Gündem

Oktay Ekşi: Çetin Altan'la karıştırmasınlar ben darbeyi asla savunmadım

En yaşlı üye olmasından dolayı TBMM'nin geçici başkanı olarak Meclis'i açan Oktay Ekşi...

04 Temmuz 2011 03:00

T24 - En yaşlı üye olmasından dolayı TBMM'nin geçici başkanı olarak Meclis'i açan Oktay Ekşi, 'Ben tartışma yaratmayacak bir konuşma yapmaya çalıştım. 27 Mayıs darbesiyle ilgili tek kelime etmedim. Ben darbeci değilim. '27 Mayıs sabahı güneş doğdu' diye yazan Çetin Altan'la karıştırıyorlar galiba. Oğulları ortada, onlara sorun' dedi.

Çetin Altan'la karıştırmasınlar ben darbeyi asla savunmadım

Ekşi'nin Akşam gazetesinden Şenay Yıldız'ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Hürriyet'ten ayrılma sürecinde ters düştüğünüz Başbakan Erdoğan ve iktidar partisi üyelerinin bulunduğu Meclis'in açılışını yaparken, neler hissettiniz?

Meclis Başkanlığı koltuğunun size yüklediği bir sorumluluk oluyor. Duygularınızdan uzaklaşıyorsunuz. Öyle olmaya da mecbursunuz. Belki arada aklımdan 'kaderin cilvesi' diye bir düşünce geçmiş olabilir. Yani, bu geçmedi dersem duygusuz hale gelmiş olurum. 'Kaderin cilvesi' demiş olabilirim; ama hepsi o kadar.


'Göz temasından kaçındılar'

TBMM'yi sizin açmanızdan dolayı bir memnuniyetsizlik olduğunu hissetiniz mi?

Tabii, Bakanlar Kurulu üyelerinden bazıları benimle göz göze gelmekten kaçınır gibiydi. Arada eski hukukum nedeni ile sıcak göz teması olanlar da oldu. Hatta kabinedeki isimlerden biri geldi, görevim nedeniyle tebrik etti ve iyi dileklerini sundu. Bildiğim bazı bakanlar ise göz temasından kaçtılar.

Kürsüde heyecanlandınız mı?

Ben hatırlamıyorum heyecanlandığımı. Çünkü, ben aşinayım. Parlamento benim dünyamın dışında bir ortam değil. 6.5 yaşındaydım ben babam milletvekili olduğu zaman. Bu iklimde yaşardım hep. Uzun süre Parlamento muhabirliği yaptım, sonra kendim Kurucu Meclis'e girdim. Parlamentodan uzak, o kurumu bilmeyen biri değilim ki!


'Cemal Gürsel rahatlattı'

TBMM'nin açılışında yaptığınız konuşma 27 Mayıs Darbesi'ni hatırlatması ve Kurucu Meclis atfınız dolayısıyla çok tartışıldı...

Ben olabildiği kadar tartışma yaratmayacak bir konuşma hazırlamaya çalıştım. Tartışılmaz demiyorum ama dikkatle hazırladım. Ona rağmen, gazetelerde çeşitli yorumlar yapıldı. İsim vermeden şunu söyleyebilirim: Üzgünüm ama bu tür yorumların hiç birinde gerçekle zerre kadar bağlantı yoktu! Örneğin, ben 27 Mayıs ile ilgili hiçbir şey söylemedim. 27 Mayıs askeri müdahalesi için ne iyidir dedim, ne de sözünü ettim. Tam tersine onu söyleyenlerin henüz çoğunun dünyaya gelmediği tarihte -ki benim de tanık olduğum dönemdir- 27 Mayıs'ın meydana gelmesinden, öyle bir müdahaleye maruz kalınmasından duyduğum üzüntüyü söyledim. Beni darbe olduktan sonra ilk rahatlatan Cemal Gürsel'in radyodaki sesini duymak oldu.

Neden?

27 Mayıs olduğu zaman ben terhisine çok az bir süre kalmış bir yedek subaydım. Dünya Gazetesi'nin Ankara temsilciliğinden askere gitmiştim. Bitince de yine işime dönmem gerekiyordu. Benim yerime Bekir Çiftçi bakıyordu. 27 Mayıs sabahı asker olduğum için sokağa çıkma hakım vardı. Çıktım, doğruca Bekir'lerin evine gittim. Bekir 'Harika, kurtulduk Adnan Bey'den' dedi. Ben 'Yapma, yanlış düşünüyorsun, biz Adnan Bey ile kavga edebiliyorduk. Bunun arkasından ne çıkacağını kimse bilmiyor, silah sesleri var. Onun için boşuna şimdi sevinme' dedim. Biz Adnan Bey'den çok şikayetçiydik, bu doğru. Sonra radyoda ilk Alpaslan Türkeş'i duyduk. Türkeş'in sesi zaten korkmak için yeterince done veriyordu insanlara. O nedenle endişeliydik fakat Cemal Gürsel'i duyunca rahatladık. Çünkü, Kara Kuvvetleri Komutanı iken Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes ve Başbakan Adnan Menderes'e mektup yazmış 'Bu gidiş yanlış, ne olur yapmayın' diye. Demokratik sistem ile ilgili doğru laflar etmiş. Bu, kamuoyuna yansıtılmıştı. O yüzden Cemal Gürsel'in sesini duyunca 'oh' dedim, 'Demek ki bundan sonrasında darbeye daha rahat bakabiliriz' diye düşündüm. Yoksa benim darbeyi övmemle alakalı bir tek satır gösteremezler. Çetin Altan ile karıştırıyorlar beni.

Çetin Altan'la karıştırmalarından kastınız nedir?

Çetin Altan yazdı çünkü 'Güneş doğdu 27 Mayıs sabahı' diye. Oğulları ortada, sorun, adıyla sanıyla söylüyorum. Siz de yazın.

Kıdemli bir gazeteci olarak Meclis'in açılışının ertesi günü gazetelere bakınca ne hissettiniz?

Benim tabiatımda tuhaf bir şey var, ben kapattım, bitti. Birçoğunun yanlışlar içeren değerlendirmeler yaptığına yeni tanık olmuyorum ki! Yani, öyle yazmıyorum, bu yüzden hayıflanıyorum diyecek bir şey yok. Öyle bir ruh hali içinde değilim.


'Askeri tahrip etmenin gerektiğine de inanmıyorum'

Kurucu Meclis atfınız atanmışlarla seçilmişleri kıyaslamak olarak görüldüğü için de hoş karşılanmadı...

Bakınız, bir defa şu tür yanlışlar oluyor. Deniliyor ki: 'Bunları askerler tayin etti'. Hiç alakası yok! 1982 Anayasası'nı yapan Danışma Meclisi ile karıştırıyorlar. Danışma Meclisi'ni Milli Güvenlik Konseyi tek tek seçti. Ama, 61 Anayasası'nı yapan Kurucu Meclis'te böyle bir şey yok. Gerçek, dediklerinden tam tersi. Bu seçimler, adayların gizli oyla belirlendiği seçimlerdi. Oy verenlerin yarısından bir fazlasının oyunu almadıkça da seçilemiyordunuz.

Size neden darbeci diyorlar peki?

Bize askerin zerresi, rüzgarı bile yanımıza yaklaşmadı. Kurucu Meclis'te ben on buçuk ay görev yaptım. Askerlerin odasına sadece bir kere girdim. O da Kredi ve Yurtlar Kurumu'nun kurulması için imza almak içindi. Bilmeyenler 'Bunlar asker istiyor, postalcıdır, darbecidir' diyor, desinler. Gerçek bu değil; ama ben askeri tahrip etmenin gerektiğine inananlardan da değilim. Askerin önemli, çok çok saygı görmesi gereken bir kurum olduğuna inananlardanım. Bana darbeci diyenler bir parmaklarına bir iğne batsın da ondan sonra göreyim askerin önemini. Nasıl benim söyleyebileceğimden on misli bağırarak dile getiriyorlar.


'Kurucu Meclis'i iftiharla söyledim'

TBMM'deki konuşmanızda Kurucu Meclis'inki gibi bir anayasa temenniniz de 'darbe anayasası' diye pek sevilmemiş gibi görünüyor. Neden böyle bir atıf yaptınız?

Kurucu Meclis benim iftiharla dile getirdiğim bir dönemdi. Birisi çıksın desin ki 'Türkiye Cumhuriyeti'nin 1876, 1921, 24 ve daha sonra da 82 anayasalarından biri 61 Anayasası'ndan iyidir'. Ondan sonra konuşalım. Neresi iyidir, tartışalım. Ben diyorum ki, hepsinden iyisi oydu. Bunu da Kurucu Meclis yaptı diyorum. Neresi kötü bunun?


'MGK diyalog aracıydı'

Aynı anayasa hayatımıza Milli Güvenlik Kurulu (MGK) gibi çok tartışmalı yapıları da soktu ama, değil mi?

MGK'nın çok yararı oldu. Eğer MGK olmasaydı, belki beş misli daha fazla darbe teşebbüsü olurdu. MGK'nın oradaki subap görevini görmüyorlar. Darbeyi niye savunayım ben? MGK sivil otorite ile askeri otorite arasında diyalog aracıydı. O diyalogdan tarafların iyi yararlanması gerekiyordu. Yararlanamazsan, elindeki enstrümanı kırarsan sonuç böyle olur.

Bülent Arınç konuşmanızın ardından 'yuhalamak istedim' dedi. Siz ne diyorsunuz?

Ben şimdi Bülent Arınç'a cevap vermem. Çünkü, sizinle bu konuşmayı yaptığım tarihte TBMM Başkanı sıfatını taşıyorum. Bu görevim bitsin, ondan bir dakika sonra konuşurum. Meclis Başkanı sıfatıyla kimseyle polemiğe girmem doğru olmaz.

Celal Bayar'ın torunu Profesör Emine Gürsoy Naskali 'darbeden nemalandığınızı' söylüyor. Öyle mi?

Onu da üzerimdeki Meclis Başkanlığı sıfatı bittikten sonra her ortamda konuşuruz. Ben de insanlar gerçekleri öğrensin isterim.

CHP'li vekiller TBMM'de yemin edip, Meclis'e girmezken siz neden yemin ettiniz?

Anayasanın ve iç tüzüğün en yaşlı üyeye doğrudan verdiği bir görev var. Onun gereğini yerine getirdim ben.


'Yok' demem ilk tepkiydi'

CHP'li vekiller genel kurul salonundaydı ama sizin yoklama sırasında 'yok' demeniz de çok eleştirildi. Neden öyle yaptınız?

Ben isimleri okuduktan sonra yanıt gelmeyince 'yok' dedim birkaç kere. Sonra üyeler dediler ki, 'Biz buradayız, yok denilemez'. Bunun teknik olarak düzeltilmesi lazım. Nitekim birleşimin sonunda orada herkesin isimlerini sayarak, 'Bu arkadaşlar burada iken benim tarafımdan sehven yok denilmiş' dedim ve genel kurulun gözleri önünde bunu düzelttik.

İlk başta 'yok' derken, böyle bir sorun olacağını düşünmediniz mi?

Hayır, yani ilk tepkiniz o oluyor. Normal olarak çağırıyorsunuz, yanıt gelmiyor, 'yok' diyorsunuz. Yani, bilinçli bir şekilde 'Ben bunları yok sayayım' falan değil.


'Yemin etmeseler de maas alırlar'

CHP'li vekillerin TBMM'de yemin etmemesinin protesto hakkın çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünen Oktay Ekşi ' Yemin etmeseler de milletvekilidirler. Genel kurula gelebilir, maaşlarını alabilirler' diyor

Başbakan Erdoğan'dan CHP'lilerin beklediği jest gelmeyecek gibi görünüyor. Siz bundan sonrasını nasıl görüyorsunuz?

Ben şimdi, bu siyasi tartışmanın içine girmem. Onları TBMM geçici başkanlığım sıfatı bittikten sonra konuşuruz.

Meclis'in bu mevcut yapısında işleyip işlemeyeceği de konuşuluyor. Siz nasıl görüyorsunuz?

Siyasette gerilmeler olur, akıllı adamlar o gerilimi gidereceklerdir: Bunun çok daha beterlerini yaşadı parlamento. 50-60 arasında birbirlerinin yüzüne bakmazlardı. DP'li bir vekil, CHP'li vekilin elini bile sıkamazdı korkudan. Camileri, kahvehaneleri ayrıydı insanların. Bu mesele de çözülür.

Bundan sonra ne olacak peki?

Bir sorun yok, iç tüzük müsait. Genel kurula da gelirler, komisyon çalışmalarına da giderler, orada da otururlar. Tabii, benim anlayışım şu: öneri verirse işleme alınmaz; söz isterse, ben o sözü vermem; kanun teklifi verirlerse, işleme koymam. Benim anlayışım bu. Ama Meclis Genel Kurulu'na gelmelerine kimse mani olamaz. Birileri öyle laflarda etti, 'Giremezler' diye. Hayır, gelirler, iç tüzük müsait.


Diyarbakır Türkiye'nin parçasıo

BDP destekli bağımsız adayların TBMM'ye gelmeyip, Diyarbakır'da  toplantı yapıyor olması sizi rahatsız ediyor mu?

Yok niye etsin? Her şeyin altında böyle çapanoğlu çıkar diye bir şey aramanın bir manası yok. Onlar da orada toplanmışlar, olsun, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir parçası Diyarbakır. Bilecik'te toplansalar ne farkı vardı?

Yemin etmemiş kişilerin milletvekili maaşı almaları doğru mudur sizce?

Yemin etmeseler de tüm haklarıyla milletvekilidirler. Parlamento içinde görev yapamaz ayrı. Ama maaşları elbette haklarıdır.

Milletvekilleri yemin etmezlerse, neresinden baksanız 10 milyondan fazla insanın oy verdiği kimseler anayasa yapım sürecinde fiilen yer alamayacak. Burada seçmen açısından adaletsiz bir tablo yok mu?

O, tamamen o parlamenterin hakkıdır. Yemin etmek için zaman geldi der, yemin eder; gelmedi der yemin etmez, protesto eder. Temsili sistem budur. Bu gördüğünüz, parlamenter sistemin en meşru tepki yollarından biridir. Seçmen memnun değilse, bekler, ilk seçimde hesabını sorar. Temsili sistemde seçmen seçtiği andan itibaren, seçilen, artık aldığı temsil yetkisini istediği gibi kullanır. Yani, seçen ile seçilen arasındaki o yönlendirici bağ kopar. Temsil eden tamamen serbesttir. Onun parti bağı nedeniyle yönlenmeler olur, o ayrı. Ama seçmenle seçilen arasındaki bağ kopar orada. 'Seni ben seçtim, bunu nasıl yapıyorsun?' diyemezsiniz.

Mustafa Balbay'ı bir kenara koyabiliriz ama Mehmet Haberal ve Demirel faktörünün CHP algısına olumsuz etki ettiği ortada. Bu rahatsız etmiyor sizi?

Onu yazanlara göre efendim, kim demiş? Süleyman Bey insani bir ricada bulundu, onlar da dikkate aldılar ve seçildi. Ne var bunda? Yani 'İnsani ihtiyaç duydum' diyor, 'Adamı diri diri gömdüler' diye bakıyor. DP zamanında İsmet Paşa'ya en ağır hareketleri eden, Zonguldak mebusuydu Hüseyin Balık diye bir zat vardı. Hüseyin Balık, daha sonra DP'den ayrılıp, CHP'ye geçti. CHP'de de demokratlara ağır laflarla, en ağır hareketlerde bulundu. Hiç kimse de Hüseyin Balık dün demokrattı, bugün CHP'li demedi. İsim veriyorum size. Siyasette olur bunlar.