Çiğdem Toker
(Akşam, 24 Temmuz 2012)
Dönemin MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, PKK'lı Sabri Ok'a, 'Metropolleri patlayıcılarla doldurduğunuzu biliyoruz' dediğinde, takvimler 2009 sonbaharını gösteriyordu.
Kuşkusuz MİT biliyordur; lakin biz faniler Gaziantep saldırısında kullanılan bombaların, 'o patlayıcılar' olup olmadığını henüz bilmiyoruz. Zaten o günden bu tarafa devran öyle değişti; dışımızda sandığımız 'dış politika' hayatlarımızın merkezine öyle bir oturdu; bölgesel ölçekte boyut değiştiren bir şiddet hattına öyle savrulduk ki, 'hangi patlayıcı' sorusu önemini kaybetmiş bile olabilir.
Ama hiç önemini kaybetmeyen bir konu var. Bu noktada Gaziantep saldırısını, Türkiye'nin Suriye'ye olası müdahalesine karşı vahşi bir başlangıç olarak yorumlayanların haksız çıkmasını dileyerek o konunun altını çizelim:
Bugün Ortadoğu'da, çok sayıda ülke istihbarat kuruluşunun 'cirit attığını' söylemek artık yetmiyor. Hükümetler, adına 'işbirliği' dese ve olumlu sonuçlar aldıklarını duyursalar da şunu görmek zorunlu: Bir bölgede farklı istihbarat kuruluşları aynı anda faaliyetteyse, o bölgede 'verimli' bir silah piyasası ve trafiği vardır.
Tek kaygıları bilanço düzeltmek olan, sahiplerinin saygın birer işadamı olarak aramızda dolaştığı, politikacılardan randevular aldığı, başkanlık seçimlerinde yüklü bağışlar yaptığı şirketlerin ürettiği o silahlarla öldürülüyor bizim çocuklarımız. Mübarek ellerini bu işe sokmak istemeyenlerse, taşeronlar aracılığıyla görüyor işini.
Blackwater kirli adını terk etti
Daha on gün önce ABD Büyükelçisi Ricciardone, İran'dan Suriye'ye silah transferi yapıldığına dair ellerinde raporlar olduğunu, bu transfere karşı, uluslararası işbirliğini artırmaya çalıştığını söylüyordu.
Saddam devrildikten sonra, Irak'ta pek çok güvenlik bölgesinin denetimini, 'paramiliter ordu' kurmasına izin verdiği Blackwater'a bırakan, siyaset literatürüne en vahşisinden 'savaşın özelleştirilmesi' kavramını armağan eden Amerikan yönetiminin samimiyetine nasıl inanabiliriz?
Dahası, Irak'ta masum sivilleri katlettiği, peşinden PKK'ya silah sattığı ortaya çıkınca, karlarına oranla pek önemsiz kalan bir tazminatla paçayı kurtaran Blackwater, bu kirli adını değiştirdi. Artık Xe Worldwide var. Kanlı şirketin, bu yeni adıyla Birleşik Arap Emirlikleri'yle 529 milyon dolarlık bir anlaşma imzalamasının üzerinden ise bir yıl bile geçmedi.
Dolayısıyla, Gaziantep saldırısını üstlensin üstlenmesin; terör örgütü PKK'yı uluslararası silah piyasasından, o üretici şirketleri de ülke yönetimlerinden, ekonomik çıkarlarından bağımsız düşünemeyiz.
Umudun eskimesi
Mesele; 'sorun çözüyoruz, işbirliği yapıyoruz' derken, bu dinamiğin ne kadar hesaba katılıp katılmadığında, gücümüzün neye yettiğindedir. Daha geniş ölçekte mesele ise serinkanlı siyasi çözüm iradesini, her şeye rağmen gösterebilme gücündedir.
Keşke, bir saat sonra dağılmak üzere tören elbiselerimizi giyip masumların cenazesinde ağlamak her şeye yetse keşke 'birlik beraberlik ruhu', Kandil'dekilere silah bıraktırsa, Barzani'yi oyalama taktiğinden vazgeçirse.
En kötüsü ne biliyor musunuz? Umudun eskimesi... Fakat böyle bile olsa bir kez daha söylemekte beis yok: Bu ülkede evlat acısı yaşamış, yaşamamış bütün ana babalar, sınır boylarındaki askerler, çocuklar, kardeşler, siyaset kurumundan çözüm bekliyor. Siz geciktikçe silah şirketlerinin bilançoları düzelmeye devam edecek. Bunu görün.