Abdülhamit Bilici
(Zaman - 12 Haziran 2012)
Darbe riski!
AB sürecinden 12 Eylül referandumuna AK Parti iktidarının öncülük ettiği reformlara destek veren çevrelere son dönemde kaygı havası egemen. 27 Nisan gece yarısı bildirisinden kapatma girişimine vesayetçi kesimin her darbesine karşı desteğini artırarak partinin yanında yer almış geniş bir kitlenin endişesi bu.
Elbette bu, homojen ve türdeş görüşteki insanlardan oluşan bir kitle değil. Çoğunluğunu, Menderes'in Demokrat Parti'sinden Özal'ın Anavatan'ına merkez sağ partilere oy vermiş muhafazakâr seçmen oluştursa da geniş koalisyon bundan ibaret değil. İçinde demokrat solculardan sosyal demokratlara, liberallerden Kürtçülere, İslamî kesimden azınlık gruplarına uzanan bir renklilik barındırıyor. Mini anayasa paketinin oylandığı 12 Eylül Referandumu'nda bu kesimin toplumdaki oranı yüzde 58'e kadar ulaştı.
"Reform sürecinden geri mi dönülüyor?" sorusunu doğuran kaygılara neden olan liste hayli uzun: Şike, MİT ve Uludere krizlerinin yönetim şekli, kürtaj, dindar nesil tartışmaları, Ergenekon davasının geleceğine ilişkin tereddütler, ifade özgürlüğü sorunları, özel yetkili mahkemelerle ilgili kaygı verici çalışmalar, seçimin bir numaralı gündemi olan sivil anayasaya dair büyük belirsizlik...
Aslında Türkiye'nin, evrensel standartlarda normal bir demokrasi olması için yapılması gerekenleri artık herkes biliyor. İktidardaki üçüncü döneminin henüz başında olan AK Parti ve Başbakan Erdoğan da yapılması gerekenleri iyi biliyor. Ama her nedense reform hızında bir duraksama ve vesayeti temsil eden kurumları demokratikleştirme yerine gelecek planları yapma ve değişim talep eden çevrelerden kuşku duyma hali var psikolojilerde.
Biraz mesafeli bakılsa toplumun, en azından AK Parti'yi iktidar yapan kesimlerin talepleri ortada. Birçok ankete yansıyan bu talepler, Has Parti'nin 103 bin kişiyle yaptığı anayasa anketinde de açıkça görülüyor. Buna göre halkın yüzde 68'i yeni bir anayasa istiyor. Ama bunların sadece yüzde 21'i Meclis'te oluşturulan Anayasa Komisyonu vasıtasıyla bunun mümkün olacağı görüşünde. Sivil anayasa yapım sürecinde hükümeti samimi bulan yüzde 60'lık kesimin yarısı ise yöntem ve üslubun yanlış olduğu kanaatinde.
Dün bir grup gazeteciyle birlikte hem bu anket hem de gündeme ilişkin görüşlerini dinlediğimiz Has Parti lideri Numan Kurtulmuş da reformlardaki yavaşlamadan kaygılı: "Vesayetçi yapıların her hamlesine karşı halk AK Parti'ye desteğini artırdı. Halk bu desteği, 'derin devleti temizle ve demokratik bir anayasa yap' diye verdi. İktidar önemli adımlar attı ama yapılması gereken hayati reformlar bekliyor." Kimi Balyoz ve Ergenekon sanıklarının "Kelleleriyle ödeyecekler" dediği bir ortamda, hâlâ darbe riski olduğunu düşünen Kurtulmuş, vesayet sisteminin bittiği, her şeyin normalleştiği görüşünde değil.
Bu yüzden 'öncelikle yapılması gereken reformlar' listesi şöyle: "MGK anayasal kurum olmaktan çıkarılmalı; TSK İç Hizmet Kanunu 35. madde kalkmalı; Genelkurmay Başkanı Milli Savunma Bakanı'na bağlanmalı; YAŞ, Milli Savunma Bakanı'nın başkanlığında tayin ve terfileri görüşüp Bakanlar Kurulu'na sunan meslekî bir ihtisas kuruluna dönüşmeli; askeri yargı tamamen kaldırılıp Yargıtay'da askeri disiplin suçlarıyla ilgili bir ihtisas dairesi oluşturulmalı; profesyonel orduya geçiş; Siyasî Partiler Kanunu değişmeli."
AK Parti'nin Uludere konusundaki tavrını Refah Partisi'nin Susurluk'la ilgili tutumuna benzeten Kurtulmuş, bunu şöyle gerekçelendiriyor: "Refah'ın Susurluk'ta ortaya çıkan ilişkilerde bir rolü yoktu. Ama Susurluk'u hafife alıp üzerine gitmeyince kısa süre sonra Susurluk düzeni Refah'ın üstüne geldi. Uludere'deki yanlışın siyasi sorumluluğunu Savunma Bakanı üzerine alıp istifa etse, ertesi gün komutanlar görevden alınsa ve Meclis kısa sürede olayı açığa çıkarsa bugünkü tablo ortaya çıkmazdı."
28 Şubat, Ergenekon ve Balyoz gibi tarihi davalara bakan özel yetkili mahkemelerle ilgili planlanan değişiklikler hakkında Numan Kurtulmuş da kaygılı: "Normal bir demokraside teorik olarak olağanüstü mahkemelere gerek olmayabilir. Ama Türkiye'de hâlâ darbe riski var. 28 Şubat ve diğer hayati davalar bu düzenlemelerden zarar görebilir. Savcının bu tür suçların üzerine doğrudan gitmesinin engellenmesi soruşturmaları zorlaştırır. Sorun tutukluluk süreleri ise sadece bununla ilgili düzenlemeler yapılabilir."
Parti olarak gündeme taşıdıkları konulardan iktidarın etkilendiğini söyleyen Kurtulmuş, AK Parti'nin ilk dönemlerdeki reform başarısını, devleti tanımamasına bağlıyor. Devleti tanıdıkça özdeşleşme riski başlıyor ve reformculuğun yerini 'siyasî muhafazakârlık' alıyor.
Has Parti'nin ve kendisinin bu süreçte oynaması muhtemel role dair fazla ipucu vermese de ona göre Türkiye siyasetinin gelecek 10 yılında da reformların taşıyıcısı dindar kesim olacak. Tabii, siyasî muhafazakârlığa kaymamak ve milletin eliyle iktidara gelip devletin dilini konuşmamak şartıyla.