Gündem

'Müslüman kadının artık evinin odasında tek alana hapsedilmesi mümkün değil'

Yıldız Ramazanoğlu: 84 ülkeden 1200 Müslüman kadının katıldığı toplantılarda kadının devrimci ruhu tanımlanmaya çalışıldı

18 Temmuz 2012 12:02

Yıldız Ramazanoğlu
(Zaman, 18 Temmuz 2012)

 

Müslüman kadınların kurucu gücü

 

Ortadoğu'da despot rejimler birer birer yıkılıyor ve yerlerine nasıl bir yönetim biçiminin konulacağı, toplumun hangi ilkelerle yeniden yapılandırılacağı üzerine sayısız tartışma yaşanıyor. Geçtiğimiz hafta Tahran'da gerçekleşen Kadınlar ve İslami Uyanış konferansında kadınların öncü rolü ele alındı.

84 ülkeden 1200 Müslüman kadının katıldığı toplantılarda kadının devrimci ruhu tanımlanmaya çalışıldı. Bölgedeki hareketlilik Arap Baharı tanımlamasını aşacak şekilde bütün dünya Müslümanlarını etkilemiş durumda. Dağıstan'dan Viyana'dan Pakistan'a kadar uzanan bir coğrafyada kimlik, statü, çalışma hayatı, zorluklar, imkânlar ve araçlar masaya yatırıldı.

Kadın meselesini konuşmak hiç kolay değil. Bir yandan geleneği bir satırına bile dokunmadan muhafaza etme eğilimi öte yandan modernlikle gelen kimi kazanımların reddine yol açacak boyutta Batı eleştirisine geçit vermek istemeyen kadınların mücadelesi. Bu toplantılarda genel eğilim modern süreçlerden az ya da çok geçmiş İslam dünyasında Batı için açılan parantezlerin kapanması yönündeydi.

Tunuslu konuşmacı Büşra Hanım dinin geri kalmışlığa yol açtığı iddiasının Batı tarafından yayıldığını belirtirken 'kadının özgürlüğü' savunusunun Müslüman kadının dinden uzaklaşmasının temelini oluşturduğunu söylüyordu. Cinsiyetçi yaklaşımlar öne sürülerek gençler ifsat ediliyor ve genç kızlar aşkın duygulardan uzaklaşarak metaya dönüşüyordu. Gelecek nesilleri yetiştiren kadınlar topluma sahip çıkmazsa değerlerin aktarımı mümkün olamazdı.

Filistinli Hayat da kadınların ayrı örgütlenmesinin sakıncalarına değinirken kadın ve erkeklerin özgürlük ve adalet için birlikte mücadelelerini önceliyor, cinsiyetçi ayrılıkların vereceği zararın boyutlarına dikkat çekiyordu.

Şii ve Sünni dünyanın kadınlarının en çok alkışladıkları kardeşliğe vurgu yapan, mezheplerin farklılığından çatışma üretmeye çalışan dili kınayan, ittifak noktalarını çoğaltmanın öneminden söz eden cümlelerdi. Medeniyetler çatışmasından sonra bir de İslamlar arası ihtilaflar ve çatışmalar üretmeye çalışan emperyalist güçlere gereken cevabın verilmesi gerekiyordu.

Kuzey Afrika'dan gelen kadınların heyecan dolu konuşmaları baskıcı ve başarısız istibdat yönetimlerinin yıkılmasından duyulan sevinçle doluydu. Bu kazanımların ardından durumu manipüle etmek ve kendi adlarına zafere dönüştürmek isteyen yabancı güçlere karşı da uyanık olmak onları hayal kırıklığına uğratmak şarttı.

Bölgedeki toplumsal hareketlilik en içe kapanık, sessiz, politikadan uzak ve yaşananlara ilgisiz görünen tasavvuf çevrelerinde bile canlanmaya ve yeni bir hayatiyet kazanmaya sebep olmuş. Yabancılara bağımlılıktan kurtulma, işgalcilerle uzlaşmaya son verme arzusu ve yeni bir insani düzen kurma istenci anlaşılan geniş kitlelere hakim durumda. Halk hareketleriyle yeni devrimci hareketlerin teması üst düzeyde.

Üzerlerine sürekli siyaset inşa edilen kadınların artık inisiyatif almaları, taleplerini yükselten aktif öznelere dönüşmeleri öncü rollerinden söz edilmesine yol açıyor. En geleneksel çevrelerden gelen konuşmacılar bile kadınların çabası olmadan bir İslamî uyanıştan ve yeni bir toplumsal düzenden söz edilemeyeceği görüşünde hemfikir.

Lübnanlı psikolog akademisyen Rima Badran'la konuşmamızda İslamî birikimin kadınlarda yarattığı özgüvenin rol model olarak sunulan Batılı kadına da soğukkanlılıkla bakılmasına yol açtığını belirtmesi önemliydi. Bütün insani tecrübelerden yararlanmasını bilen, herkesi kuşatacak ve doğru olanı bulduğu yerden almasını bilecek bir yapılanma gerek İslam dünyasına.

 

İslamî pratikte kadın

 

Tunuslu sosyolog ve gazeteci Sersebil Hanım, Batı Medyasının İslami Uyanışı Saptırmadaki Rolü başlıklı tebliğinde genç kadınların, tarih boyunca örneklik eden öncü Müslüman kadınların tecrübesiyle tanıştırılması gerektiğini anlattı. Batılı söylemlerin verdiği zarara değindi. Ama günümüzden de örneklikler olmak zorunda ve asrın idrakine İslam'ı söyletmenin keyfiyeti çok önemli.

İslami perspektifin Batı karşıtlığına odaklanması ve kendimizi öteki üzerinden var etmeye çalışmamız bana her zaman azaltan ve öz gerçekliğimizle karşılaşmamızı engelleyen bir tutum olarak göründüğünden, buraya sorunlarımızı konuşmaya geldik itirazını yükselten bazı kadınlara hak vermemem mümkün değildi.

Mali'den gelen bir tıp doktoru, ülkesinde İslam adına ortaya konan kimi pratiklerin kadını nasıl aşağıladığını ve toplumsal hayatta değersiz kıldığını anlattı mesela. Tacikistan'dan gelen Nuri Hanım da İslam toplumlarında kadının hangi süreçlerden geçilerek geri bırakıldığının analizini yapmaya çalıştı ki bu gerçekler Batı'yı şeytanlaştırarak işin içinden sıyrılmamızın mümkün olmadığını gösteriyor.

Londra'dan gelen eğitimci Hannah Smith, İslam'a katılan Avrupalıların hangi zor şartlarda yaşamlarını sürdürdüklerini, işyeri ve aile çevresinde nasıl dışlandıklarını, psikolojik desteğe ihtiyaç duyduklarını anlattı. Avrupa'da ailelerin bırakın inanç değerlerini çocuklarına aktarmak, kendilerini muhafaza etmelerinin bile ne kadar güç olduğunu ortada. Kanuni olarak bir ayrım olmasa da yaşam içinde bireylerin ayrımcı tutumları İslam'ı seçen Batılılara da tıpkı diğer Müslümanlara olduğu gibi ağır toplumsal bedeller ödetiyor.

İhtida eden Avrupalılardan biri olan İngiliz gazeteci Yvonne Rindley'le uzunca sohbet etme imkânı oldu. Sevgi yoksunluğu üretilen yapay korkular yüzünden Batı bölgede yüz binlerce insanı öldürmüştü. Batı'nın insan hakları söylemine inanmamak gerektiğini Müslüman halkların hukukunu korumak gibi bir dertlerinin hiçbir zaman olmadığını söylemesi şaşırtıcı değildi. Aslında şimdi sabırla emek vermek, geleceği kendimizden yola çıkarak fakat insanlığın ortak tecrübelerini de göz ardı etmeden inşa etmek zamanı. Yıkılanların yerine ne konulacağı hususu en can alıcı mesele.

Irak'tan gelen Bahar Abdurrahman'ın dediği gibi Müslüman kadının yeni yapılanma süreçlerine katkı vermesi hayati önem taşıyor. Artık yaşadığı dünyanın çaresiz seyircisi olarak evinin iç odasında hayatını sürdürmeye çalışması, tek bir alana hapsedilmeyi kabul etmesi mümkün değil. Fikirlerini öngörülerini hayata geçirebileceği geniş bir alana ihtiyacı var. Zalim dünya en başta kadınlara ve çocuklara hayatı zindan ediyor çünkü.