Kültür-Sanat

Orhan Pamuk: Roman anlamanın alanıdır, hak vermenin değil

Pamuk üç buçuk yıldır, beklenen yeni romanı Veba Geceleri üzerine çalıştığını söyledi

03 Şubat 2020 12:18

Türkçe edebiyatın yaşayan en büyük temsilcilerinden Orhan Pamuk roman, yazarlık, aşk, İstanbul, Türkiye'nin durumu ve daha birçok konuda konuştu. Pamuk, beklenen yeni romanı Veba Geceleri'ne dair de açıklamalarda bulunarak "Üç buçuk yıldır Veba Geceleri'ne çalışıyorum" dedi. Pamuk ayrıca romana dair de "Roman anlamanın alanıdır, hak vermenin değil" dedi.

Gazete Duvar'ın aktardığına göre, düzenli yazılarıyla her ay OT'ta okurla buluşacak olan Pamuk, derginin Şubat sayısında Selçuk Erdem ve Dündar Hızal'a verdiği röportajda, merakla beklenen bir sonraki eseri Veba Geceleri hakkında şunları söyledi:

"Yaratıcı kişilerin içinde, kaç yaşında olurlarsa olsunlar hâlâ canlı tutmayı başardıkları bir çocuk vardır. Çocuğun dikkat ettiği türde şeyleri görebilir sanatçılar. Ben de görüyorum. Ne bileyim, en ciddi konuları konuşurken, 'Aaa beyler, şunun rengine bakın!' demek gibi. Bir çocuk sorumluluk gerekmeyen, oyun gibi şeylerle de ilgilenebilir. Hep bizim saygı duyduğumuz değerler dünyasına değil, kendi kafasındaki değerler dünyasına inanır çocuklar ve o da biraz bizim dünyamızı sorgulamaya da yarar. Şu anda Veba Geceleri adlı romanımı bitirmeye çalışıyorum. Orada da anneleri, babaları veba sırasında ölmüş, çocuk evlerinden kaçmış çocuk çeteleri var. Devlet çökmüş, onlara bakamıyor. Onları inandırıcı bir şekilde yazmak için çok uğraşıyorum. Bir hikâyede çocuğun varlığı o hikâyeye sanki daha bir gerçeklik, derinlik, hakikilik duygusu verir bana. Olayları çocukların gözünden de görmek isterim. Başkahramanlarımdan biri Osmanlı'nın en namlı karantina doktoru. Bir vali var. Valimi seviyorum. Bir de Osmanlı subayım var. Bir Hanım Sultan."

"Roman anlamanın alanıdır, hak vermenin değil"

Pamuk, roman sanatına yaklaşımını da şu sözlerle anlattı:

"Benim için roman sanatı başkaları hakkında ahlaki, siyasi yargılar vermek değildir. Ama bu başkalarının niçin böyle davrandığını anlamak için özel gayret etmeye dayanır. Özellikle yurt dışında Kar adlı romanım için röportajlar, paneller yaparken bu durumla çok karşılaştım: Kar'ın kahramanlarından biri Lacivert adlı, bu konuda inançları uğruna şiddete de başvurmaktan çekinmeyen bir siyasal İslamcıdır. Hatta siyasal İslamcı terörist diyebiliriz Lacivert'e. O kitabın röportajlarında da hep aynı şeyi söylerdim, 'Ben romandaki Lacivert'in siyasi görüşlerine katılmıyorum ama işimin onun hakkında 'Ne kadar kötü bir terörist' ya da 'Ne kadar kötü bir adam' demek değil, onun niye böyle yaptığını anlamak olduğunu düşünüyorum.' Tabii ki anlamak ile hak vermek birbirlerinden çok da uzak değiller. Siz anlamaya başladığınız anda, 'Vaayy! Siyasal İslamcı teröristlere hak veriyor!' da derler. Halbuki roman anlamanın alanıdır, hak vermenin değil. Kitabın başka bir yerinde siyasal İslam hakkında ona benzeyen kahramanlar ne düşündüğünü de söylerler zaten. Roman kesin düşüncelerin kendi zaferlerini ilan etmeleri gereken bir arena değildir. Karışık, çelişkili düşüncelerin birbirleriyle bütün güçleriyle çarpışacakları ve bu çarpışmadan da alevler, ışıklar çıkartacakları bir yerdir roman meydanı. Bazı romancılar ise hep bir düşünceyi haklı çıkarmak, bir fikri, bir duyguyu haklı çıkarmak için yazarlar. Ben ise hepsini birbiriyle çatıştırmak için yazdığımı hissediyorum." 

"Roman sanatı yalnızca insanlara mahsus, çok özel bir kuvvetten doğar: Biz insanlarda başkalarının acılarını, başkalarının dünyalarını anlamak için özel bir gayret vardır. Birisi acı çekerken onun acısı hakkında kendi hatıralarımıza da dayanarak bir şeyler kurarız ve öteki için üzülürüz. O insanı anlamaya başlamışızdır. Şefkat dediğimiz şey budur çünkü. Üzüntümüz ya da anlama çabamız kimi zaman kendi çıkarlarımızdan da ayrıdır. Hiç bizimle alakası olmayan insanın derdiyle de kederlenebilir, üzülebilir hatta onun sevinciyle sevinebiliriz. Bütün bu ilgi yelpazesi bizi roman sanatına hazırlar, yani başkalarının dertleriyle dertlenebilmek, başkalarının sevinçleriyle sevinebilmek ve o dertleri de, sevinçleri de kendi tecrübemizden de destek alarak hayal etmek… Bu çok insani bir şeydir. Roman sanatı da bizim bu yeteneğimize yani başkalarının durumunu gözümüzün önünde hayal gücümüzle canlandırmaya, bu meraka, bu isteğe dayanır. Bunu yapmaya başladığımız zaman da bir romancı gibi hareket etmeye başlarız."