeleri iyi yere koymuşlar ha’ sözünü söyleyen ses benim sesime benzemektedir. Bana sesin görüntüden önce geldiğini söylediler. Daha sonra malzemenin bulunduğu söylediler. Kamerada görüntü ve sesin geldiği sürede bir arıza olabilir. Malzemeyi görmeden böyle bir sözü söylemem mümkün değildir, eşyanın tabiatına aykırıdır."
Bülent Arınç’a da brifing verdiklerini söyleyen Mehmet Ali Şevik savunmasını şöyle sürdürdü:
"2013 yılında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, kendisinin de bu konu ile ilgili basında ismi geçtiğinden dolayı brifing vermemi istedi. Yaser Başkomiser ile birlikte gittik, dosyayı anlattık. Daha sonra Bülent Arınç operasyondan sonra, dosyayı gördükten sonra bize ’sizin alnınızdan öpmek lazım, çok güzel bir iş çıkarmışsınız’ TSK personelinin bu eskort bayanlarla olan ilişkilerini görünce ve yine TSK’daki gizli belge ve bilgilerin bu eskort kadınlarda olduğunu görünce yine resim, tape ve konuşmaları görünce ’Türkiye’mizin namusunu kurtarmışsınız’ demişti."
Denetimli serbestlikten yararlandırılıp serbest kalan Merkez Valisi Mehmet Oduncu, askeri casusluk davasıyla ilgilerinin olmadığını savundu. Kendisine yöneltilen suçlamaları okurken bile utandığını söyleyen Mehmet Oduncu şöyle konuştu:
"Özel hayatın gizliliğini ne yapmışım da ihlal etmişim? Hukuka aykırı olarak hangi kişisel verileri kaydetmişim? Hangi kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmiş ve yaymışım? Resmi belgede sahtecilik yapmışım, insanları suçlamak bu kadar kolay mı? İftira atmışım, kime atmışım? Ne demişim de atmışım? Suç delillerini yok etmişim, gizlemişim veya değiştirmişim. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmuşum. Silahlı terör örgütü kurmuş ve yönetmişim böyle bir şeyi yapan varsa şerefsizdir, adidir namussuzdur."
© Tüm hakları saklıdır.