Ulaş Başar Gezgin
Bugün, Metin Göktepe’nin resmine uzun süre bakmaktan olacak; bir anda, kendimi Öldürülen Gazeteciler Ülkesi’nde buldum. 2010’da öldürülen gazeteciler için bir hazırlık bölgesi oluşturmuşlardı. Mafyayla ilgili bir kitap yayınladığı için öldürülen Bulgar gazeteci Boris Nikolov Tsankov’la sohbet ettik önce. Sonra uyuşturucu çetelerinin 5 kurşunuyla Öldürülen Gazeteciler Ülkesi yurttaşlığına geçen Meksikalı gazeteci Valentin Valdes Espinosa’yla konuştuk; yanında, uyuşturucu çetelerince kaçırılıp kolu bacağı kırıldıktan sonra ölü bedeni plastik bir torba içinde bulunan Jose Luis Romero; yine aynı çetelerin arabasında vurduğu Jorge Ochoa Martines ve cesedi bir yol kenarında bulunan Meksikalı suç muhabiri Evaristo Pacheco Solis de vardı. Honduras’ta uyuşturucu çetelerinin vurduğu David Meza Montesinos da oradaydı. Toprak ağalarına, uyuşturucu çetelerine ve Zelaya-karşıtı asker darbesine karşı haberleriyle tanınan Honduraslı gazeteci Nahum Eli Palacios Arteaga da aralarına katılmakta gecikmemişti. Silahlı güçler üstüne haber yaptığı için kaçırılıp boğazı kesilen yerli gazeteci Enrique Villicana Palomares, bana Meksika’nın bir bölgesinde yaşayan halkının geleneklerini anlattı. Birgün beni köyüne götürmeye söz verdi. Kolombiya’da belediyedeki rüşveti ve uyuşturucu satıcısı, katliamcı devlet görevlilerini yazdığı için öldürülen Clodomiro Castilla, Arjantinli kayıplarla kahve içiyordu. Tayland’da muhaliflerin gösterisi sırasında güvenlik güçlerinin açtığı ateşle yeni ülkesine göçen Japon muhabir Hiro Muramoto ve ondan bir ay sonra yine aynı gösteriler sırasında askerlerin öldürdüğü İtalyan muhabir Fabio Polenghi kaynaşmışlardı. İtalya’dan ve Japonya’dan gelip Tayland’da buluşup Öldürülen Gazeteciler Ülkesi’ne uçmuşlardı. Rüşvet karşıtı haberler yaptığı için daha önce evi yakılan ve sonra kiralık katillere havale edilen Letonyalı gazeteci Grigorijs Nemcovs’a hiç gitmediğim ülkesini sordum. Bana uzun uzun anlattı... Daha niceleriyle tanıştım çeşitli ülkelerden...
Onlara Türkiye’yi anlattım. Hepsine bir bir anlattım. Metin Göktepe’yle henüz tanışmadıklarını, yakında tanışacaklarını söylediler. Daha Türkiye’den kimlerle tanışacaklarını tek tek söyledim onlara. “Türkiye’den aramıza katılacaklar olacak mı bu yıl?” diye sordular bana; “olmaması mucize olur” diye yanıtladım.
Sonra insanlık tarihinde öldürülmüş ilk gazeteciyle tanıştım. Bana, gazeteler yokken, yine de gazetecilerin var olduğunu söyledi. Ona 1992’den bu yana en çok hangi ülkelerden yurttaşlarının olduğunu sordum. Bana, sayılarıyla, şu ülkeleri sıraladı: Irak (146), Filipinler (70), Cezayir (60), Rusya (52), Kolombiya (43), Pakistan (34), Somali (34), Hindistan (27), Meksika (24), Afganistan (22), Türkiye (20), Bosna (19), Sri Lanka (18), Ruanda (17), Brezilya (17), Tacikistan (17), Sierra Leone (16), Bangladeş (12), İsrail/Filistin (10) ve Angola (10). Gazetecilerin hangi konularda haber yaparak ülkelerine göçtüklerini sordum; çoğunluğunun savaş, siyaset, rüşvet ve suç haberleri yapanlar olduğunu söyledi ve böyle de süreceğine inandığını belirtti. O zaman dedim ki ona: “Dünyada savaş, siyasal sorunlar, rüşvet ve suç ortadan kalksa, ülkenize kimse gelmemeye başlayacak. Ülkeniz ıssızlaşacak. Siz buna razı mısınız?” “Razıyız kesinlikle; biz istiyoruz ki tüm bu sorunlar bitsin ve biz de ülkemizin kapısına kilidi vurup yaşayan gazetecilerin arasına karışalım” dedi.
Hepsine seslenip “beni de kabul edin ülkenize! Bu sorunların çözülmesine daha çok var” dedim. Onlarsa, buna kesinlikle karşı çıktı. “Seni ve başka dostları konuk olarak kabul ederiz arada bir; ama sizi sürekli olarak kabul edemeyiz ülkeye” dediler. Onlar ölmüşlermiş artık; yaşayanların, öldürülenlerin yapamadıklarını yapmak için bir gün için bile olsa yaşamaları gerekirmiş. Sanırım haklılar. “Öldürülene dek, yaşamaya devam” demek oluyor bu. Öldürülen Gazeteciler Ülkesi’ne gitmek için ülkenin yurttaşlığını haketmek gerekiyor elbette... Öyle her öldürülen gazeteci giremez oraya...
Yani ülkeye bizi kabul etmiyorlar şimdilik. Ancak, konuk olarak gitmek isterseniz, size şunu söylemek isterim: Öldürülen Gazeteciler Ülkesi’ne gitmek için, vize almanız gerekmiyor. Zaten bu ülkenin büyükelçisi olmadığı gibi, öğrencilere öfke saçan bir başbakanı da yok. Bu ülkeye gitmek için, pasaportunuzun olması da gerekmiyor; aslında, hiç bir kayıt altına alınmamışsanız, daha iyi. Kafa kağıtsızsanız, en iyisi. Öldürülen Gazeteciler Ülkesi’ne uçak yok. Daha kestirme bir yol var: Başta söyledim; benim yaptığım gibi, Metin Göktepe’nin resmine uzun uzun bakın. Uzun uzun baktığınızda ona; kendinizi Öldürülen Gazeteciler Ülkesi’nde bulacaksınız. Bana tam da böyle oldu...