-NEREDE MEYVENİN ESKİ TADI ESKİŞEHİR (A.A) - 10.06.2011 - Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Ziraat Fakültesi eski Dekanı Prof. Dr. Engin Kınacı, daha sert yapılı, suyu az, beklemeye dayanan, toplama sırasında daha az zarar görecek, lezzetsiz ürünlere doğru ilerlendiğini söyledi. Prof. Dr. Kınacı, sebze ve meyvelerin muhafazasının ve nakliyesinin zor olduğunu, bu ürünlerin tüketiminin kısa sürede yapılması gerektiğini kaydetti. Tüketicinin talep ve ihtiyaçları doğrultusunda, söz konusu ürünlerde dayanıklılığı ön plana çıkaran çalışmalar olduğunu ifade eden Prof. Dr. Kınacı, şöyle konuştu: ''Ülkemizin nüfusu ile sebze ve meyveye olan talepte paralel bir artış var. Mersin'de üretilen bir ürünün Türkiye'nin her tarafına ulaşabilmesi için dayanıklı olması gerekir. Dolayısıyla çeşitler buna göre ortaya çıkarılıyor, ıslah ediliyor. Daha sert yapılı, suyu az, beklemeye dayanan, toplama sırasında daha az zarar görecek lezzetsiz ürünlere doğru ilerliyoruz. Üreticiler talep çok olduğu için ürünün verimini artırmak amacıyla çok fazla miktarda kimyasal gübre, ilaç, bitki büyüme düzenleyicisi kullanıyor. Bütün bu etkenler o beklediğimiz lezzette, aromada önemli değişiklik yapıyor. Sebze ve meyvelerde eski lezzet, aroma ve koku artık yok. Bunun yanında ürünün bünyesine de kullanılan ilaçlardan dolayı ağır metaller yükleniyor. Bunlar zamanla insan vücudunda birikerek, özellikle yaşlanmaya başlayan insanlarda değişik hastalıklara yol açıyor.'' -LASTİK TOPA BENZEYEN DOMATESLER- Prof. Dr. Kınacı, tarımda kullanılan suların da bu konuda çok önemli olduğunu ifade ederek, ''Tarımda derin kuyudan sulama yapılamadığı zaman, 'dere, çay, sulama kanalı' gibi kaynaklarla sulama yapılıyor. Sanayi, evsel ve tarımda kullanılan kimyasal ilaçların bir kısmı da bu sulara karışıyor. Bunlarla tekrar suladığımız ürünlerde fevkalade bozulmalar, değişiklikler ve hastalıklar ortaya çıkıyor'' dedi. Prof. Dr. Kınacı, Türkiye'de verimli arazilerin her geçen gün azaldığına da değinerek, şöyle konuştu: ''İnsanlar, 'bizim eskiden bazı çeşitlerimiz vardı. O çeşitler ortadan kalktı, lezzet bozuldu' diyor. Bu insanların bir daha o kokuyu ve lezzeti bulabilmesi için eski tohumlardan alıp kendilerinin yetiştirmesi gerekir. Artık sağlam, suyu az, lastik topa benzeyen domatesler üretiliyor. Dolayısıyla büyük kentleri besleyecek sebzenin ve meyvenin eski lezzetinde olmalarını aramak hayalden öte bir şey değildir. Çünkü nüfus çok artıyor ve artan nüfusun talebinin karşılanması gerekir.'' -''ORGANİK ÜRÜNLER ALTERNATİF OLAMAZ''- Organik ürün yetiştiriciliğinin çok zor olduğunu ifade eden Prof. Dr. Kınacı, bunun üretim maliyetinin de çok yüksek düzeylere çıktığını söyledi. Prof. Dr. Kınacı, Türkiye'de organik ürün yetiştiricilerinin sayısının çok az olduğunu belirterek, şunları kaydetti: ''Organik üretimin sürekli kontrol altında olmaması gerekir. Elde edilen ürünler ayrı depolarda ayrı kasalarda muhafaza edilecek. Her şeyden önemlisi normal tarımda bir dönümden 10 ton ürün alınıyorsa, organik ürünlerde bu rakam en fazla 2,5-3 tondur. Organik üretim, Türkiye'de toplam üretimin yüzde 10'unu bile bulsa bu büyük bir miktar demektir. İnsanlar, organik ürünün ne olduğunu bilmiyor. Organik ürünü çarşıda, pazarda da satamazsınız çünkü çok pahalıdır. Dolayısıyla organik ürünler öne çıkan bu sorunlar karşısında alternatif olamaz.''