Magazin

Nesrin Cavadzade: Artık sıradan bir ilişki yaşayamam

“Nesrin, birtakım adamların aşık olduğu kadın olmak istemiyor”

19 Eylül 2016 23:55

Ünlü oyuncu  Nesrin Cavadzade, dokuz yıllık ilişkisinin ardından “Artık sıradan bir ilişki yaşayamam. Üç yıldır hayatımda kimse yok. Ömrümün üçte birini bir adamla geçirdim” dedi.

Esquire dergisine konuşan Cavadzade’nin açıklamaları şöyle:

Günlerinizi nasıl geçiriyorsunuz?

10 yıldır aynı spor salonuna gidiyor, kendimi adamış bir şekilde spor yapıyorum. Her gün muhakkak 50 sayfa kitap okuyorum, bir saat kedilerimle oynuyorum ve kendimi heyecanlandıracak şeylere zaman harcıyorum.

Sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanıyorsunuz...

Sosyal medya, sinema yapmadığım dönemlerdeki eğlencem. Instagram paylaşımlarımda bir sevgili aradığımın düşünülmesi beni üzüyor. Halbuki ben hayali bir sevgiliye aşığım. Bunu yapmazsam yazamam, çizemem, üretemem.

Kendinizi asosyal biri olarak tanımlıyorsunuz…

Hayatım; annem ve üç arkadaşımdan (Tacim, Feyyaz ve Selin) oluşuyor. Bir de dört kedimden. Hayatıma yeni birilerini almaktan çekiniyorum. Bunda hayal kırıklığına uğrama korkumun payı büyük. Bütün meselesi kendisi olan, daha iyi bir insan ve oyuncu olmaya çabalayan biriyim.

Kısaca hayat hikayenizden bahseder misiniz?

Bakü'den İstanbul'a olan bir göç serüvenim var. 5 yaşımdan 11 yaşıma, yani annemle bir başıma İstanbul'a gelene kadar bale eğitimi aldım. Neyse ki ruhumdan anlayan bir annem var. Annem, 'Nesrin sanatçı olmalı' dedikten sonra Bakü'den Türkiye'ye geldik.

İstanbul'a kolay adapte oldunuz mu?

Şişli Terakki Lisesi'nden eve döndüğümde ağlayan küçük bir kız çocuğuydum. Geri dönmek istedim. Çünkü Türkçem arkadaşlarım arasında alay konularından biriydi. Türkçemi geliştirmek için özel dersler aldım ve büyük çaba harcadım.

Hayatınızdaki en önemli rol model anneniz mi?

Annemin genç yaşta bambaşka bir ülkedeki tutunma çabaları, zorluklara meydan okuması ve onları bir bir aşması; gücümün kaynağı oldu. Ben de İstanbul'un en zor okullarından biri olan Şişli Terakki Lisesi'nden birincilikle mezun oldum. Annem bütün rolleri oynamak zorunda kaldı; anneannemi, babamı, yaşamımda olmayan tüm insanları... Bu yüzden sevdiğim insanların beni beğenmesini çok isterim.

Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz?

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin yetenek sınavlarına girip sinema ve televizyon bölümünü kazandım. Avşar Film'in verdiği 'Üzüm gözlü bir kız aranıyor' ilanı dikkatimi çekti. Üzüm gözlerim işe yaradı ve ilk işimde başrol oynadım.

İlk projenizde genç bir oyuncu olarak zorlandınız mı?

Tuhaf bir şekilde çok zorlanmadım. Setin beni dehşete düşürdüğünü hatırlamıyorum. Bir şekilde orası en rahat ettiğim yer. Aslında gerçek yaşam beni daha çok zorluyor. Çünkü kamera önü yaşamı, planlı ve tesadüfe açık değil. Gerçek yaşamda ise seni nelerin beklediğini bilmiyorsun. İlk işimden itibaren hep kamera önündeymişim gibi hissettim.

Hangi ünlü oyuncuları kendinize örnek alıyorsunuz?

Çok iyi oynayan kadın oyuncuları izlediğimde bu bende takıntılı bir hal alıyor. O filmi yedi-sekiz kez izleyebiliyorum. 'Blue Jasmine' ya da 'Black Swan' gibi filmler, bir yanıyla terörize edici. Çok iyi oyuncularla karşılaşıyorsun. Mesela geçen yıl izlediğim 'Yeminli Bakireler' filmindeki Alba Rohwacher'ın oyunculuğu, beni çok etkilemişti. Çok büyülü bir sahicilikle çapaksız bir oyunculuk sergiliyordu. Son bir senede izlediğim ve 'Keşke ben oynasaydım' dediğim film kesinlikle buydu. Bu yüzden de, 'Nasıl böyle yönetmenlerle karşılaşacağım, onlara denk geleceğim?' diye düşünüyorum.

Birlikte çalışmak istediğiniz bir yönetmen var mı?

Sinemada özgün olanın değerli olduğunu düşünüyorum. Reha Erdem'in yarattığı dünyaya, hislerine ve gözüne hayranım. Etkilendiğim ve çalışmak isteyeceğim yönetmenlerin başında Reha Erdem var.

Bu yıl sizi yeni bir sinema filminde görecek miyiz?

Şimdilik hayır. Yaz boyu gelen senaryoları okudum. Ancak sıradan bir işte olmak ve kendimi tekrar etmek istemediğim için gelen rolleri kabul etmedim. En büyük kriterim yeni bir şey yapmak.

Nesrin'i nasıl tanımlarsınız?

Nesrin, birtakım adamların aşık olduğu kadın olmak istemiyor. Herkesle arasına mesafe koyduğu bir zamanda. Ne bir pop yıldızı ne de bağımsız sinemanın kraliçesi... Hiçbir yere ait olmak istemiyor.

Dokuz yıllık bir ilişkinin ardından yalnızlığı tercih etmişsiniz... 

Bitmiş bir ilişkinin arkasından konuşmak istemiyorum. Ancak yine de eski sevgilim sinemadaki başarılarım konusunda beni çok destekledi. Beni olduğum kişi yapan en önemli şey ilişkimdi. Hayattaki en önemli dönüm noktam bu. Hâlâ annem kadar sevdiğim tek insanın o olduğunu düşünüyorum. 

Bundan sonra hayatınıza nasıl birisi girer? 

Artık sıradan bir ilişki yaşayamam. Üç yıldır hayatımda kimse yok. Ömrümün üçte birini bir adamla geçirdim. Bir aşkı en süzülmüş haliyle yaşadım. Bu, herkesin başına kolay gelecek bir şey değil. Aynı zamanda insanın standartlarını da yükselten bir şey. Net ve ne istediğini bilen bir erkekle ilişki yaşadıktan sonra gizemli olmaya çalışan, kadınları peşinden koşturan ve taktiklerle hareket eden bir erkekle birlikte olamam. Çünkü böyle yaşayan yeni nesil bir erkek güruhunun varlığına tanık oldum.

Geçtiğimiz yıllarda bir gazetecinin sorduğu soruları çok klasik bulunca Woody Allen mizahını aratmayacak cinsten yanıtlar vermişsiniz... 

'Set ortamında olmazsa olmazlarınız var mıdır?' sorusuna 'Bornoz, dondurma, çilek ve 3G internet bağlantısı... Bunlar olmazsa olmazlarımdır. Sanırım bu yoksunluklar beni bağımsız sinemanın tanrıçası yaptı. Artık bana gelen film tekliflerinde öncelikle set ortamını konuşacağım. Çilek varsa ben de varım' gibi bir cevap vermiştim. Ve bu tarzı tüm röportaj boyunca sürdürerek çok eğlenmiştim. 

Burnunuzun dikine giden bir tarafınız var... 

Bir sevgili ya da medyatik bir olay üzerinden değil, yaptığım iş ve olduğum kişi olarak sivrildim. Sağımda, solumda, önümde, arkamda bana 'Yürü ya kulum' diyen bir erkek figürü yok. Kişiliğim; oynadığım rollerin ve ödüllerin bile önüne geçti. Çünkü provakatif bir tipim. Ve de yalnızım...