Kanal D’de yayınlanan “Hayat Şarkısı” dizisiyle seyirci karşısına çıkan Ecem Özkaya, ergenlik dönemini anlatırken "O sıra babam iflas etmişti. Kazandığım liseye gidemedim. Hayatta bir şeyleri istemeye başlayınca, karşılığını bulamadığım yerlerde; 'Ha hayat öyle değilmiş' dedim. 14 yaşından sonra saçımı üç numaraya vurdurdum. Bir isyan geldi..." ifadesini kullandı. Özkaya, babasının iflas ettikten sonra yaşadıklarını anlatırken "Eve icra geldiği akşam çift kale maç yaptık" dedi.
Ecem Özkaya'nın Ömür Gedik'e verdiği söyleşi şöyle:
“Hayat Şarkısı”nda oynadığın Melek rolünün önemi ne senin için?
- Karakteri ben audition (oyuncu seçmeleri) ile aldım. Kızı okurken gözümde çizdim. Ben karakteri biraz da boyarım aslında. Bu kızın kırmızı, yani içinde bastırdığı bir enerjisi var. Ama kontrollü biri, o yüzden grileri de var...
Siyahı ve beyazı?
- Siyahı, sırrı. Kimse üzülmesin, kırılmasın, ben hep doğruyu yapayım, doğru kalayım derken bir anda asla yapmayacağı bir şeyi yapmış, siyaha bulanmış. Artık biraz daha kadın.
Nasıl bir kadın?
- Hayat ona yükler getirmiş. “Kader mirası” vardır ya insanların, Melek de annesinden gelen mirası yük edinerek, kardeşine anne, babasına eş olmuş. Şimdi ufak ufak o yüklerinden arınıp hafiflemeye başladı.
Evli birine âşık Melek. İş sana ilk geldiğinde bu olaya nasıl baktın?
- Sadece işin gerçeklik kısmıyla ilgilendim. Bunu nasıl bir duyguyla çıkarırım diye düşündüm. Bu işi tanımlarken de şöyle dedim; “Hayat Şarkısı” eşittir gerçek. Bunlar da olabiliyor hayatta...
Sen yargılar mısın böyle evli birine âşık olan bir arkadaşını?
- Konuşurum zarar görmemesi için ama yargılayamam. Onu kendisi yapsın, çünkü herkesin bir aynası var.
"Kaan bizim alarmımız, her sabah 07.00'de uyandırıyor"
Evli, çocuklu ve çalışan bir kadınsın. Nasıl geçiyor bir günün?
- Oğlum Kaan, beni ve babasını sabah 07.00’de uyandırıyor. Bizim alarmımız oluyor. Keyifli oluyor. Mutlaka her güne Kaan’ın yüzünü görerek başlamak benim için en büyük dua. Ondan sonra kahvaltı ve o gün ne yapacaksak onlarla ilgileniyoruz. Ama mutlaka evimde bugün ne yemek var, temizlik var mı yok mu, bunlarla ilgileniyorum.
Çalışan anne olmak zor değil mi?
- Hamileyken de hep çalışmıştım. Ben evvel ezel çalıştığım için bu bana zor gelmiyor. “Zengin Kız Fakir Oğlan” döneminde dokuz bölüm kadar ara verdim. Kırkım çıkar çıkmaz sete döndüm.
Şehir dışında bir set olsa kabul eder misin?
- Şu an edemem. Kaan daha çok küçük. Biraz daha ayaklarının üzerinde durması gerekiyor. Ona da nereden baksan 15 yıl falan var. (Gülüyor)
Anneci mi babacı mı daha çok?
- Anneci. Mustafa’cım üzülerek söylüyorum. (Gülüyor) Erkek çocuğu anneye yakın oluyor. Mustafa’yla sarılmamızı istemiyor mesela.
Birlikte yatmanıza ne diyor?
- Aramıza girip yatıyor.
Kaç yaşında şu anda?
- Daha çok küçük. Aralıkta 3 olacak.
İlk kelimesi neydi?
- Anne.
Çocukken “Evleneceksin, anne olacaksın” deseler ne derdin? Böyle hayallerin var mıydı?
- Yoktu. Hiç gelinlik çizen kızlardan olmadım.
Nasıl bir çocuktun? “Erkek Fatma” dediklerinden mi?
- Ben çok sakinmişim. 14 yaşından sonra ergenlikle beraber hareketlenmişim. Annem hep “Sana üç gün beyaz elbise giydirsem hiç kirletmezdin, çok titizdin” der. Hâlâ babaannem bana “prenses” der. Ama 14 yaşından sonra saçımı üç numaraya vurdurdum. Bir isyan geldi...
Nereden geldi o isyan!
- O sıra babam iflas etmişti. Kazandığım liseye gidemedim. Hayatta bir şeyleri istemeye başlayınca, karşılığını bulamadığım yerlerde; “Ha hayat öyle değilmiş” dedim. Ama iyi ki olmuş. Tabii o sırada yaşadıklarımız ağırdı.
Neler yaşadınız?
- Doksan derece çakıldık. Bostancı’da çok güzel bir dairemiz vardı, icra geldi. Kiraya çıktık. Her şeyimiz gitti.
Psikolojik travma yaşadın mı?
- Hayır. Erken yaşta çalışmak bana çok şey kattı. Aynı zamanda biz babamızı kazandık. Çok çalışırdı, yüzünü göremezdik. Eve icra geldiği akşam çift kale maç yaptık.
"Birbirimizde telefon numaramız bile yoktu"
Mustafa’ya sen evlenme teklif etmişsin. Nasıl yaptın?
- Ben kalbinin sesini dinleyen bir insanım. Demek ki o akşam benim kulağıma bir şey fısıldadı ve ben ona evlenme teklif ettim. Hatta ertesi gün birbirimizi arayacağımız telefon numaralarımız bile yoktu. Sonra sette görünce tekrar söyledim, “Sen ciddi miydin?” dedi.
Evlenme teklif edecek kadar nasıl emin oldun Mustafa’dan?
- Gözündeki gerçeklikten, içindeki kapalılığı gördüm. O kapalı kutunun içini bir anda gördüm. Hayata bakışı, duruşu beni etkiledi. Vurgun yedim.
Hayır der diye korkmadın mı?
- Sonrasını düşünmedim.
Ne söylediğini hatırlıyor musun?
- “Benimle evlenir misin, çocuklarımın babası olur musun?” demiştim. Sonra ertesi gün tekrar sormuştum. “Demek ben çok güzel bir dua etmişim” demişti. 4 Ağustos’ta evlendik.
Kıskançlık oluyor mu aranızda?
- Oluyor tabii ki ama hasetlik seviyesinde değil.
Öpüşme sahnelerine nasıl bakıyorsun, kuralların var mı bu konuda?
- Yok. Ama işe gerçekten hizmet edecekse yaparım.
Mustafa karışır mı bunlara?
- Hayır. Ben de karışmam. Evliliğimiz sırasında böyle sahnelerle de karşılaştık. Normal konuşma sahnesinden teknik olarak bir farkı olmadığı için konu burada kapanıyor.
İkiniz de, egosu yüksek insanlarsınız. Evin içinde durumlar nasıl?
- İşimizin getirdiği konulardan değil de kadın-erkek ilişkisi üzerinden tabii ki tartışmalar, sürtüşmeler yaşıyoruz. Ama bunlar asla çözüme kavuşmayacak şeyler olmuyor.
Birlikte bir tiyatro projeniz var galiba değil mi?
- Şevket Çoruh’un açacağı Baba Sahne’de bir projemiz olacak. Heyecanla bekliyoruz açılmasını.
"Reyting bizim karnemiz, alkışımız"
“Hayat Şarkısı”yla ekranlarda fırtına gibi esiyorsunuz. Reyting baskısı var mı üzerinde?
- Bende yok. Sabahları reytinglere bakıyorum tabii, karne gibi... Hepimiz bakıyoruz, çünkü o bizim alkışımız. Baskı yok ama işin devamlılığı için önem veriyorum.
"Çocuk büyütmeyeceğiz birey yetiştireceğiz"
"Çocuğa karşı yaklaşımın nasıl?"
- Hiç organik anne olamadım. Çocuk çocukluğunu yaşamalı bence. Oğlum çikolata da yiyor, şeker de yiyor. Doktora giderken teşvik edelim diye şeker veriyoruz mesela. Mustafa da ben de “Biz çocuk büyütmeyeceğiz, birey yetiştireceğiz” diyoruz.
Erkek çocuğu annesi olarak, erkekleri kızlardan üstün gören zihniyete ne demek istersin?
- Onlar çocuk, onlar melek. Okulda, işte, sokakta bir arada yaşamayı öğrenen insanlar olmalılar. Bir çocuğa bir insana nasıl davranması gerektiğini söyleyebilirim; bir kadına, bir erkeğe değil. Yıl 2016. Artık insanı ötekileştirmeyi, nefret yüklemeyi bırakın.
Mustafa, “Terapiste gidiyorum, kendimi daha çözemedim” demişti. Sen çözdün mü?
- Ben de çözemedim ve ben de gittim. Bir ara aynı terapiste gittik.
İkinci çocuğu düşündüğünüzü söylemişti Mustafa. Daha zamanı var mı?
- Var. Kaan daha çok küçük.
“Aşk, günümüzde hevesle karıştırılıyor. Bu nedenle de kabak aşkın başına patlıyor” demişsin. Geçen gün biz de Magazin Konseyi’nde bu konuyu işledik.
- Aşk bir hastalık hali aslında. Güzel bir hastalık. Aşk her daim içimde tutmak istediğim bir heyecan. İlk ulaşmak istediğim şey.
Hâlâ var mı heyecan sende?
- Var. Ama zamanla başka şeylere de evriliyor. Mustafa’ya olan aşkım saygıyla pekiştirdiğimde başka bir şey, sevgi koyduğumda başka bir şey. Yani o tamamen bir başlık ve oraya ulaşmak güzel olan. Günümüzde birbiriyle görülen herkes için “aşk” ifadesi kullanılıyor. Benim tanımımda bu yok.
Bir ara hakkınızda ayrılık haberleri çıktı...
- Saçmalıktan başka bir şey değil.