14 Ağustos 2016 12:08
Ayrılmak istediği eski eşi tarafından vurulan ve omurgasına isabet eden kurşunun felç tehlikesi sebebiyle çıkarılamadığı için nefes almakta zorluk çeken Ümmühan, kendisini tehdit eden eski eşinin takibinden kaçabilmek için yaşadığı yeri ve kimliğini değitirdi. Ümmühan, 12 yıl hapis cezası aldıktan sonra iyi hâl indirimiyle yarı açık cezaevine geçen kocasından kaçmak zorunda olduğu için çocuklarını ve ailesi göremediğini belirterek "Polise gittim, savcılığa gittim. 'Beni öldürecek bu adam!' dedim. 'Çoluğumu çocuğumu tehdit ediyor!' diye onu ihbar ettim. 'Şimdi bir şey yapamayız. Yapsın, ondan sonra bakarız!' dediler. Yemin ederim böyle dediler. 'Ben öldükten sonra mı bakacaksınız?' dedim. 'Kanunlar böyle!' dediler" ifadelerini kullandı.
Ayşe Arman'ın Hürriyet gazetesinin bugünkü (14 Ağustos 2016) nüshasında yayımlanan "Kaç Ümmühan" başlıklı yazısı şöyle:
Bu, benim Ümmühan'la üçüncü röportajım.
Gazeteci olarak işe yaramadığımız zamanlar oluyor.
Bu da onlardan biri. Olsun, yine de yazıyorum, hep yazacağım, pes etmek yok, mücadeleye devam.
İbretlik bir hikâyesi var Ümmühan’ın.
Okuyanın delirmemesi mümkün değil! İsyan etmemesi mümkün değil... Üstelik bu, kaçıncı? Daha böyle kaç haber yapacağız, okuyacağız, küfredeceğiz, lanet edeceğiz...
Artık bu işe kesin bir çare gerekmiyor mu?
Ümmühan, boşanmak istediği kocası tarafından kurşunlandı.
Ama öncesinde defalarca şikâyette bulundu.
Savcılığa gitti, polise gitti.
“Bu adam beni öldürecek!” dedi.
“Yapsın, sonra bakarız” dediler.
Yaptı...
Ümmühan dört kurşunu yedikten sonra, şans eseri hayatta kaldı, bir ay da yoğun bakımda...
Bir kurşun hâlâ omurgasında, tehlikeli diye almıyorlar.
Ama bu kadının çektikleri bu kadar da değil.
Koca cezaevinde ama durmadan, “Ben bitti demeden bitmez!” diyor.
“Benden kurtulamazsın, çıkınca yine birlikte olacağız!” diye haberler gönderiyor.
O haberleri “Hayır!” diye cevapladıkça, daha önce tahliye olmuş koğuş arkadaşına, Ümmühan’ın kuru temizleme dükkânını gasp ettiriyor.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, bu kadına öldürmek kastıyla dört kurşun sıkmış, 12 yıl ceza almış ve birkaç yıl yatmış eski koca, ‘iyi hal’den bir süre önce yarı açık cezaevine konuldu. Bu ne demek? Her an dışarı çıkıp Ümmühan’ı vurabilir demek. O da Aileden Sorumluğu Bakanlık’a gidip “Bu adam beni bu sefer öldürecek bir çare bulun!” diyor.
Onlar da bu ihtimali ciddiye alıyorlar ama ne yapıyorlar dersiniz?
“Sen pılını pırtını topla, buralardan git, izini kaybettir!” diyorlar, “Yeni bir kimlikle, yeni bir hayat kur kendine...”
Ama henüz Ümmühan’a yeni kimlik veren yok. Anadolu’nun bir yerinde kayıp bir hayat yaşıyor. Korkudan çocuklarıyla bile görüşemiyor.
“Okyanustaki bir martı kadar yalnızım. Boğuluyorum!” diyor.
Bu süreçte ona Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ve federasyonun Acil Yardım Hattı yardımcı oldu, o kadar. Siz de destek olmak istiyorsanız federasyonu arayabilirsiniz...
Neler yaşadığını anlatır mısın?
- Anlatırım. Ama faydası olacağını sanıyorum. Kimsenin umurunda değilim. Şiddet gören, cinsel istismara uğrayan kadınlar bu ülkede aslında kimsenin umurunda değil. Devlet filan diyorlar, nerede devlet? (Ağlıyor) Bak, ben bir başımayım, bilmediğim bir yerde yapayalnızım. Bir Anadolu kasabasında, kayıp yaşıyorum. Kimseyle irtibatım yok. Artık Ümmühan da değilim, hiçkimseyim. İzimi kaybettirdim, çocuklarımla bile görüşemiyorum. Suçum ne, onu da bilmiyorum. Bir psikopattan, eski kocamdan kaçıyorum. Kaçak bir hayat yaşıyorum. Niye? Bilmiyorum. Bu ülkede, adalet, onu korudu. Bana defalarca şiddet uygulamış, üstüne bir de dört kere kurşunlamış adama 12 yıl verdiler. Üstelik bir de iyi halden yarı açık cezaevine naklettiler. Ki adam rahatça dışarı çıkabilsin, izimi bulabilsin, beni öldürebilsin... Şimdi bu adalet mi? “Bu sefer yarım bıraktığım işi tamamlayacağım, seni öldüreceğim!” diyor açık açık. Ben de devlet beni korumadığı için, bana kaçmamı tavsiye ettiği için kaçmak zorunda kaldım. Devlet bana, “Git!” dedi; “Kendine başka bir yerde, yeni bir hayat kur!” Demek ki onlar da, ciddi ciddi bu adamın beni öldürmesinden korkuyor.
Biliyorum yaşadıkların korkunç, çok zor durumdasın, ama n’olur olan biteni bir en başından anlat...
- Adım Ümmühan. 40 yaşındayım. Kütahya Tavşanlı’da yaşıyordum. Kuru temizleme dükkânım vardı. Kimseye muhtaç olmadan hayatımı sürdürebiliyordum. 19 yaşında evlendim, iki çocuğum oldu. Anlaşamadık, 10 sene sonra boşandık. Ama iki çocuğumu da büyüttüm, okuttum çok şükür. Sonra bu psikopat ikinci eşle tanıştım.
Nasıl tanıştınız?
- İşyerimin karşısına toptan gıda yeri açtılar. Biz aynı zamanda işyerlerini temizliğe gidiyorduk, öyle tanıştık. Evlendik. Ama evlenir evlenmez sorunlar başladı. Şiddet uygulamaya başladı. Bir de yalanlarını öğrendim. Bana, bir kere evlenip boşandığını söylemişti, meğer dört kere evlenmiş, farklı kadınlardan sekiz çocuğu varmış. Bir sürü hikâye, bir sürü yalan dolan. Bunlar yetmezmiş gibi şiddet de uyguluyordu. Ben de ayrılmak istediğimi söyledim.
Peki söyleyince ne oldu?
- N’olacak, beni dövdü, hastanelik edinceye kadar! Toplam bir buçuk yıl evli kaldık ama o süre içinde hayatım kaydı. “Ben bitti demeden bitemez! Seni öldürürüm!” dedi.
Peki n’aptın?
- Yapılabilecek her şeyi. Polise gittim, savcılığa gittim. “Beni öldürecek bu adam!” dedim. “Çoluğumu çocuğumu tehdit ediyor!” diye onu ihbar ettim.
Onlar n’aptılar?
- “Şimdi bir şey yapamayız. Yapsın, ondan sonra bakarız!” dediler. Yemin ederim böyle dediler. “Ben öldükten sonra mı bakacaksınız?” dedim. “Kanunlar böyle!” dediler. Sürekli karakolluk oluyorduk, tartışmalarımızdan komşular filan da rahatsız oluyordu. Polis sürekli kapıya geliyordu. Dört defa adliyeye yansımış olayımız var. Babamla da gittim karakola. Babam dedi ki, “Bu adam kızımı öldürecek! Bir şey yapamaz mısınız?” Ona da aynı şeyi söylediler, “Yapsın, ondan sonra...”
Hiçbir koruma verilmedi mi?
- Hayır. Sonunda da zaten iki buçuk sene önce, boşanmak istediğim için beni vurdu. “Sen anlamadın galiba. Ben bitti demedikten sonra bitmez!” dedi. Bir metre vardı aramızda. Silahı doğrulttu, dört el kurşun şıktı. Biri karnımdan girip belime saplanmış, iki tanesi akciğerimi delip geçmiş, bir tanesi de omzumdan girdi. Belimdeki duruyor, onu alamadılar. Felç kalma riski var diye. Hâlâ nefes alırken zorlanıyorum. Allah korudu da, hayatta kaldım.
Sonra peki?
- 12 sene 8 ay ceza aldı. Bense bir aya yakın yoğun bakımda kaldım. Hastaneden çıktım. Ailesi, şikâyetimi geri almam için geldi, ben “Hayır!” dedim. Sonra mahkeme süreci başladı. Bu sırada bir şey yapacaklar diye korktum, yine yetkililere yalvardım, “Karar günü geliyor, ailesiyle karşı karşıya geleceğiz!” dedim. Polise de haber verdiğim halde, yine koruma yoktu. İki aile mahkeme çıkışı birbirine girdi, yaralanmalar oldu. Benim oğlum da kız kardeşim de mahkemeye çıkacak. Yani aileler arasında da sürtüşme var.
Sonra ama cezaevine girdi...
- Evet ama bütün bu rezillikler yetmezmiş gibi, beni vurduktan üç ay sonra, koğuş arkadaşına, iş yerimi soydurttu.
Onun soydurttuğunu nereden biliyorsun?
- Çünkü hırsız itiraf etti. “Koğuş arkadaşıyım, bana para verdiği için yaptım!” dedi. Azmettiren belli. Ama mahkeme, o dönem hâlâ evli olduğumuz için kabul etmedi, ret karardı geldi. Çünkü o sırada biz evliymişiz. Evliyken çiftler birbirini soyabilirmiş yani. O hırsızlık sayılmıyormuş!
Sadece iki sene mi kaldı içeride?
- Evet. İçeriden de mektup yazmaya devam ediyordu. “Çıkacağım, yine birlikte olacağız. Bu evlilik bitmeyecek!” filan. Gerçek bir psikopat. Ben de boşanma davasının sonuçlanmasını bekliyordum. Her şey o kadar uzun sürüyor ki bu ülkede. Allah’tan mahkeme bizi boşadı. Boşadıktan sonra da mektuplar devam etti. Ben artık iyice tedirgin oldum. Çünkü onu tanıyorum, neler yapabileceğini biliyorum. Kaybedecek bir şeyi de yok, eline fırsat geçerse beni öldürür. Yapar yani. Sonra öğrendim ki, yarı açık cezaevine çıkıyor! Korku içinde bakanlığa başvurdum. Bana kimliğimi karartabileceklerini ama yaşadığım şehirden ayrılmam gerektiğini söylediler.
Yani?
- Yani “Git!” diyorlar, “Kaç!” diyorlar. Yarı açık cezaevi demek, arada bir, dışarı çıkmak demek. Bu da benim sonum demek. Karşıma yine dikilecek. Devlet de yapacağını biliyor, bana “Kaç, kurtul!” diyor. İki katlı işyerim ve 30’a yakın çalışanım vardı. İşyerimi değerinden çok daha azına sattım ve oradan ayrıldım. Evimden, yurdumdan, işimden, arkadaşlarımdan, çocuklarımdan oldum. Sırf o psikopat, gelip beni bulmasın, bana ya da sevdiklerime zarar vermesin diye.
Peki şimdi? Şimdi ne durumdasın?
- (Ağlıyor) Nasıl olacağım? Kötü durumdayım. Kaçak bir hayat yaşıyorum. Sürekli saklanıyorum. Anadolu’nun bir kasabasında bir sığınma evinde yaşıyorum. Devlet bir türlü kimliğimi değiştiremedi, bekliyorum. Başka bir isim, başka bir kimlik verecekler. Bunları yapmam gerekiyor, yoksa bulur beni.
İyi de tuhaf değil mi? Mağdur olan sensin, kaçmak zorunda kalan da sensin.
- Ben de bunu söylüyorum! Hatta haykırıyorum. Neden böyle olduğunu bilmiyorum ama böyle. Devlet maalesef beni koruyamıyor. Şu anda ailemden ayrıyım. Kimseyi tehlikeye atmak istemediğim için görüşemiyorum. Sadece kızımla, oğlumla telefonda konuşuyorum. Dört ay sığınma evinde kaldım. Sığınma evinin şartları da kolay değil. Yarı açık cezaevi gibi. Sabah çıkıyorsun, akşam gelince aranıyorsun. Bir daha dışarı çıkamıyorsun. Çıkarken kâğıt imzalıyorsun. Ben bunları yaşamak zorunda değildim. Ama gidebileceğim başka bir yer de yok, herkes adamdan korkuyor.
İş?
- Başkasının yanında çalışıyorum. Bu da ağır geliyor bana. Apar topar evimi, işyeri kapattım. Sadece valizimi alabildim. Kimliğimle çalışamam deşifre olurum SGK'dan izim bulunur.
Devletin seni koruyamamasını, “Başının çaresine bak!” demesini nasıl değerlendiriyorsun?
- (Ağlıyor) İnanamıyorum, isyan ediyorum, haykırıyorum. Koskoca devlet, bir vatandaşını koruyamıyor. Ben devletimize çok saygı duyuyordum. Ama şu anda duyamıyorum. Devletin arkamda olduğunu bile düşünmüyorum. Kendimi koca bir denizin içinde çırpınan bir martı gibi hissediyorum. Boğuluyorum. Boğulmamak için çırpınıyorum. Biri elimden tutsun istiyorum ama tutan yok. Hiçbir şey düşünemiyorum. Önümü göremiyorum ki. Önümü bir görsem. Resmen karanlıktayım şu anda, ışık yakan yok. Bir mum ışığı bile olsa, o tarafa gideceğim ama yok. Bakanlığı arıyorum, “Tamam Ümmühan Hanım, tamam, tamam” diyorlar. Hiçbir şey yok. Sadece boş konuşmalar. Kadın Dernekleri Federasyonu ve başkanı Canan Güllü bir şeyler yapmaya çalışıyor. Gerçekten mağdurum. Kafam da durdu. Kızımı göremiyorum, oğlumu göremiyorum. Burada sezonluk çalışıyorum. Burası bitince ben ne olacağım, nereye gideceğim, ne yapacağım? Onu da bilmiyorum. Her şeyimi kaybettim: ailemi, işimi, çocuklarımı, varlığımı, onurumu...
Ümmühan da bu ülkedeki şiddet mağduru binlerce kadından biri...
4 kurşun yedi eşinden... O olaydan 24 saat önce, kocası ona şiddet uyguladığında, o da, kendisini korumak için karşılık verdi...
Yardım istediği kolluk güçleri adli işlem yaptı ve her iki tarafa da ceza verdi.
Ve ertesi gün 4 kurşun yedi. Sonrasında, sizin de bildiğiniz acı şeyler yaşandı.
Ümmühan, kimlik karartma zorunluluğuyla; yaşadığı şehri, işini ve çocuklarını terk ederek yeni bir hayata, sanki her şey kendi suçuymuş gibi yola çıktı.
Sığınma evine yerleşti. Aile Bakanlığı bu süreçte yanında oldu Ümmühan’ın.
Ancak kimliğine karartma yapılamadı çünkü önceki tartışma, engel olarak karşısına çıktı.
Soruyorum hepinize, bu kadın dövüldü, kurşunlandı, yaralandı, yoğun bakımlarda yattı, tesadüfen hayatta kaldı, hapisten tehdit edildi, işyeri gasp edildi.
Soruyorum suçu ne? Tüm bu acıları yaşayan Ümmühan, şimdi ölmediği için şükretmiyor.
Neden biliyor musunuz? Tüm bunların suçlusu gibi yaşam hakkına, özgürlüğüne el konulduğu ve içinde bulunduğu koşulların zorlu yanını anlamayan adalete güvenmediği için... Yarına umutla başlayamadığı ve başlamaya gücü kalmadığı için... Yargıçlardan rica ediyorum, koşulları iyi analiz edin lütfen: Kurallara takılmayın, kanunları uygulayın ama mağdurun yaşadıklarını da anlayın. Menderes olayında, çocuk tanıkları, cüppesiz dinleyen hâkim örneğinde olduğu gibi, kimlik karartma olayında da, kadınları, aylarca mağdur etmeyin. Bu vakadaki gibi, geç gelen adalet, korumakta geç kalan adalet, bireyi bıktıran adalet olmakta.
Ümmühan tüm bu yaşadıkları yüzünden umutsuz ama sığınma evinin dar alanında yine de mücadeleye devam ediyor. Onun yanındayız, olmaya da devam edeceğiz...
© Tüm hakları saklıdır.