Gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan emekli polis memuru adliye binası çıkışında "Ben 1972 yılında kurulan Aziz Nesin Vakfı'nın ilk öğrencilerindenim. Emniyet istihbaratında sağcısı, solcusu, paralelci diye bir şey yok arkadaşlar. Her türlü görüşten ve düşünceden insanlar var. Bunu özellikle belirtmek istedim" dedi.
Zaman'da yer alan haber şöyle:
22 Temmuz operasyonu sonrası polislere yapılan ikinci operasyonda gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan polisler adliyede açıklamalarda bulundu.
Bir hafta önce emekli olan polis memuru Ebubekir Özer, kendisinin Aziz Nesin'in öğrencisini olduğunu belirterek gözaltına alınan polislere ön yargıyla bakıldığını belirtti.
Özer, "Ben bu teşkilata 1994 yılında girdim. Teşkilata girmeden önce Aziz Nesin'in öğrencisiydim. Bundan da gurur duyuyorum. Ben 1972 yılında kurulan Nesin Vakfı'nın ilk öğrencilerindenim. Emniyet istihbaratında sağcısı, solcusu, paralelci diye bir şey yok arkadaşlar. Her türlü görüşten ve düşünceden insanlar var. Bunu özellikle belirtmek istedim. " ifadelerini kullandı.
Aziz Nesin'in ekmeğini yiyerek bugünlere geldim diyen emekli polis memuru Özer, "Aziz Nesin, 11 tane öğrencinin kahvaltısını yaparak bizleri okula gönderirdi. Aziz Nesin'in insana verdiği değer neyse Fethullah Gülen'in insana verdiği değer aynıdır. Bunu belirtmeye çalıştım." dedi.
İkinci 'Kaç ismail’ vakasına şahit olan polis konuştu
Zaman'ın haberine göre, serbest bırakılan polis memurlarından Melik Arlı şöyle konuştu: İkinci Kaç İsmail Kaç vakasıyla ilgili olarak konuşacağım. Devletime, kaçmadan teslim oldum. Boynumuz kıldan ince deyip geldik. Savcımın odasına polisle girdim. İçeride savcımla beraber 3 kişi daha vardı. İki kişi rahat konuşalım diye çıktılar. Biz avukatımızın Başsavcılığına savcının reddiyle ilgili olarak talebi oldu. Savcım ise "Rahat ol, otur" dedi. Akabinde, yanındaki takım elbisesi şahıs, "Görev yaptığın Kahramanmaraş İstihbarat Şubesi'nde hakkında güzel haberler geldi. Senin konuşabileceğimizi, bilgi verebileceğini söylediler. Rahat ol, yoksa bak süreç kötü gidecek, zarar göreceksin." dedi.
Neyle bilgi istediklerini sorduğumda cemaat yapılanması dendi. Savcı ve yanındaki şahıs emniyetin imamını sordu bana.
"Mesela, Ali Fuat Yılmazer'in kendinden düşük rütbeli bir polise ağabey dediğini duydun mu?" dedi. Ben de "Tüm Türkiye'de, astlar üstlerine ağabey der, üstler de altlarına da bey diye hitap eder." dedim.
‘Himmet toplanıyor mu? ‘Gazeteye abone misin?’ diye sordular. Ben şaşırdım. İfade vermek için giden biri, sanki biz senin cemaatten olduğunu biliyoruz, bize her şeyi anlat, gizli tanık ol der gibiler. Ya bize istediğimiz gibi bilgi ver, yoksa seni nezarete attıracağız dendi.”
'İstihbarat raporlar ileride sıkıntı oluşturabilir'
Önüme bir şey koydu. ‘Ben avukatıma okutayım, hukuki durumu bilmiyorum’ dedim. O zaman ‘kolundan tutup atın’ dedi.
Beni bulunduğumuz yere geri götürdüler. İsmailler her yerde geziyor. Bu mu adalet? Adalet sadece tabelalarda olmasın. Devlet yatak odalarına girdi istihbarata karşı koyma anlamında ileride sıkıntılar çıkacak.
Bu istihbarat raporları, yasa dışı bir örgütün eline geçtiğinde, istihbarat konusunda sıkıntılar yaşanacak. Görevim olan bir şeyi niye yaptığımızla ilgili sorular vardı. Siz kimsiniz diye de sormak aklıma gelmedi, mülkiye müfettişi olduğunu düşündüm. Sadece tutanak altında aldık.
'Hakkımı helal etmiyorum'
Ergenekon sürecinde bir hafta evime gidemedim. Kolumun üzerinde Emniyet'te yattım. Eşim doğum yaptı, ilk 3 gün izin yaptım, sonraki 2-3 gün göremedim. Devletin bekası için bunları yaptık. Vicdanımız çok rahat, kendimizden eminiz. Eşim 5 buçuk aylık hamile, onun yanında gözaltına aldılar. Eşim düşük riski geçirdi. Bize bunları reva görenlerden hakkımı helal etmiyorum.