T24 - Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Yalnızız ve Fatih-Harbiye gibi Türk edebiyatının önemli eserlerinin yazarı Peyami Safa'nın vefatının 50. yılı.
Zaman gazetesinden Yavuz Ulutürk Peyami Safa'yı yazdı. İşte Ulutürk'ün yazısı:
Bugün, edebiyatımızın usta romancısı, fikir adamı ve gazeteci Peyami Safa'nın vefatının 50. yıldönümü. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Yalnızız ve Fatih-Harbiye gibi romanları ile Türk edebiyatının en çok okunan yazarları arasında yer alan Peyami Safa, hâlâ okuyucuların ilgisini çekmeye devam ediyor.
1930 yılında Peyami Safa'nın 'Dokuzuncu Hariciye Koğuşu' romanı yayımlandığında, Ahmet Hamdi Tanpınar, Görüş dergisinde bir tanıtım yazısı kaleme alır. "Türk romanı var mı, yok mu?" sorusunu sorduktan sonra Batı'da romanın varlığına çeşitli deliller sunan Tanpınar, "İşte Peyami Safa Bey'in Dokuzuncu Hariciye Koğuşu bu nadir kitaplardandır." der. Romana birtakım eleştiriler getirse de bu eleştirilerin Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nun 'şu son senelerin eserleri içinde, acının ve merhametin yegâne kitabı' olmasına mâni olmayacağını söyler. Bu acı ve merhametin bir tezahürü müdür bilinmez, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Türk edebiyatının her zaman en çok okunan kitapları arasında yer aldı. Peyami Safa'nın diğer romanları Fatih-Harbiye, Bir Tereddüdün Romanı, Matmazel Noraliya'nın Koltuğu, Yalnızız ve Biz İnsanlar da aynı şekilde hep kıymeti bilinen, sevilen ve okunan kitaplar oldu.
Bugün, Peyami Safa'nın (1899-1961) vefatının 50. yıldönümü. Geniş okuyucu kitlesine romanları ile ulaşsa da Peyami Safa, gazete yazarlığı, dergiciliği, polemikçi yönü, yaşadığı yılların fikir ve düşünce hayatına getirdiği eleştirilerle de 20. yüzyılda derin izler bıraktı. Peyami Safa'nın eserlerinde kurduğu dünyada, seferberlik yıllarının aç ve huzursuz İstanbul'unun etkisinin yanı sıra kendi hayatının izlerini görmek mümkün. Çocuk yaşta yakalandığı kemik hastalığı, onu 17 yaşına kadar esir alır. Doktorlar, kolunun kesilmesinde karar kılar, fakat o bunu kabul etmez. Hastalık zamanlarını, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanında anlatan Safa, fiziksel ve ruhsal bunalımlarını okurla paylaşır. Zamanla hastalığın pençesinden kurtulan Peyami Safa'nın yakasında bu sefer savaşın yol açtığı maddî sıkıntılar vardır. Bu zorluklar öğrenimini sürdürmesine engel olur. Geçimini sağlamak için yazdığı kitaplarında, ilk defa ağabeyi İlhami Safa'nın takma ad olarak kullandığı, annesi Server Bedia Hanım'ın adından mülhem Server Bedi müstearını kullanır.
Kendi tabiri ile kitapları 'üç merhale geçirmiştir'. Sözde Kızlar, Mahşer ve Canan çocukluk dönemi; Şimşek ve Bir Akşamdı ikinci devre; Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fatih-Harbiye ve Bir Tereddüdün Romanı ise 'bunlarda çalışma hedefime daha çok yaklaştığımı sanıyorum' dediği üçüncü devre kitaplarıdır. Peyami Safa'nın son üç romanı Matmazel Noraliya'nın Koltuğu, Yalnızız ve Biz İnsanlar da bu son devreye dâhil edilebilir.
Ölümünün üzerinden 50 yıl geçmesine rağmen eserleri bugün de ilgiyle okunmaya devam ediyor. Romanları dışındaki fikir yazılarında dile, edebiyata, estetiğe, kimlik meselesine ve kültürel değerlere dair ortaya koyduğu düşünceler tazeliğini koruyor. Peyami Safa üzerine çalışma yapan yazar ve akademisyenler, onun hâlâ bitmeyen bir ilgiyle okunuyor olmasının sırrını, toplumsal konuları kavramadaki becerisine ve dil ve üsluptaki ustalığına bağlıyor.
Türkiye'nin zihnî yapısını iyi okuduProf. Dr. Mehmet Tekin: "Peyami Safa'nın 50 yıldır çok okunan bir yazar olmasını sağlayan nedenleri, kaba bir tasnifle edebi ve toplumsal olmak üzere iki düzeyde düşünebiliriz. Peyami Safa, her şeyden önce edebiyatı, sanatı ciddiye alan bir kişidir. Onda, teorik düzeyde edinilen bilgiler, deneme, makale, hikâye, roman gibi türlerin imkânları ölçüsünde edebiyata dâhil edilir. Erken yaşlarda dilin önemini fark eden Peyami Safa, Fransızcanın da desteğiyle özgün bir üslubun sahibi olur. Eskilerin ifadesiyle 'kalemine sahip' bir yazardır. Ancak onun edebiyatçı tutumu, toplumsal gerçekleri ötelemeden sanatı önceleyen bir temele yaslanır. Metinlerin 'toplumsal' yanıyla 'edebi' yanı arasında dengenin, 'edebi' olana kaydırılması, Peyami Safa'nın bilinçli tercihidir. Bu tercih, onu, zamanın hakemliğinde ve yine zamanın onayıyla 'çok okunur' bir yazar kılacaktır. Bugün o, romanları bir yana, köşe yazılarıyla bile okunuyorsa, bunun nedenini, sanat kaygısıyla açıklayabiliriz."
Beşir Ayvazoğlu: "Peyami Safa'nın hâlâ okunuyor olması, bir ölçüde muhafazakâr değerleri savunan başarılı bir yazar olmasına bağlanabilir. Peyami Safa, iki yüz yıldır yaşadığımız Doğu-Batı ikiliğini eserlerinde doğru tespit etmiş ve ağırlıklı olarak Doğu'dan yana tavır almıştır. Bu özellikleri dolayısıyla onun bir zamanlar arkasına sığınılarak kavga verilen yazarlardan biri olduğunu unutmamak gerekir. Türkçesinin güzelliği ve zenginliği, üslubunun farklılığı ve roman tekniğine getirdiği yenilikler, okunmasında ne kadar etkilidir, bilmiyorum. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ve Fatih-Harbiye romanlarının okullarda çokça tavsiye ediliyor olması da hesaba katılmalıdır. Doğrusu ben, Peyami Safa'nın bütün romanlarının çok okunduğu kanaatinde değilim. İsmini verdiğim iki romana Matmazel Noraliya'nın Koltuğu ve Yalnızız'ı da ilave edebilirsiniz. Ayrıca bu romanların, yazarı hakkında bilgi ve fikir sahibi olunmadan okunduğunu zannediyorum."
Erol Kılınç (Ötüken Neşriyat Genel Yayın Yönetmeni): "Peyami Safa, geniş okuyucu kitlesi tarafından romancılığıyla tanınıyor. Ötüken Neşriyat olarak ilk defa 1968'de yayımladığımız 'Fatih-Harbiye' ve 'Dokuzuncu Hariciye Koğuşu' başta olmak üzere 13 romanıyla, her zaman Türk edebiyatının en önemli kalemlerinden biri oldu. Bugün de aynı ilgi devam ediyor. Bu ilgi, Peyami Safa'nın kültür ve fikir birikimini roman düşüncesiyle ustaca birleştirmesine bağlı. Onun romanlarında okuyucu Türkiye'deki 'zihniyet'leri ve 'değişim'lerini rahatlıkla izleyebilir. Peyami Safa, romanı ideolojiye araç yapmadığı için aynı heyecanla okunmaya devam etmektedir."