Yaşam

Oran: 'Atatürk Milliyetçiliği'ni neden yazdım?

Baskın Oran 35 yıl önce tamamladığı ve 1988 yılında bastırabildiği “Atatürk Milliyetçiliği” adlı kitabında yazdığı kimi şeylerin son 15 yılda

25 Ekim 2011 03:00

 T24-  Milliyetçilik ve azınlıklar konularındaki çalışmalarıyla bilinen Prof. Dr. Baskın Oran 35 yıl önce tamamladığı ve 1988 yılında bastırabildiği “Atatürk Milliyetçiliği” adlı kitabında yazdığı kimi şeylerin son 15 yılda yanlış olduğunu öğrendiğini ve bu yüzden 12 yıldır bastırmadığını açıkladı.

Oran  Agos gazetesindeki “Atatürk Milliyetçiliği:  Dolu mu Boş mu?” başlıklı son yazısında söz konusu kitabını yazma nedenlerini de anlattı. Oran’ın yazısının tam metni şöyle:

Leyla Zana yazısında kralın çıplak olduğunu söyledim: “ ‘Atatürk milliyetçiliğine bağlı’ [diyor Anayasa Md. 2]: Nedir azizim Atatürk milliyetçiliği, bilen var mı? Bundan daha içi boş ikinci bir kavram duydunuz mu ömrünüzde?” Bir sınıf arkadaşım, sağ olsun, Milliyet’te, 12 Ekim tarihli köşesinde yer ayırdı. ‘Kitabını sattı’ başlığıyla dedi ki, son baskısını 1999’da yaptığı ‘Atatürk Milliyetçiliği’ diye kitabı varken ve orada bu kavramı överken nasıl böyle söyler?

Söylerim, çünkü o kitabı tam 30 yıl önce bitirdim. Özellikle son 15 yıl içinde öğrendiklerim, bana orada yazdığım kimi şeylerin yanlış olduğunu öğretti. Bu yüzden, 12 yıldır bastırmıyorum.


Kitabın öyküsü


35 yıl kadar önceydi, T. İş Bankası kültür bölümünden aradılar. ‘Altı Ok’u yayımlayacaklarını, Milliyetçilik’i bana yazdırmak istediklerini söylediler. Fakat ilk bölümleri okuyunca, verdikleri telif avansını da yakarak, basmaktan vazgeçtiler. Atatürk’ün, Hint Müslümanlarının Kurtuluş Savaşı için yolladıkları parayla kurarak büyük hissedarı olduğu bankanın, Atatürk döneminde suistimal anlamına gelen Aferizm’e (Banque d’Affaires) adını verdiğini de yazmıştım. Bunun üzerine, biraz daha çalışarak doçentlik tezi yaptım. Reddedildi. Allahtan, jüri raporlarından biri, yazarı hayatta, o dönemde (1982) bir askeri savcının eline geçmemişti. 12 Eylül biraz tavsayınca, 88’de bastırabildim.

Bendeniz bu arada uyanmalara başlıyorum, çünkü yeni doçentlik tezim Batı Trakya Sorunu’nu 86’da yayımladıktan sonra öğreniyorum ki, bizde de Rumlara ve bütün gayrimüslimlere ibadullah baskı yapılmış, yapılmakta. Baştan yazacak zamanı bulana dek (terziler zor işi, yani eski ceketi bozup yeniden dikmeyi sevmezler), çok talep olduğu halde baskıları 99’da durdurdum. Sanırım 2012 sonunda, ona girişeceğim. Şimdi gelelim bu kavramın boşluğu meselesine.

O dönemde uğrunda epey zulüm yapılmış olmasına rağmen (aşağıda geleceğim buna), bu kavram 1920’ler ve 30’larda boş falan değildi. Çünkü kitapta anlattığım üç hedefin/işlevin üçü de gerekli ve anlamlıydı: 1) Bağımsızlık: İşgal vardı; 2) Batılılaşma: Muasır Medeniyet yarı-feodal imparatorluğu uygarlaştırmak için şarttı; 3) Olumlu bir kimlik oluşturmak: Hem Batı hem de Osmanlı tarafından aşağılanmış Türk’ü rehabilite etmek lazımdı. Bugüne bakalım:

1) Kemalistler ‘tam bağımsızlık’ istiyorlar. Olur tabii, ama Enver Hoca’nın Arnavutluk’u gibi olur. En Kemalist TSK’nın OYAK Holding’i niye Fransız arabası üretiyor, niye sigorta şirketini Fransız AXA’ya, bankası OyakBank’ı Hollandalı ING Bank’a satıyor? 2) Atatürk o gün mevcut olan Batı’yı aldı. Yani, faşist demeyeceksek, monist (çoğulcu düşmanı) B. Avrupa’yı. Şimdi ‘İslamcı’ AKP kiliseleri restore ettirirken, Kemalistler plüralist (çoğulcu) AB’ye ‘emperyalist’ diye düşman. 1930’larda alınan Batı emperyalist değildi herhalde... “Din elden gidiyor” diyen R. Ecevit’ten (Sabah, 03.01.2005) Genelkurmay’ın seminerlerine kadar, misyoner düşmanlığı bugün Kemalizm’in şiarı. 3) Olumlu Kimlik: “Ne mutlu Türk’üm diyene” dedi. “... olana/doğana” dememesi o devir için büyük aşamaydı. Ama Temmuz 1923’te bile kullandığı terimi kullanarak “... Türkiyeliyim diyene” dese herkesi kucaklayacak, gayrimüslimleri ve Kürtleri dışlamayacaktı. Fakat devir, 1930’lar Avrupası devri idi.


Keşke boş olsaydı


Bu durumda ‘Atatürk Milliyetçiliği’nin içi bugün dolu mu boş mu, siz söyleyin. Bence, durum daha da vahim: Atatürk zamanında da boş olsaydı keşke. Çünkü Atatürk Milliyetçiliği adına fazlasıyla tatsız işler yapıldı, benim ancak son 15 yılda öğrendiğim. 1937-38 Dersim katliamları başta olmak üzere, Kürtlere yapılanları ve dindarlara baskıları bir kenara bıraksak ve sadece avuç kadar kalmış gayrimüslimlere baksak yeter:

1924’te Rum avukatların %75’i, Ermenilerin %73’ü ‘mesleğe devam edemez’ ilan edildi. Aynı yıl Rum Patrikhanesi Konya’dan getirtilen Karamanlı Rumlara işgal ettirildi. 1920’ler ve 30’larda “Vatandaş Türkçe konuş” diye sokakta konuşmaları haram edildi. 1925’te İstanbul il sınırları dışına çıkmaları izne bağlandı. 1927’de İmroz ve Bozcaada’daki Rum okullarında Rumca tedrisat yasaklandı. 1934’te Trakya’daki Yahudiler CHP il örgütlerince düzenlenen saldırılar sonucu evlerini ve işyerlerini terk edip kaçtılar. Şubat 1937’de azınlık okullarında ‘Türk asıllı ve TC vatandaşı müdür başyardımcısı’ uygulaması başladı. 1940’ların sonuna kadar, Avrupa’ya öğrenci olarak gitmek, özellikle de askeri okullara girmek için şart, duruma göre ‘Türk olmak’, ‘Türk soyundan olmak’, ‘Türk ırkından olmak’ idi.

Atatürk Milliyetçiliği’nin bu uygulamaları Atatürk öldükten sonra da devam etti. “Yerli malı kullan” kampanyaları 1950’lerde “Türk olmayanlardan alışveriş etmeyin”e dönüştü. 1941’de Trakya ve İstanbul’daki 18-45 yaş arası gayrimüslimler Amele Taburları’na yollandı. 1942’deki Varlık Vergisi’nin bu insanları iflas ettirmesini, 6-7 Eylül 1955’teki pogrom tamamladı. 71’de Heybeliada Rum Ruhban Okulu kapatıldı. 93’te Ermeni okullarında Ermenice yasaklandı. İsterseniz artık durayım, çünkü mezalim bitmediyse de yerim bitti. 1936 Beyannamesi uygulamasını ve gerisini İstanbul Ansiklopedisi’nde yazdığım ‘Azınlıklar’ maddesinden okuyunuz. Atatürk Milliyetçiliği ırkçı mıydı bilemem ama, vicdanınız elveriyorsa “Irk ve din ayrımcısı değildi” deyiniz.


Kimler fikir değiştirmez?


Bir okuru, Milliyet’teki sınıf arkadaşıma mektup yollamış, bana da gönderdi. Sınıf arkadaşım demiş ki, “Demek ki muhterem 54 yaşına kadar uyanamadı.” Kendisi kadar hızlı uyanamadığım için çok özür dilerim, vallahi uyanamadım. Okuru da cevap vermiş: “Fransızcada bir laf vardır, sadece embesiller [gerizekâlılar] fikir değiştirmezler.” Ne ilave edeyim ki? Kemalistler M. Kemal’i rezil rüsva ettiler. Kemalizm’i öyle bir din haline soktular ki, Kitabı Nutuk, Kıble’si Ankara, Kâbe’si Anıtkabir, yatırı ilkokul Atatürk köşeleri, Kelime-i Şahadet’i Andımız. Peygamberinin de hadis-i sahihleri ve gayrisahihleri var.

Diğer adı Ulusalcılık olan bu Atatürk Milliyetçiliği’nin bugün iki işlevi kaldı: 1) Asker ve sivil bürokratların ayrıcalıklarını, bazen de suçlarını savunmak; 2) 2000’lerin Muasır Medeniyet’ini almayı engellemek. Kimi sınıf arkadaşlarım bunlarla övünüyor, bendeniz ‘döneklik’le övünüyorum. Mesele bu kadar basittir.