Taraf yazarı Murat Belge, Suriye’de Irak’ta olduğu gibi bir Kürt yönetimi ortaya çıkacağını ve bu bölgenin Irak’taki Kürt bölgesiyle birleşeceğini dile getirdi. Türkiye’nin daha en baştan Suriyeli Kürtlerin yanında net bir tavır alması gerektiğini ifade eden Belge, “Orada oturan, yaşayan Kürt nüfusu da Yeni Zelanda’ya falan göndermenin imkânı yok gibi görünüyor. O halde Irak’taki durumun bir benzeri de Suriye’de olacak, muhtemelen bu iki küçük Kürdistan da birleşecek. Irak Kürdistanı ile sorunumuz yok; yatırımımız çok. Suriye de bunu değiştirecek değil” ifadelerini kullandı.
Murat Belge’nin Taraf gazetesinde "Uzun vadeli ‘Kürt Politikası" başlığıyla yayımlanan (26 Temmuz 2015) yazısı şöyle:
Barış süreci “ikinci bir emre kadar” askıda! O “ikinci emir” nereden ve ne zaman gelir, bilinmez! Ortadoğu’da zaten her şey karman çorman.
Dünyada varolan en kalabalık Kürt nüfus Türkiye’de yaşıyor. Bu durum, Türkiye’nin devletinde, siyasi seçkinlerinde, bir büyük korku yaratıyor. Aşağı yukarı Osmanlı devletinden Türkiye Cumhuriyeti’nin çıktığı yıllarda başladı bu korku, hâlen de devam ediyor.
Benim öteden beri bu konuda düşündüğüm, Türkler’le Kürtler arasında böyle korku ilişkileri değil, uzun vadeli dostluk ve dayanışma ilişkileri kurulmasıydı. Ama bütün bu yıllar boyunca bu “eksantrik” bir düşünceden başka bir şey olamadı. Var ya, o “liberal aydın” filan dediğimiz acayip insan tipi… İşte onlara özgü, ciddiye almaya değmez bir şey. “Gerçekçi” değil!
Birinci Dünya Savaşı sonrasında dünyanın ve bu arada Ortadoğu’nun haritası yeniden çizilirken, çeşitli nedenlerle sesi en az çıkabilen ulus, yani Kürtler, kastî miyop dünya önderleri tarafından kolaylıkla unutuluverdiler. İyi de, bir şey varsa, siz onu unutsanız da, unutmasanız da, varolamaya devam edecek ve sonra, imkân bulduğunda varlığını hatırlatacaktır. Bütün bu gibi aşamalarda Türkler’in de onların yanında olmasını isterdim, çünkü Kürtler’in konumu bir haksızlık sonucu oluşmuştu ve bu haksızlığı gidermenin –tabii barışçı– yolları bulunmalıydı.
Ama 1926’da Şeyh Sait ayaklanması başlayınca, “öbür kamp”ın dediği doğrulanmış oldu. Onu izleyen irili ufaklı birçok isyan da Türk Milliyetçisi’nin zihninde yer alan o korkunun hiç sönmeden devam etmesine katkıda bulundu.
Atmışlarda o zamanın genç Kürt aydınları TİP’e geldiler, Çünkü davalarının haklılığını ancak sosyalist bir partiye anlatabilirler ve kabul ettirebilirlerdi. Doğu mitingleri yapıldı. “Halkların kardeşliği” dendi. Bunun denmesi de Milliyetçiler’i kızdırdı –ne demek “halklar”? Kaç tane var ki?
TİP Kürt demokratik haklarının savunulması için demokratik bir platformdu. 12 Mart geldi; TİP kapatıldı; hapishaneler doldu; doğudaki hapishaneler (ve gene, Mamak) o zaman da öbürlerinden daha zor yerlerdi.
12 Mart- 12 Eylül arasında Türkler ve Kürtler ayrı örgütlenmeye başladılar.
12 Eylül de bilinen marifetlerini ortaya koyduktan sonra “etkili” Kürt muhalefeti silâhlandı. Bugün de, bu şekilde açılmış son sayfanın önümüze serdiği veriler arasında yaşamaya devam ediyoruz.
Öncekileri saymasak dahi otuz yılı aşkın süredir bu silâhlı çatışma devam ediyor. Bunca yıl savaştan sonra, çok sayıda Kürt adı Türkiye olan bir ülkenin yurttaşı olduğunu sık sık aklına getirmiyor, ilgi de duymuyor. Ama her şeye rağmen, iki halk arasında kör bir nefret oluşmadı, halklar birbiriyle çatışmadı. Demek merkezkaç mekanizmaların karşıtı eğilimler de hâlâ etkili.
Bu arada bir de “Barış Süreci” belirdi, birkaç gülücük yaptı, sonra gene kayboldu. Bence büsbütün kaybolmadı ama bir zaman onu pek göremeyeceğiz ortalarda.
Bu “Barış Süreci” Kürt- Türk Kardeşliği üstüne birtakım konuşmalar yaptığımız, ama sahiden kardeşlik konusunda adım atmadığımız bir dönem oldu.
Anadilde eğitim. En belirgin Kürt talebi. Tayyip Erdoğan “Onu unutun” dedi. “Hepimiz Müslüman’ız. Ana dili unut.” Tayyip Erdoğan bu “Hepimiz Müslüman’ız” formülü dışında pek bir kardeşlik belirtisi göstermeden giderken Suriye patladı, IŞİD falan derken, “hepimiz Müslüman’ız; bazılarımız daha Müslüman’ız” vaziyeti çıktı ortaya. “Kobane düştü düşüyor.” Düşüren de IŞİD! Ardından, “PYD’nin orada kuracağı düzen, IŞİD’in yapacağından daha tehlikelidir” yargısı geldi. Şimdi Tayyip Erdoğan’ın cephesi bunun tastamam böyle olduğuna dair her gün iman tazeliyor.
Oysa Türkiye elbette Suriyeli Kürtler’in yanında net bir tavır almalıydı. Suriye’nin bundan böyle eski Suriye olmasına imkân yok. Orada oturan, yaşayan Kürt nüfusu da Yeni Zelanda’ya falan göndermenin imkânı yok gibi görünüyor. O halde Irak’taki durumun bir benzeri de Suriye’de olacak, muhtemelen bu iki küçük Kürdistan da birleşecek. Irak Kürdistanı ile sorunumuz yok; yatırımımız çok. Suriye de bunu değiştirecek değil.