Murat Yetkin'in "MİT'te dönüşüm" başlığıyla yayımlanan (5 Ocak 2012) yazısı şöyle:
MİT'te dönüşüm
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) bugün Ankara Yenimahalle’deki karargâhının kapılarını kalabalık bir medya grubuna açıyor. Bu nadir bir durum; daha önce bu boyutta bir medya imkânı, teşkilatın 75’inci kuruluş yıldönümü münasebetiyle söz konusu olmuştu. (MİT’in kendi yazdığı tarihçe özeti aynı vesileyle 2002’de sınırlı sayıda bastırılıp dağıtılmıştı.)
Bugün de 85’inci yılını geride bırakması (kuruluşu 6 Ocak 1926) münasebetiyle yeni Müsteşar Hakan Fidan MİT’teki değişiklikleri ve projeleri anlatmak üzere medya ile buluşuyor.
Bu buluşma, Türkiye’nin olağanüstü gündeminin gölgesinde kalacağa benziyor; öyle ki bazı televizyon ve gazetelere bakılacak olursa adeta PKK ile görüşmelerin sızmasına ve Uludere’de 35 köylünün PKK militanları zannedilerek savaş uçaklarıyla vurulmasında istihbarat hatası olup olmadığı sorularına cevap vermek üzere düzenlediği izlenimine kapılmak mümkün.
Fidan’ın bu sorulara verecek bir cevap bulması gerekiyor herhalde ama bugünkü toplantının önemi Türkiye’nin milli istihbarat servisinin son dönemlerde içinden geçtiği dönüşümünde bir kilometre taşı olması bakımından güncel gelişmelerin dışına da taşıyor.
Uzun yıllar korgeneral rütbesinde bir generalin müsteşarlığı altında, kilit konumlarda askerlerin bulunduğu bir ‘soğuk savaş’ aygıtı olarak görülen MİT’teki ilk sivilleştirme girişimi aslında bundan 20 yıl önce başladı.
Başlatan, kurumun başına Büyükelçi Sönmez Köksal’ı atayan dönemin başbakanı Süleyman Demirel oldu. Demirel MİT’ten, MİT’teki asker kontrolünden çok çekmişti. Kendisine bağlı olması gereken MİT müsteşarları onu yaklaşan 1971 ve 1980 askeri darbelerine karşı uyarmamıştı.
Hatta 12 Mart 1971 darbesi öncesi Demirel kuşkularını açıkça dile getirdiği halde MİT’in efsanevi müsteşarı Fuat Doğu tarafından karanlıkta bırakılmıştı (Radikal, 19 Ağustos 2007); Doğu’nun bilgiyi gizleme çabasına asker kökenli cumhurbaşkanı Cevdet Sunay da ortak olmuştu.
Dolayısıyla Demirel’in önemsediği işlerinden birisi, son asker müsteşar Teoman Koman’dan sonra bir sivili MİT Müsteşarlığı’na getirmek oldu.
Atasagun dönemi
Demirel’in MİT’i sivilleştirme çabası, Türkiye’nin PKK ile savaşındaki en kanlı ve karanlık dönemi olan 90’ların ortasındaydı ve bugün de hâlâ sorgulanıyor; yılların kötü alışkanlıklarını değiştirmek, baştakiler ne isterse istesin kolay olmuyordu.Köksal’ın ardından MİT Müsteşarlığı’na 1998’de atanan ikinci sivil ve teşkilat içinden yetişmiş ilk şef Şenkal Atasagun, az önce de okuduğunuz gibi kapıları medyaya açıp tarihçe yayımlayarak kendi gizli servis ölçülerinde ilk şeffaflaşma adımını atan yönetici oldu. Atasagun döneminin bir başka önemi, ABD istihbaratı CIA ile işbirliği sonucu PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Yunanistan’ın Kenya Büyükelçiliği’nden çıktıktan sonra yakalanmasıydı.
Atasagun’un yerine 2005’te geçen Emre Taner de yine MİT içinden gelen tecrübeli bir istihbaratçıydı. O da Atasagun gibi 1960’ların ikinci yarısında öğrenci hareketleri tırmanırken öğrenciler içinden devşirilen personeldendi. Taner’in MİT’in 80’inci yılı münasebetiyle bir açıklama yaparak Türkiye’nin istihbarat yapı ve işlevinin, soğuk savaş sonrası değişen ulusal güvenlik ihtiyaçlarının gerektirdiği esneklik ve ön alma özelliklerine sahip olması gerektiğini söyledi. Taner’in MİT yapılanmasında başlattığı ilk köklü değişiklikler (Radikal, 1 Ocak 2009), AK Parti hükümetlerinin açılım politikalarıyla birlikte PKK temsilcileriyle 30 küsur yıldır akan kanın durdurulması amacıyla görüşmeler yapılmasında pay sahibi oldu. Bu girişim henüz sonuç vermese de önemli bir eşiğin aşılmasına neden oldu.
Dördüncü sivil
Taner’in yerini 2010’da alan Hakan Fidan ise dördüncü sivil ve bu kez üniversitede istihbarat çalışarak deyim yerindeyse kendisini yetiştirmiş bir bürokrattı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tuttuğu bir bürokrat olması (TİKA başkanlığı, Dışişleri danışmanlığı, Başbakanlık müsteşar yardımcılığı ve İran ile nükleer görüşmelerin yürütücüsü) nedeniyle muhalefet tarafından siyasi atama olmakla eleştirildi.
Fidan gelir gelmez yeni yapısal değişikliklere girişti. (Radikal, 8 Mart 2011) Ergenekon ve Balyoz gibi davaların yan etkilerinin de pay sahibi olmasıyla MİT, daha birkaç gün önce, 1 Ocak 2012 itibariyle Genelkurmay’ın kontrolünde bulunan Türkiye’nin en büyük elektronik dinleme tesisi olan Bayrak Garnizonu’nu devraldı. Personel politikasında çeşitliliğe giderek Dışişleri ve Emniyet’ten üst düzey takviyeler aldı.
Bunu başka değişiklikler izleyecek gibi. Örneğin MİT bundan bir 5 yıl sonra yine kapılarını medyaya açarsa karargâhı artık Yenimahalle’de olmayabilir (Radikal, 10 Mart 2011); MİT bir süredir kendisine şehir dışında (tercihan Bayrak Garnizonu gibi Ankara güneyinde Haymana Yolu civarında) daha geniş ve korunaklı bir yer arayışında.
Bu yazıda, Türkiye’nin istihbarat yapısındaki genel dönüşüm ve sorunlara giremedik, yalnızca MİT’teki dönüşümü ele alabildik; o da başka yazıya artık.