Politika

Nuray Mert: Savaş, kan revan, sıkıyönetim istemiyoruz; bize barış borçlusunuz!

'Yeniden, gencecik çocukların canı üzerinden kirli hesaplara dönüldü'

22 Ağustos 2015 16:41

Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, AKP ve HDP ile Kandil kanadından gelen karşılıklı açıklamalarla askıya alınan çözüm sürecine ilişkin olarak, hükümete ve HDP'ye eleştiriler yöneltti. "Siyaset kaba güce müracaat etmeden sorun çözme becerisidir, demek ki sorun çözme ehliyetiniz yokmuş" diyen Mert, "Türk Mehmet cepheye, Kürt Mehmet cepheye! Yeniden, gencecik çocukların canı üzerinden kirli hesaplara dönüldü, hepsi bu" ifadesini kullandı. Nuray Mert, sürecin aktörlerine "Savaş, kan revan, sıkıyönetim, olağanüstü hal, baskı istemiyoruz. bize barış borçlusunuz!" diye seslendi.

Nuray Mert'in Cumhuriyet'te "Savaş yenilgidir, barış istiyoruz!" başlığıyla yayımlanan (22 Ağustos 2015) yazısı şöyle:

Savaş yenilgidir, sonuçları çok acı bir yenilgi! Aklın yenilgisi, vicdanın yenilgisi, insanlık değerlerinin yenilgisi! Demek ki, siyaset yapıyoruz, ülke yönetiyoruz diye ortalarda dolaşanların aklı yetmemiş, vicdanı kör hırslarının önüne geçememiş, bu kadar basit; basit ama bedeli çok ağır. Savaş, insan canı üzerinden hesaplaşma, can üzerinden pazarlıktır; lanet olsun öyle pazarlığa! 
Siyaset kaba güce müracaat etmeden sorun çözme becerisidir, demek ki sorun çözme ehliyetiniz yokmuş. Siyasetin kurnazlık, ucuz hesap, ayak oyunu sanıldığı yerde, sorun çözülmez, aksine büyüdükçe büyür, sonra Türk Mehmet cepheye, Kürt Mehmet cepheye! Yeniden, gencecik çocukların canı üzerinden kirli hesaplara dönüldü, hepsi bu. 
Neydi çözüm süreci, neden destekledik çözüm sürecini? Kan akmadan çözmekti meseleyi, destek verememek akla, vicdana sığmazdı. Aslında pek bilmiyorduk kimin neyi nasıl çözeceğini. İktidar, “Soru sormayın, çözüm zarar görür” buyurdu, Kürtler “Sadece destek verin, gölge etmeyin, biz ne yaptığımızı biliyoruz” dedi. Bildikleri birbirlerini oyalamakmış, yanlış hesapmış, özgüven yarışı, siyaset kumarıymış. İş döndü dolaştı, fatura Anadolu çocuklarına çıktı. Bundan sonrası tufan! 
Hepimiz bu tufanın savurduğu gemideyiz, susmak çare değil. Önce bunu bilelim! Şimdi, barış özlemini, talebini, çağrısını “teröre destek” diye itham ederek susturmaya çalışıyorlar. Barışmayı beceremediler, şimdi istiyorlar ki kimse “barış” deyip, tek bildikleri savaş seferberliğini gölgelemesin, yaksınlar, yıksınlar kimse ses etmesin. İstedikleri kuzuların sessizliği! İstedikleri olursa mezbaha kuyruğu uzadıkça uzayacak. 
İktidar çevresi, Türkiye’nin selametini, “ulu önderi Cumhurbaşkanı olan bir zapturapt rejimi” olarak tasarlıyordu, önüne çıkan tüm engelleri ne pahasına olursa olsun ezip geçmekte kararlı. Peki, Kürtler tam da HDP seçimlerde büyük bir demokrasi zaferi kazanmışken neden silaha sarıldı? Sabırlar mı tükendi, ama neden hemen seçimden sonra tükendi? “Çatışmayı başlatan onlar değil” mi, peki neden daha önce benzer olaylar yaşandığı halde bu sefer “çatışmaysa çatışma, gelin savaşalım” kararı aldılar? Hiç olmazsa, seçim sonrası demokratik alanda neler olabileceğini beklemeleri gerekmez miydi? Neden, neden, neden HDP bu oy oranına erişmişken savaş kararı? Neden iktidar ile “savaş koalisyonu”, neden, neden, neden? 
Diğer taraftan, nedir bu özerklik ilanları? Ben Kürtlerin özerklik talebini, ciddiye alınması gereken bir siyasi talep olarak gören biriyim, Kürt barış sürecinde bu hususun göz ardı edilmesinin sürece zarar vereceğini savundum, ama barış süreci içinde özerkliği tartışmak başka, çatışma içinde özerklik ilan etmek başka. Neden şimdi? Neden iktidarın topyekûn savaşı göze aldığı bir dönemde? Neden, neden, neden? Kürtler ne yapmak istediklerini bizlere anlatmalı, artık soru sormama lüksümüz yok, çocuklarımız ölüyor, ülke batıyor. 
Hem bu soruları soracağız, hem barış talebinde ısrar edeceğiz! Kim ne hesabı yapıyor olursa olsun, hepimiz bu ülkede yaşıyoruz, bu ülkenin geleceği hepimizin geleceği, herkes hepimize izahat borçlu, sorumluluk borçlu, barış borçlu! Kimsenin ortalığı kan gölüne çevirme hakkı yok. Daha düne kadar iki taraf da, kendi üslubunca, “soru sormayın, çözüm ilerliyor, barışa gölge etmeyin” diyor veya demeye getiriyordu, şimdi ne oldu da savaşıyorsunuz? Sahi süreç boyunca ne konuşuyordunuz, ne konuda anlaşıyor, ne konuda anlaşamıyordunuz? Neden süreç bir türlü şeffaflaşmadı, demokratik kamuoyu olaydan bunca habersiz bırakıldı, neden kimsenin bu duruma fazla itirazı olmadı? 
Hem bunları soracağız, hem barış isteyeceğiz, bize barış borçlusunuz! Savaş, kan revan, sıkıyönetim, olağanüstü hal, baskı istemiyoruz. İstemiyorsak, sessiz kalamayız, kalmayalım. Sesimizi kısmak bir yana, daha da yükseltelim; “çatışmalar derhal dursun!” Kim “Barış isteyen teröre destek vermiş olur” diyorsa savaşı kızıştırmak istiyor demektir, kim “bu şartlar altında barış isteyen vatan hainidir” diyorsa, o bu ülkeye; insanlarına, dağlarına taşlarına, kuşlarına, çiçeklerine ihanet içindedir. Barış istemenin zamanına muktedirler karar vermez; barış her şart altında istenir. Asıl susması, utanç içinde başını eğmesi gerekenler, barış içinde yönetmeyi, sorun çözmeyi başaramayanlardır. Oysa, en çok onların sesi çıkıyor, unutmayalım biz susmaya devam edersek, sadece o ses, yani savaş çığlıkları duyulacak!