HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın ağabeyi Nurettin Demirtaş, "Türkiye’de başkanlık sisteminin gerekli olup olmadığı tartışılabilir fakat demokrasinin güvencesi olan öz yönetim hakkı tartışılmadan başkanlık sistemi diktatörlükten başka bir şey üretmez" dedi. "Türkiye demokrasisi öz yönetim direnişlerinin başarısına bağlı hale gelmiştir" görüşünü savunan Demirtaş, "Başkanlık sistemine geçilse bile ilk başkan Kürt düşmanı Erdoğan değil, şayet demokratik çözümün muhatabı olabilecekse Erdoğan karşısında farklı bir çıkış arayışında olan Abdullah Gül’ün kendisi olabilir" ifadesini kullandı.
Nurettin Demirtaş'ın Yeni Özgür Politika gazetesinde "Abdullah Gül 'başkan' olur mu?" başlığıyla yayımlanan (7 Mart 2016) yazısı şöyle:
Batman Belediyesi Eşbaşkanlarının da aralarında bulunduğu 54 kişi hakkında öz yönetim ilanına katıldıkları gerekçesiyle müebbet hapis cezası istendi.
Müebbet ceza istemi Cizre, Sur, İdil ve diğer yerlerdeki öz yönetim direnişlerinin ne kadar haklı ve meşru olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Onlarca seçilmiş belediye eşbaşkanını yüzlerce meclis üyesini tutuklayan, öz yönetim bildirilerine müebbet ceza isteyen, Kürt kentlerinde tanklar eşliğinde katliam yapmaya devam eden ve HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp tutuklanmaları için can hıraş saldıran AKP bir yandan da yeni anayasa yapımı için HDP’yi Anayasa uzlaşma komisyona davet ediyor. Bu durumda AKP’nin yeni Anayasa yapma konusunda samimi olduğuna inanmak kendini müthiş kandırmak olur.
Herkes gayet iyi bilmektedir ki AKP yeni Anayasa yapmanın değil Erdoğan’ı başkan yapmanın peşindedir.
Türkiye’de başkanlık sisteminin gerekli olup olmadığı tartışılabilir fakat demokrasinin güvencesi olan öz yönetim hakkı tartışılmadan başkanlık sistemi diktatörlükten başka bir şey üretmez.
Zaten Erdoğan’ın niyeti komisyonu işletmek değil Meclis'te yapılacak gizli bir oylama veya referandumla kestirmeden başkanlığa kavuşmaktır. Daha da olmazsa erken seçimi gündemleştirmek ama mutlaka başkanlığa ulaşmaktır.
AKP’nin öz yönetimleri tanımaya yanaşmadığı ise yeterince açıktır. Buna karşı şimdi öz yönetimleri çok zengin yöntem ve argümanlarla sahiplenme, inşa etme ve savunma zamanıdır.
Türkiye demokrasisi öz yönetim direnişlerinin başarısına bağlı hale gelmiştir. AKP faşizmi bu sayede, yani demokrasi gücüyle frenlenmeye çalışılmaktadır. Bu durum objektif olarak Abdullah Gül’ün önünü de açıyor.
Erdoğan karşısında farklı bir çıkış arayışında olan Gül ve ekibi bu süreçte demokratik bir çıkış yapabilecek mi? Bugüne kadarki duruşları aslında pek umut vermiyor ve umutlarımızı da asla onlara bağlamayız. Fakat siyasi duruşlarında bir fark görüp görmeyeceğimizin ölçüsü Kürt sorununa yaklaşımda ortaya çıkacaktır.
2010 sonrasında Ortadoğu’da halk direnişleri gelişirken, dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Liderler halkın taleplerini dikkate almadığı zaman, bunu halklar kendileri yaparlar!” demişti. Kürt halkı şu anda bunu yapıyor. Gül buna ne diyecek?
AKP kurucu üyeliğinden çıkarılan Gül, AKP’nin katliamcı politikalarına ne kadar onay veriyor? Bu soruya vereceği yanıt Gül ve ekibinin geleceğini belirleyecektir.
Yeni bir siyasi çizgi ve yeni bir parti kuruluşuna öncülük yapacaksa Gül ve ekibi için en önemli fark Kürt halkına ve öz yönetim hakkına yaklaşım konusunda olabilir. Bu farkı ortaya koymadan Gül ve ekibinin Erdoğan karşısında şansı yoktur.
Erdoğan karşısında demokrasi savunuculuğundan başka bir eğilimin ayakta kalması ve alternatif olması şu an ihtimal dâhilinde değildir. Demokratik çıkış ise tüm dengeleri alt üst edebilir ve Kürtler açısından bir muhatap ortaya çıkarabilir.
Bu durumda başkanlık sistemine geçilse bile ilk başkan Kürt düşmanı Erdoğan değil, şayet demokratik çözümün muhatabı olabilecekse Gül’ün kendisi olabilir.