04 Ocak 2011 02:00
Ahmet Şık / T24
[email protected]
“İlklerin üniversitesi” diye anılan İstanbul Bilgi Üniversitesi yine medyanın gündeminde. Konu malum; bir öğrencinin bitirme projesi olarak porno film çekmesi. Bir yıllık mazisi olan konu ilk kez aylık Tempo dergisinde Işıl Cinmen imzalı bir haberle kamuoyuyla paylaşıldı. Ancak bu kadar tartışılmasında Radikal gazetesindeki köşesinde meseleyi anlatan ve sahibi olduğu www.dipnot.tv isimli internet sitesinde de “acar “ gazetecilik örneği sergileyen haberlere yer vermesiyle Cüneyt Özdemir’in payı büyük. Haberler öyle bir hal aldı ki deyim yerindeyse “sansasyon ve linç” kültürü harekete geçirildi.
Akademik özgürlüğün sınırı
Işıl Cinmen’in haberine göre; İstanbul Bilgi Üniversitesi öğrencisi 24 yaşındaki Deniz Özgün, bitirme projesiyle mezun olmak yerine, akademik özgürlüğün sınırının nereye ulaştığını görmek istediğini söylüyordu. Cinmen haberinde Özgün’ün, bursla okuduğu Görsel İletişim Tasarımı Fotoğraf ve Video Bölümü’nde, projesiyle düşük bir not olan D aldığını belirtip, “Ama onun D’si, bizim A’yla geçmemizi gerektiren, önemli bir akademik özgürlük tartışmasını doğurdu. ‘The Porn Project’ üniversiteye, ahlaka ve özgürlüğe dair bir tartışmaya gönderme yaptığı için, temsili olarak önemli. Bilgi Üniversitesi ilk ‘Ermeni Konferansı’nın yapıldığı, Kürt sorunuyla ilgili ilk sempozyumun düzenlendiği, türbanlı öğrencilere, gördüğü baskıya rağmen okul olmuş bir üniversite. Özgürlüğü, her kesime çatı olan bir akademinin hocaları, ‘Sizin vaatlerinizi test etmek istiyorum’ diye yola çıkan bir öğrencinin önüne bariyer koyabilir mi?” diye soruyordu.
Filmin yönetmen öğrencisi Özgün de bitirme projesi olarak porno çekmeye nasıl karar verip başardığını haberde şöyle anlatıyordu: “Bir yaşlının hazin hikâyesi, kedinin sevimli patileri, eski çağda kadın, yeni çağda zaman gibi konuların beni motive etmediğini fark ettim. Öyle bir şey yapayım ki; senelerdir kafama sokulan akademik özgürlüğün sınırlarını göreyim istedim. Çünkü üniversite demek kullanılmayan müthiş bir özgürlük demek. İleride porno yönetmeni olmayacağıma göre, zaten istesem de olmaz çünkü ticari olarak porno çekmek yasal değil, bunu yapabileceğim tek yer okuldu. Burada, kimseye zarar vermiyorsan her şey akademik koruma içindedir. Sınırların nereye dayanacağını merak ettim; hem beni, hem ekibi, hem hocaları, hem üniversiteyi, hem de özgürlüğün limitlerini zorlayacak olanın da porno olduğuna karar verdim... İkna süreci biraz zorlu geçti. Hocalarım, her sunum yaptığımda, ‘Yeterli değil. Bir tasarım öğrencisi olarak porno çekmek istiyorsan daha iyi bir temele ihtiyacın var’ diyorlardı. Bir yandan da, neden bunu istediğimi anlamaya çalışıyorlardı... Bu tarz şeylerde, özellikle Türkiye gibi bir ülkede, bunun kadın için problem olması beklenir. Şaşıracaksın belki ama, en zorlandığımız kısım erkek oyuncu bulmak oldu.”
Geçer not alamadı
Üniversite deyince her türlü bilgi ve fikrin tartışılabildiği, araştırma konularının sınırlandırılamayacağı ortamlar akla gelmeli. Öte yandan en uçta dahi olsa bir fikri tartışmaya açacak öğrencilerin danışmanları olan akademisyenlerin görevi de çalışma konusunu sansürlemek değil elbet. Tam aksine, araştırma yapılan alanı kuramsal bir çerçeve ve disiplin bağlamında öğrencinin ele almasını sağlamak için öğrenciye yol göstermek. Tam da buradan yola çıkarak medya karşısında süslü cümleler kuran Özgün’ün, projesini sunarken kendisine “Neden bu projeyi yapmak yapmak referansların nedir? Filmini hangi bilimsel ve sanatsal altypı üzerine kuracaksın? Eğer bilimsel ya da sanatsal bir kuram üzerine oturtamazsan bu proje olmaz” gibi sorulara neler dediğini anlatmayı unutmuş olduğunu söylemeliyiz. Zaten bu soruların yanıtları filminde de olmadığı, projesinin “sıradan bir porno film”in dışına çıkamadığı; dolayısıyla ilk sunumda bahsettiği “farklı bir porno çekme” bakış açısını yitirdiği için de Özgün geçer bir not alamadı. Başka bir proje yaparak okulunu bitirebildi. Zaten işsiz bırakılan İhsan Derman da www.dipnot.tv’ye yaptığı açıklamada, “Ben ahlak polisi değilim ki. Ben ona konuyu belirlediğinde telkinlerde bulundum. Yaparım dedikten sonra ise her öğrencime davrandığım gibi davrandım. Sonuçta biz projelerin videoların içeriğine karışmıyoruz. Bu videoları teknik olarak değerlendiriyoruz. Verdiğim not da teknik yeterlilik ile ilgili. Porno projesi olması benim değerlendirmemi değiştirmedi” demişti.
Acar gazetecilik ve atlanan cümleler
Bu haberden yola çıkan Özdemir, 1 Ocak 2001 günü Radikal gazetesinde,“Üniversitede porno çekmek” başlıklı bir yazı kaleme aldı. “Porno, bir toplumun cinsellik denildiğinde en uzağa atılan taşıdır. Bir özgürlük barometresi, tahammül derecesi, muhafazakârlık terazisidir” gibi çok afili cümlelerle konuyu anlatıyordu Özdemir. Özel üniversitenin ifade özgürlüğünün sınırlarıyla, filmde rol alan öğrenci kadınla dalgasını geçmeyi de ihmal etmeyen Özdemir, bir porno film yönetmenin her erkeğin rüyası olduğunu vurgulayarak bitirmiş yazısını. Halbuki yazıya kaynaklık eden röportajda Özgün’ün söylediği en akılcı cümleler olan, “İnsanlar bunu seviyeyi kaybetmeden ve okula zarar vermeden tartışmayı başarabilecek mi? Orada başlıyor asıl sınav. Ülkede bu kadar baskı olması beni çok rahatsız ediyor. Çoğunluğun bu denli muhafazakâr olması, bizim Cihangir, Beyoğlu, Bebek istikâmetine hapsolmamız beni sıkıyor. Tüm bu muhafazakârlaşmaya ‘hardcore’ bir cevap olarak da görebilirsin bunu. Daha özgür bir toplumda yaşasaydık, böyle bir şey yapmak aklıma bile gelmezdi belki” demesini ise görmemeyi tercih etmiş Özdemir.
İşte bu “atlanan” cümlelerin meselenin esas tartışma noktası olduğu da ortaya çıktı. Özdemir’in yazısı yayımlandığı hafta sonunda Özgün’ün mezun olduğu bölümün binası okulun güvenlik görevlileri eşliğinde boşaltılarak tüm odaların kilitleri değiştirildi. Bilgisayarların harddisklerine el konulup idari soruşturma açıldı. Pazartesi olduğunda ise bitirme projesinde sorumluluğu bulunan öğretim görevlilerinin iş akitlerinin feshedildiği duyuruldu. Bölüm Başkanı İhsan Derman ile Ali Pekşen ve Ahmet Atıf Akın iddiaya göre, “Görevi kötüye kullanmak” suçlamasıyla işten çıkarılmış haklarında yasal işlem başlatılması için de savcılığa suç duyurusunda bulunulmuştu.
Karışık ve tartışılmaya muhtaç mesele
Mesele hayli karışık ama bir o kadar da tartışmaya muhtaç. Lezbiyen pornolarında bile patriyarkal sistemi, erkeğin zevk almasını özne alan pornoyu mu yoksa üniversitede porno film çekmenin akademik özgürlük olup olmadığını mı savunacağız? Bu bitirme tezinin mesleki, akademik ve insani etik sınırların içinde olup olmadığını mı ya da yasada suç olarak tanımlanmayan bu fiilin bir suç işlenmiş gibi lanse edilmesini mi tartışacağız? Akademisyenlerin işten çıkarılması bağlamında iş güvencesini mi ya da eğer varsa kimi etkili ve yetkili kurumların bu tasarrufa neden olan girişimlerini mi tartışmalıyız? Bu girişimlere kimi basın organlarının haberi, “Camiye 20 metre mesafede porno film çektiler” diye duyurmasının etkisi var mı diye de sorabiliriz? Ve hepsinden öte tartışma başlıklarının hepsini velilerin, haklı ya da haksız kaygıları üzerinden mi ele almalıyız? Sinemaya dair bir alan olan, kendine ait hacmi küçümsenmeyecek bir sektörü bulunan porno filmin akademik bir değer taşıyıp taşımadığı ya da buna kimin karar verdiği sorusu da yanıtlanmaya muhtaç elbette.Açıkçası neresinden tutsak elimizde kalan bir konu. Müstehcenlik suçunu düzenleyen TCK’nin 226 maddesinin son fıkrası açık biçimde “bilimsel, edebi ve sanat eserleri kapsamında olan eserlerin suç olamayacağını” belirtirken ortada bir suç varmış gibi davranılması da abesle iştigal değil mi? Mesela ben “Kürtçenin kullanımı ve PKK’nin bir halk mücadelesi verip vermediğini” irdeleyen ve sisteme aykırı sonuçlar içeren bir tez yazsam yine işten atılacak mıyım? sorular çok ama en çok rahatsız edeni, üniversitenin en önemli bileşenlerini oluşturan akademisyenlerdeki sessizlik.
Bilmeyenler için dünyadan örnekler
Bitirme tezi olarak porno film çekilmesi dünyanın çeşitli yerlerindeki üniversitelerde de kimi zaman tartışma konusu olduğunu bilmeyenlere anlatmakta fayda var. Amerika Ball State Üniversitesi’nde, korku filmi çekmek üzere ekipmanları alıp son anda porno film çekmeye karar veren öğrenciler bu projeyi gerçekleştirip eğitmenlerine de teslim etmiş. Konunun, ora medyasında da tartışma yaratması üzerine okul yetkilileri, “Öğrenciler ev ödevlerini yaparlarken biz uyuyorduk ve açıkcası biz ev ödevlerimizi yapmadık” diyerek sorumluluğu üstüne almış ve konuyu büyümeden kapanmasını sağlamış. Bir diğer örnek ise Norveç’ten. Film okulu olan Lillehammer’da kadın öğrencilerden biri güz dönemi ödevi için arkadaşlarının aksine hardcore bir porno film çekmek istemiş. Okul yönetimi projeye maddi destek verdiği gibi etik açısından da bu tür bir film projesinin sorun teşkil etmeyeceğine karar verip onaylamış. Ancak filmin çekimi okul idaresi değil öğrencilerden kaynaklanan sorunlar nedeniyle ertelense de daha sonra tamamlanmış.
Amerika’daki Maryland Üniversitesi’nde de, kampüste bütün öğrencilere açık olarak okul merkez binasında porno film seyrettirilmiş. Okuldaki öğrencilerin %23’ü bu durumdan hoşnutsuz olduklarını dile getirseler de %77’lik bir oran olayı gayet doğal ve eğlenceli bulmuş. Okul müfredatında seks ve cinsellikle ilgili bilgilerin verildiği Sex 401 isimli bir ders de bulunuyormuş. Konuyla ilgili İngiliz profesör Martha Nell Smith’in, “Erotik ders görmek öğrencinin tercihidir. Bizim işimiz eğitmenler olarak onlara istedikleri gibi bir eğitim sunmak” dediğini de birilerine mesaj olur diye belirtmekte fayda var.
Son söz niyetine bir fıkra
Bilinen bir fıkradır ama bilmeyenler için, elbette içindeki seksist sözcükler için özür dilediğimizi de belirterek, anlatalım:
Adamın biri birgün kitap yazmaya karar verir. Gözüne kestirdiği bir yayınevine gider, derdini anlatır. Yayıncı der ki, “Günümüzde bir kitabın tutması, çok satması için içinde 4 öğenin bulunması gerekiyor. Kitabın içinde asalet olacak , merak uyandıracak, cinsellik olacak ve din öğeleri barındıracak”. Adam tamam deyip gitmiş. Aylarca çalıştıktan sonra bitirdiği kitabı tekrar yayıncıya götürmüş. “Kitabımı bitirdim adı da Kontesi kim si...” demiş. Yayıncı da, “İyi hoş da hani burda din öğesi” demiş. Adam da “Nasıl unuttum” dedikten sonra bi süre daha kitap üzerinde çalışmış. En sonunda yayıncıya tamamladığı kitabı götürmüş: “Allah Allah kontesi kim si...”
İki gündür bu fıkra aklımdan çıkmıyor. Niyesinin yanıtı yukarıda. Konunun “cazibesi” nedeniyle sağından soluna, İslamcısından laikine medyanın neredeyse tamamının üzerine atlamakta gecikmediği ve Bilgi Üniversitesi’ni bir kez daha medyanın diline dolayan konu öyle bir işlendi ki bu fıkrayı anlatıp duruyorum. Son söz olarak fıkrada, yayıncının bir kitabın çok satması için sayılan öğeleri siz günümüzde bir konunun medyada “büyük” haber olabilmesinin koşulları için de düşünebilirsiniz. Nasıl mı?
Asalet: Elbette ki başta görevlerine son verilen akademisyenler ve kurumsal kimliğiyle öne çıkmış bir üniversite.
Merak duygusu: Kadın ve erkeğiyle ve hangi sıfatı taşıyorsa taşısın hemen herkesin “Acaba film nasıldı?” diye sorması.
Cinsellik: Malum. Bitirme tezimizin kendisi zaten bu konuyu haber yaptıran.
Din: İktidar partisi ve yöneticilerini atadığı YÖK’ün yönet(emey)icilerinin müteddeyyin bürokratlar olması ve elbette medya.
© Tüm hakları saklıdır.