T24 - Aslı Aydıntaşbaş, hafta başında Tahran'da Berizlya ve Türkiye'nin katılımlarıyla imzalanan "uranyum takası" anlaşmasına, İran'a yapılan yaptırımların devamı niteliği taşıyan "yaptırım taslak metni" ile yanıt veren ABD'nin "başarısızlığın asıl sahibi" olduğunu belirtiyor. Türkiye'nin, Obama'nın Erdoğan'a gönderdiği mektuptaki 3 temel maddeyi İran'a kabul ettirdiğini ifade eden Aydıntaşbaş ABD'nin Türkiye'nin oyunundan kaçamadığını da ifade etti. Obama'nın dış politikada başarısız olduğunu belirten Aydıntaşbaş, ABD'nin AKP'nin İran hayranlığını dizginleyemediğine de dikkat çekti.
İran ile imzalanan "uranyum takası" anlaşması sürecinde ABD yönetiminin duruşu ve anlaşma sonrası tepkisini değerlendiren Milliyet gazetesi yazarlarından Aslı Aydıntaşbaş'ın "Obama çuvalladı" (20 Mayıs 2010) başlığı ile kaleme aldığı yazısı şöyle:
Obama çuvalladı
Türkiye ve Brezilya’nın İran’ın nükleer formülüne yönelik olarak geliştirdiği çözüm, Ankara’nın elinde patladı. Anlaşma açıklanır açıklanmaz, önce Batı medyası, ardından bizzat Beyaz Saray’dan “Yeterli değil” itirazı geldi. Dün de Obama yönetimi, Türkiye’nin girişimini elinin tersiyle iterek Birleşmiş Milletler’de Rusya ve Çin’in de desteğiyle yeni yaptırımlar getireceğini açıkladı.
Olay, dış dünyada Türkiye açısından büyük fiyasko, Türk medyasında ise Batılı güçlerin Türkiye’ye “haddini bildirmesi” olarak yorumlanıyor.
Bence asıl fiyasko, son dakikaya kadar Türkiye’nin sırtını sıvazlayan, “Deneyin, arkanızdayız” diyen, bununla da yetinmeyip bunları bir mektuba döken ABD hükümetinin Ankara’yla ilişkileri yönetememesidir.
Bakın yanlış anlaşılmasın. Benim İran’daki Ahmedinecad rejimine hiçbir sempatim yok. Hükümetin canhıraş bir şekilde İran’ı kurtarmak için dışarıda mollaların avukatlığına soyunmuş olmasına ezelden beri karşıyım. Biz o kampın değil bu kampın sözcüsü olmalıyız. İran’ın nükleer hırslarını meşrulaştırmak değil, Batı adına ve Avrupa Birliği’yle birlikte İran’ı durdurmak için çaba sarf etmeliydik.
Ancak bunlar benim naçizane görüşlerim. ABD yönetimi ise tam tersi bir politika izledi.
Gerçek şu ki, Türkiye yeni değil, 8 aydır İran ve Batı arasında arabuluculuğa soyunmuş durumda ve bunu yaparken de her adımda Washington’un desteğiyle ve Batı dünyası adına hareket etti. Son ana, hatta gerçekten Tahran’daki anlaşmaya saatler kala bile Ankara’nın bütün adımları ABD ile dirsek teması içinde atıldı. İster Almanya’da ister Balkanlar’da olsun, son aylarda katıldığım bütün uluslararası zirvelerde, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu önce Amerikalılar, sonra İranlılar, sonra tekrar ve tekrar Amerikalılarla bir araya gelerek nükleer takas konusunda “mekik diplomasisi” yapıyordu.
Nükleer takas bu işe çözüm değilse, bir günde 3 defa Davutoğlu’yla bir araya gelen Amerikalı yetkililerin aklı neredeydi?
Hani Amerikalılar Davutoğlu’na “Ya Ahmet Bey, çok sağ olun ama biz vazgeçtik; zaten bu İran’a da güven olmaz” dedi de Dışişleri Bakanı anlamamış, duymazlıktan gelmiş olabilir mi? Hayır. Bu temasları aylardır izliyorum; dün de hem ABD hem de Türk tarafında görüşmelerin içinde olan diplomatlara sordum. Caydırmak bir yana, olayın her aşamasında Amerikan tarafı Ankara’ya “İranlıları çok zor ikna edersiniz ama deneyin. İkna olurlarsa ne âlâ!” dedi.
İş orada da kalmadı. Washington’da Obama-Erdoğan görüşmesinde Türkiye’nin takas formülüne destek verdi Amerikan tarafı. Ardından Hillary Clinton ve Davutoğlu arasındaki telefon konuşmasında da.
Soruyorum Türk diplomatlara: “İran, takasa rağmen elinde kalan uranyumu zenginleştirmeye devam edecek. Amerikalılar böyle bir durumun deal-breaker (anlaşma bozucu) olduğunu söylemedi mi?” “Hayır” diyorlar “Sadece o konuda kaygı ifade ettiler.”
İş bununla da kalmıyor. Washington’daki Erdoğan-Obama görüşmesinden sonra ABD Başkanı Barack Obama, Erdoğan’a kapı gibi bir “mektup” yolluyor. Diplomaside bir işin kâğıda dökülmesi, pozisyonunuzun netleşmesi ve haliyle bağlayıcı hale gelmesi demek. Mektupta 3 şey var. 1200 kilo uranyum versinler; bir defada versinler ve bizler de karşılığında vereceğimiz zenginleştirilmiş uranyumu hemen değil bir yıl içinde verelim.
Davutoğlu, elinde bu mektubu sallayarak Tahran’a varıyor. İranlılar kabul ediyor.
Şimdi bütün bunlar ışığında söyleyin, Washington’un bir anda kendi yazılı taleplerinden çark etmesi makul mudur?
Obama yönetimi bu işi yönetemedi. Ne Ak Parti’nin İran romantizmini dizginleyebildiler ne de Türkiye’nin kurduğu oyundan kaçabildiler. Sonra ne oldu? Sonra bir anda uyanan Pamuk Prenses edasıyla Güvenlik Konseyi’nde 7 cüceleri arıyorlar. Sakil bir iş.
Obama dış politikada başarılı değil. Bunu Afganistan’da tırmanan şiddet ve Avrupa’daki krize geç müdahalede gördük. Ermenistan protokolünden Ortadoğu barış sürecine kadar dış politikada henüz bir artı yok.
Bir metin olmasa, bütün bunları bu kadar ağır yazmazdım. Ancak yazılı bir mektup yollayıp sonra hiç yapmamış gibi tavanlara bakıp ıslık çalmak, “amatör” bir durum.
Tekrar söylüyorum. Ben başından beri İran’ın “kurtarılmasından” yana değilim. Kendi halkına düşman, insanını baskı altında ezen, garabet bir rejim var orada. Bana kalsa bırakın Ahmedinecad’la el sıkışmayı, kaldırımın aynı tarafından bile yürümem.
Ancak kapı gibi yazılı mektubu yollayan, Türkiye’yi Ortadoğu’da aktif role teşvik eden, son dakikaya kadar “Buyurun Ahmet Bey, sizi sonuna kadar destekliyoruz” diyen ben değilim; Obama yönetimi.
O yüzden de başarısızlık, Ankara’ya değil Washington’a aittir.