Gündem

Okur Temsilcisi'nden Bahçeli'nin ilanını yayınlayan gazetesi Hürriyet'e: 'İçeriği beni ilgilendirmez' diyemez

"MHP'nin ilanı sorunluydu"

02 Temmuz 2018 12:11

Hürriyet gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin 24 Haziran'da yapılan cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerine giden süreçte kendisi ve partisine "iftira attığını" ileri sürdüğü 70 kişinin ismini yazarak verdiği ilana tepki gösterdi. Gazetenin yazarlarının da olduğu ilan için Bildirici, “Ben parasını alır yayımlarım, içeriği beni ilgilendirmez' diyemez; yasal ve etik sorumluluklar göz ardı edilemez" dedi.

Bildirici'nin "Parasını ödeyince serbest mi?" başlığıyla (2 Temmuz 2018) yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:

MHP yönetimi, “ironik bir serzeniş” olarak nitelendirse de “Teşekkür mesajı (iftira, itham, isnat)” başlıklı ilanda 59’u gazeteci olmak üzere toplam 70 kişi alaycı bir dille suçlanıyordu.

MHP’nin bu ilanına gazetecilik meslek örgütleri tepki gösterdiler ve tek tek isimleri sıralanan gazetecilerin can güvenliğinin tehlikeye atıldığını vurguladılar.

İlandaki isimler arasında Hürriyet’ten Abdulkadir Selvi, Ahmet Hakan, İsmail Saymaz ve Taha Akyol’un da adları yer aldığı için inceledim metni.

Hemen belirteyim, bu ilanı, MHP’yi ve Genel Başkan Devlet Bahçeli’yi eleştiren gazetecilere yanıt olarak değerlendirmek mümkün değil. Ünlem işaretleri ve imalarla dolu ilan metninde olsa olsa seçim sürecinde MHP hakkında görüş belirtmiş olan gazeteci, akademisyen ve araştırma şirketi yöneticilerinin tümü aynı kefeye konuluyor; “MHP husumeti” ile davranmak, MHP’ye karşı “iftira kampanyası” yürütmekle suçlanıyorlardı. Hatta bir de “Türk milletini durdurmaya” çalıştıkları gibi bir zan altında bırakılıyorlardı “Sizin gibiler olmasa hakikat, haysiyet, doğruluk, adamlık, ahlak, insanlık nasıl seçilir, ayırt edici vasfını nasıl gösterirdi!” denilerek, bu niteliklerden yoksun oldukları imasında bulunuluyor; hakaret ediliyordu.

Böylesi ağır ifadeler içeren ve haksız, dayanaksız suçlamalarda bulunulan bir gazete ilanı, demokratik bir yöntem olarak görülemez. Bunun hele de iktidarın müttefiki olan bir parti tarafından yapılması, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik açık bir tehdittir. İsmi geçen gazetecilerin hedef gösterilmesi anlamına gelir.

Konunun bir boyutu da Hürriyet ve Sabah gazetelerinin aralarında kendi mensupları da bulunan 59 gazeteciyi hedef gösteren, töhmet altında bırakan böylesi bir ilanı nasıl olup da yayımladığı. Halbuki gazeteler, gelen her ilanı yayımlamak zorunda değildir. Bir gazete, “Ben parasını alır yayımlarım, içeriği beni ilgilendirmez” diyemez; yasal ve etik sorumluluklar göz ardı edilemez.

Kaldı ki, Hürriyet’in geçmişinde siyasi ilanlarla ilgili kötü bir deneyim de var. 12 Eylül askeri döneminde Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri İsmail Bilen için verilen başsağlığı ilanı problem olmuştu. Aslında 29 Kasım 1983 tarihli Hürriyet’te çıkan ilanda İsmail Bilen’in adı bile verilmemiş, örgütteki kod adı olan “Marat İsmail” denilmişti. Bu ilanın o yıllarda illegal bir parti olan TKP için verildiği, Yazıişleri ve Reklam Servisi’nin gözünden kaçmıştı. Tercüman gazetesi durumu fark edip “TKP, Türk basınına ilan verip İsmail Bilen’i övdü” haberi yapınca Sıkıyönetim Komutanlığı, 2 Aralık 1983’te Hürriyet’i beş gün süreyle kapatmıştı.

Bu olay, ilanların yazıişleri ve hukuk servisi tarafından kontrol edilmesinin önemini öğretmişti. O günden beri de siyasal ilanlar, yasalara uygunluk ve etik açıdan denetimden geçirilir; temel gazetecilik değerlerine aykırı olmamasına dikkat edilir. Nedir bu temel değerler? Düşünce, vicdan ve ifade özgürlüğü, demokrasi ve insan hakları. İlanlardan bu değerlere saygılı olması, yalan, hakaret, suçlama, ayrımcılık, ırkçılık, nefret söylemi, şiddeti körükleyici ve dini duyguları rencide edici ifadeler içermemesi beklenir. MHP’nin ilanı bu açıdan sorunluydu.

Ama Bahçeli’nin affını istediği, organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı’nın yedi gazeteciye yönelik tehdit açıklaması haberinde gazetecilerin isimlerine yer verilmemesi doğruydu. Böylece Hürriyet tehdide aracılık yapmamış oldu. Medyanın Çakıcı’ya bir süredir “kanaat önderi” gibi davranması ise ayrı bir yanlış ve yazı konusu...