Yaşam

"Mozart dinleyin, kağıtları klozete atmayın"

"Bu işi utanmadan yapmak lazım"

14 Mayıs 2017 21:47

İstanbul Beşiktaş ilçesinde yer alan Büyük Beşiktaş Çarşısı'nın tuvalet işletmecisi Selçuk Demir, “Kadınlar daha ilgili, daha çok soruyorlar ‘çalan müzik ne’ diye. Bazen müzisyenler de geliyor, ‘süper, şahane’ diyorlar bu durum için. Eskiden tanıdığım müzisyenler albümlerini imzalayıp bırakıyorlar. Nerede mutluysam oradayım" dedi. 

Adem Erkoçak'ın Gazeteduvar'da "Mozart dinleyin, kağıtları klozete atmayın!" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Beşiktaş merkezdeki Büyük Beşiktaş Çarşısı’nın tuvaleti ise bu genellemeye uymuyor. Girince çıkmak istemeyeceğiniz, daha doğrusu, hemen çıkmak istemeyeeğiniz bir tuvalet burası. Temiz ve ferah olmasının yanında en ilgi çekici özelliği ise tuvaleti işleten Selçuk Demir’in burada gün boyu klasik müzik, caz, film müzikleri yayınlaması. Söyleşi için gittiğimde çalan Chopin, ortamı lüks bir otelin lobisine çevirmeye yetiyordu. Aksırık, tıksırık ve insana ait çeşitli sesler yerine müziğin akışını dinlemek insana iyi geliyordu.

Selçuk Demir turizm otelcilik okuyup sonrasında garsonluk yapmış. “Caz kulüplerinde çok çalıştım,” diye başlıyor söze “Kerem Görsev’in kulübünde filan. O müzikler kulağıma orada işledi, âşina oldum. 12 sene çalıştım. Artık o piyanonun, davulun, kontrbasın, trompetin seslerine alışıyorsun. Bir yandan çalışıp, bir yandan da müzikleri dinliyorsun. O işlerden ayrıldığımda bir kafe açmayı düşünüyordum. Öğrendiğim bu müzikleri de açacağım bu mekânda çalacaktım.”

Müziğe yatkınlığının bir başka nedeni de annesinin ona doğumundan itibaren klasik müzik dinletmesi. “Bende alkol, sigara yok. Şu müziklerle kafayı buluyorum. Evde de klasik müzik dinleyerek uyuyorum,” diyor Selçuk Demir ve “Biz 5 kardeşiz; dördü sigara içer, ben içmem. Farklı bir yoldan gidiyordum hep. Sakin, dinlendirici şeylerden hoşlanırdım. Dama, satranç oynamayı severdim. Bir ara piyanoya, gitara sardım. 14-15 yaşlarımda. Ud denedim, çelloya heves ettim. Maymun iştahlılık da var,” diye devam ediyor.

Selçuk Demir’in 12 binden fazla müzik eseri barındıran bir arşivi var. “Kadınlar daha ilgili, daha çok soruyorlar ‘çalan müzik ne’ diye. Bazen müzisyenler de geliyor, ‘süper, şahane’ diyorlar bu durum için. Eskiden tanıdığım müzisyenler albümlerini imzalayıp bırakıyorlar,” diyen Demir şöyle devam ediyor: “Nerede mutluysam oradayım. Şu bölge bana ait. Kapalı alan burası, F tipi. Ama 4 buçuk senedir burada yaşadıysam mutluyum demek ki. Burada televizyonum var, DVD’im var. Sabah kimse olmuyor, kitabımı okuyorum.”

Selçuk Demir garsonluktan yorulup da işi bıraktığında tuvalet işletmeyi düşünmüyormuş. “Yaş oldu 41, dedim kendi işimi yapayım. Bu olay tesadüf oldu, sürpriz oldu. The Marmara’da çalışırken kafamda kuruyordum, bir yerim olsun, ne olduğu önemli değil ama iyi hizmet versin. Bir yer açtık, hela işte, diye düşünmeyeceksin. Bu çok önemli. Bu bir hizmet. Bir şeyler yiyip içiyorsun. İlla ki ihtiyacın oluyor. Dışarıdaysan temiz bir yer arıyorsun. Tuvalet olarak standartları yüksek. Temiz, düzgün işlet ki, rızkın daha fazla gelsin. Bu işi utanmadan yapmak lazım. Bu işten ekmek kazanıyorsan kimse bir şey diyemez. Bu işi yapanlar güzel bir hizmet veriyor,” diye anlatıyor.

“Şöyle bir yere, şaka gibi ama, 2000 lira su parası geliyor. Bu niye biliyor musun? Temizlik. Zaten gelen herkes şaşırıyor bu temizliğe,” diyen Demir “Çok fazla kazanmıyorum ama yetiyor. Millet kepçeyle alıyor, ben çay kaşığıyla topluyorum. Her malzeme, bir önceki aldığım fiyata göre zamlanmış oluyor. Ama ücrete zam yapmıyorum. Kaliteyi de düşürmüyorum. Niye düşürmüyorum, çünkü düzgün bir şey olsun,” diye devam ediyor.

Her şeye rağmen herkesi memnun etmek zormuş tabii. “Bu iş de bile olsa çoğu insanı memnun edemezsin. Diyelim, o gün 300 kişi geldi. Bunların içinden 10 tanesi kötü bırakınca yaptığın her şeyi götürüyor. Kadın, erkek fark etmez, illa bulduğu gibi bırakmayan birileri oluyor. İçeriye İngilize, Fransızca, Türkçe, Arapça uyarı yazıları koydum. Bunları söküp tuvalete atanlar var. Tıkanan kanalı açtırmak için 1500 lira veriyoruz. Ama yılmadan yenisini koyuyoruz,” diye anlatıyor.

Tek sorun ortalığı dağıtan ya da pis bırakanlar değil. Şaka olsun diye içerden kapıyı kilitleyip yukarı tırmanıp kapının üzerinden çıkan da olmuş, içerdeyken kapı sürgüsünü panikle açamayıp, kapıyı söküp dışarıya çıkan da. “Maç günleri de çok yoğun oluyor, “ diyor Selçuk Demir “1000 kişi tuvalete giriyor. Kimisi beş kez giriyor. Diyorum ‘bu seferlik benden olsun’, akşama kadar bir sürü para harcayan o insan bir liralık tuvalet ücretinden feragat edince nasıl mutlu oluyor görmelisin. Çarşı esnafına da indirimli, 50 kuruş.”

İşe bisikletle gidip gelen Selçuk Demir diyor ki, “Dünya malı dünyada kalıyor. Hepimiz öleceğiz, gideceğiz. Zenginler mutlu değil. Parası gidecek diye, düşecek diye korkarlar. Hırs yaparlar. Hep fazlasını istemekten önünü göremezler. Bunun sonu yok. Hastalık yapar. ‘Batacağım, iflas deceğim, o yüzden biriksin’ diye düşünürler. Zenginlik psikolojik bir hastalıktır. Rahat gezemezler, kafalarında hep iş vardır.”

Kendi gelecek planı ise şu Selçuk Demir’in: “10 sene sonra emekli oluyorum. Her şeyi bırakıp gideceğim. Olduğu kadar. Gittiğim yerde kafa dinleyeceğim. Bahçeyle uğraşıp, kuş seslerini dinleyeceğim. İstanbul insanı çok yoruyor.” Umuni tuvalette bile huzuru bulmayı başarmış Selçuk Demir’in, gelecekte bunu yapabileceğinden hiç şüphem yok…