Mehmet Altan*
Haftasonunu, oyları düştükçe çılgınlığı artan siyasal iktidarın Ağrı’da kanlı provokasyonlara giriştiği, Grup Yorum’un Bakırköy’deki konserinden bile ürker hale gelip ‘devlet şiddetine’ hız verdiği bir ortamda tükettik.
Ülkeyi bir iç sömürge gibi kullanmak isteyen her siyasetin geldiği son durak ‘devlet şiddeti’ oluyor.
AKP de bu evrede.
Ülkeyi alabildiğine soyabilmek için şimdide silahı devreye sokuyor.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Gazete haberleri, dünkü ve bugünkü ‘devlet şiddetinin’ vurucu ve sarsıcı örneklerini sergiliyordu.
Bazı faili meçhul cinayetlere ilişkin, Mehmet Ağar, özel harekat polisleri ve ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu 19 kişinin yargılandığı davada, tanık sıfatıyla dinlenen eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür, infaz kararlarının nasıl alındığını, infazların nasıl gerçekleştirildiğini detaylarıyla anlatıyordu.
Okuyunca buranın nasıl bir ‘devlet’ olduğunu görüyordunuz.
Daha doğrusu buranın bir devlet olmadığını, olamadığını anlıyordunuz.
‘Devlet’ adına sürekli suç işlenen bir zorbalık ve hırsızlık düzeni bu ülkede yaşanan.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
İşlediği suçlar nedeniyle çıkmaz bir sokakta kaybolan AKP ise siyasal çıkarları açısından bazen MİT’i, bazen askeriyeyi kullanıyor, bazen de her ikisini birbirine kırdırıyordu.
Anlaşılan, Adana ve Hatay’da Ocak 2014’te MİT’e ait TIR’ların durdurulmasıyla ilgili olarak gözaltına alınan ve mahkemeye sevkedilen 32 muvazzaf askerden 17’sinin tutuklanması da böyle bir olay.
MİT’e ait TIR’ların durdurulmasıyla ilgili soruşturma kapsamında tutuklanan Binbaşı Mehmet Fırat’ın verdiği ifade, yarın bir gün bir başka mahkemenin iddianemelerini oluşturacak türdendi.
Fırat, olay yerindeki MİT mensuplarının kendisine, “bu TIR ağzına kadar silah dolu. Eğer açılırsa yarın hükümet düşer. Dünya ayağa kalkar” dediklerini söyledi.
MİT mensuplarının ‘Suriyeli muhaliflere çok ağır silahlar gönderdiklerini, bu faaliyetin hükümetin politikası olarak yapıldığını’ söylediklerini de kayda geçirdi.
Binbaşının ifadesi dünyadaki diğer belgeler ile örtüşür ise siyasal iktidar sadece içerde değil, dışarıda da yargılanır.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
AKP’nin akıl dışı zorbalığı 17-25 Aralık’ta ortaya saçılan suç belgeleriyle başladı.
Çareyi darbeciliğe sığınmak ve Neo-Balyozcu bir maske takmakta buldular.
‘Hırsız-darbeci işbirliğinin’ parolası haline gelen ‘milli ordumuza kumpas kurdular’ cümlesinin ertesinde, AKP’nin ‘devlet şiddetinin’ gölgesine sığınmaya çalıştığına şahit oluyoruz.
Burası hukuktan nasibini almamış bir yer olduğu için, 17-25 Aralık ertesinde, önce Yargıtay’ın Balyoz Davası’ndaki mahkûmiyet kararı hiçe sayıldı, ardından mahkumlar serbest bırakıldı ve geçen haftada tümü beraat etti.
Beraat kararı ‘deliller yetersiz’ savıyla verildi.
Balyoz seminerinde yapılan korkunç konuşmalar geçiştirildi.
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı ise 236 sanığa verilen beraat kararına itiraz etmiş bulunuyor.
Böylece, darbe hazırlarken yakalanan Balyoz sanıkları iktidarın elinde ‘rehine’ durumuna düştüler; ya bütün taraftarlarıyla birlikte ‘hırsızları’ destekleyecekler ya da her an yeni bir mahkûmiyet kararıyla karşılaşabilecekler.
Hukuk karşısında ‘darbecilikten’ sanıklar ama ahlak karşısında ‘hırsızlarla işbirliği’ yapmaktan sanık durumundalar.
Yüz binlerce insanı tutuklamak, ‘siyasi liderleri toparlamak’, ‘İstanbul’un üstüne çökmek’ için hazırlık yapmanın onları getirdiği nokta bu.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Tam da bu noktada, utanma duygusunu kaybeden Neo-Balyozcu takımına, darbecilere sığınan siyasal iktidara, Balyoz döneminin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman’ın Aralık 2014 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde Çınar Oskay’a verdiği röportajı yeniden okumalarını öneririm.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı şunları söylüyor:
“Bir tatbikat vardı; bununla ilgili bir teklifte bulundular. Ben, ‘hayır, bunu yapmayın. Programda ne yazıyorsa onu yapın’ dedim. Bu, Kurmay Başkanım (İlker Başbuğ) ve Ordu Komutanı (Çetin Doğan) tarafından bana intikal ettirilmedi ve bu tatbikat yapıldı. Yani seminer, emrime aykırı bir şekilde yapılmıştır. Bunu sonradan öğrendim.
Bu hareketin başı Çetin Doğan’dır. Üzerindeki yükü bir şekilde atması gerekiyordu. Onu bana yönlendirmek istedi. Olay bu.”
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Tabii Org. Aytaç Yalman’ın anılarında, ‘kuvvet komutanlığımın ilk yılı Balyoz’la uğraşmakla geçti’ dediğini de hatırlatmak isterim.
Bizim askercilerin ‘olmadığını’ söyledikleri Balyoz’la bir yıl uğraşmış dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı.
Orgeneral’in, ‘olmayan bir şeyle’ bir yıl boyunca nasıl ve neden uğraştığını merak eden bir ‘Balyoz taraftarı’ var mı acaba medyada?
Peki, Balyoz’la ilgili olarak ‘konuşmaları dinleyince şoka girdim’ diyen dönemin başbakanının o şoktan nasıl ve neden çıktığını soracak bir Balyoz taraftarı bulunuyor mu oralarda?
Bu konularda tam bir sessizlik var, değil mi?
Hırsızlarla darbeciler elele verince, taraftarlarına da gerçekler karşısında yüzsüzce susmak düşüyor elbette.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
AKP, hırsızlık yaparken suçüstü yakalanınca darbecilerle, Ergenekoncularla işbirliği yapmak zorunda kaldı.
Derin devleti yeniden hareketlendirdi.
Şiddeti tırmandırdıkça tırmandırıyor.
Askeri vesayet döneminin bütün bildik oyunlarını oynuyor. Ağrı’da sekiz askeri göz göre göre ölüme sürüyor.
Askerleri HDP’li Kürtler kurtarıyor.
İktidar, aynen askeri vesayet döneminde olduğu gibi ‘gencecik çocukların ölümünden’ medet umuyor. Oylarını bu ölüler üzerinden artırmaya uğraşıyor.
Askeri vesayetin darbeci generalleri gibi şimdi onlarla elele veren AKP’nin de umurunda değil ölümler.
İktidarlarını sürdürebilmek için o iktidarı ‘genç ölülerin mezarları’ üstüne kurmaktan bir an bile çekinmiyorlar.
Bir de utanmadan yalan söylüyorlar.
Yalanları iki saat geçmeden, Ağrı’da çekilen görüntülerle suratlarına çarpılıyor.
Türkiye, askeri vesayeti affetmedi, AKP’yi de affetmeyecek.
Siz, bu ülke, yaralı arkadaşı kıvranırken ‘malzemeleri’ arayan askere, ‘malzemene nalet olsun, arkadaşın ölüyor’ demek zorunda kalan yaşlı Kürdün vicdanını unutacak mı sanıyorsunuz?
O askeri kimin ölüme terkettiği, kimin kurtardığı her zaman hatırlanacak.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Askeri vesayet dönemi gibi kana, ölüme, cinayete tutunarak, darbecilerle elele iktidarda kalmaya çabalıyorlar.
Ama boşuna çaba… Çünkü gidecekler.
Biz, onlar gidene kadar barışa, genç Türk ve Kürt çocuklarına sahip çıkalım.
Katillerin ‘yarın ne yapacağı’ belli olmaz çünkü.
Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır.