Kredi derecelendirme kuruluşu Moody's Ülke Risk Birimi Kıdemli Başkan Yardımcısı Kristin Lindow, "IMF programı olmadığı takdirde Türkiye'nin de 1-2 yıl içinde resesyonla karşı karşıya kalacağını" bildirdi.
Kristin Lindow, "Moody's İkinci Yıllık Türkiye Kredi Riski Konferansı"nda yaptığı konuşmada, ekonomide önemli büyüme döneminin artık sona erdiğini ve bu yıl için Türkiye'de yüzde 3'lük bir büyüme beklediklerini söyledi.
Lindow, Türkiye'nin, IMF programına başlaması durumunda pozitif bir seyir gerçekleşeceğini belirterek, "IMF programı olmadığı takdirde Türkiye de 1-2 yıl içinde resesyonla karşı karşıya kalacaktır" dedi.
Türkiye'nin yeterli döviz rezervi gibi olumlu özelliklere sahip olmasına rağmen sorunun daha çok güven meselesinden kaynaklanacağını ifade eden Lindow, analizlere bakıldığında, son haftalarda ciddi finansman ihtiyacı olduğunun görüldüğünü belirtti. Lindow, 120-130 milyar dolarlık ihtiyacın söz konusu olduğunu, IMF ve Dünya Bankasının kısa sürede oyuna katılması gerektiğini kaydetti.
Gelişmiş ülkelerin kredi derecelendirmeleri ve devlet bilançolarıyla krizi önlemeye çalıştıklarını, bu süreçte kendi kredi itibarlarını kaybetmeye başladıklarını dile getiren Lindow, küçük ve liberal devletten büyük ve hakim devlete doğru bir dönüşüm yaşandığını kaydetti.
"Çok proaktif bir çağa girdik. Hükümetler ekonomide giderek daha faal rol almaya başladı" diyen Lindow, Moody's olarak bu süreci diğer derecelendirme kuruluşlarından daha ılımlı değerlendirdiklerini ifade etti.
Lindow, bazı 3A'lı reytinge sahip ülkelerin kredi notlarının neden düşürülmediği konusuna da değinerek, "Bu ülkelerin diğer ülkelere göre ciddi bir kayıp yaşayıp yaşamadıklarına bakıyoruz. Değişiklik yapmadan önce enine boyuna düşünüyoruz. Bu dönemde kredi notlarını tekrar gözden geçirme yoluna gitmiyoruz. Krizin tam ortasında bunu yapmamızın iyi olmadığını düşünüyoruz. Nasıl işler iyi giderken yüksekten uçanlara yüksek notlar vermediysek, kriz döneminde de az miktarda etkilenenlerin notunu düşürmüyoruz" diye konuştu.
Kristin Lindow, 2001 yılında da Türkiye'nin notunu düşürmeyen tek derecelendirme kuruluşu olduklarını, o dönemde başlatılan reformların etkilerini gördüklerini belirterek, krizde not düşürmenin kolay olduğunu, ancak bunu uygun bir strateji olarak görmediklerini söyledi.
Mali krizin gerçek bir krize dönüştüğünü, gelişmekte olan ülkelerin bu krize daha geç girdiklerini ifade eden Lindow, içine girilen dönemde ödemeler dengesi riskinin tekrar arttığını kaydetti.
Lindow, bu riskin uzun süredir önemli görülmediğini, cari açık sorunu olsa bile birçok ülkede bunu finanse edecek kaynakların bulunduğunu bildirdi.
TÜRKİYE-IMF
Türkiye, Güney Afrika ve Doğu Avrupa ülkelerinin bu krizden, büyük bir sermayeye ihtiyaç duyarken sermayenin azalması nedeniyle etkilendiklerini dile getiren Lindow, halihazırda çok az sayıda borçlusu bulunan IMF'nin krizden çıkmak için pek çok ülkeye yardım edeceğini söyledi. Bu anlamda yeni olanaklar da oluştuğunu, ancak bu olanakların sadece politik açıdan en basiretli ülkelere sağlandığını kaydeden Lindow, "Çok az ülke bu olanaklardan faydalanacaktır. Türkiye'nin bunlardan biri olacağını sanmıyorum. Türkiye, IMF programına girerse bunun çok daha geleneksel bir program olacağını düşünüyorum" dedi.
Türkiye'de enflasyonun seyrine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Lindow, talep dengesinin burada önemli rol oynayacağını belirterek, yavaşlayan yurt içi talep sayesinde enflasyon baskısının azalabileceğini ve enflasyonun hedef aralıkta gerçekleşebileceğini kaydetti.
Hükümetin büyümenin devam ettirilebilirliği konusunda kuşkulu olduğunu ve orta vadede tahmin edilenden daha zor olacağını düşündüğünü söyleyen Lindow, Hükümetin mali politikaların gevşemesini önlemesi gerektiğine işaret etti.
Lindow, Türkiye'de borç yapısının hala çok kırılgan olduğunu ve ödeme dengesinde zorluklar yaşandığını belirterek, vadelerde uzama yaşansa da borçların hala görece kısa vadeli olduğunu söyledi.
Kristin Lindow, "Hükümet öngörülebilir bir borç ödeme zorluğunu atlatmak zorunda" diyerek, hem devletin hem de özel sektörün hala ciddi bir döviz riskiyle karşı karşıya olduğunu ifade etti.
Büyüme yavaşladığında enerji, petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüşlerle son yıllarda yüzde 6 düzeyinde bulunan cari açığın yüzde 5'in altına geleceğinin öngörülebileceğini anlatan Lindow, "Talep daralırsa bu önümüzdeki yıl yüzde 4'ün altına da düşebilir" dedi.
"Türkiye’nin borcu çok ama kırılganlık az"
Türkiye'nin dış borcunda Ağustos ayından itibaren bir artış gözlendiğine dikkati çeken Lindow, şöyle konuştu:
"Bir kriz olduğunda çok olumsuz söylemler oluyor. Türkiye'nin 2001'den sonra güçlü bir ekonomisi var. Çok borcu var ama kırılganlık daha az. Bunun nedeni risklere rağmen hala döviz esnekliği sağlayabiliyor olması" şeklinde konuştu.
Türkiye'de bankaların sermaye yapısının güçlü olduğunu, petrol fiyatlarının düşüşe geçtiğini ve mali politikaların daha sıkılaştırılabileceğini düşündüğünü dile getiren Lindow, Türkiye'nin dış kırılganlıklarına, eskisine göre çok daha farklı bir gözle baktıklarını ifade etti.
Lindow, "Türkiye için hala sorun olan konu, borç yapısıdır. Bu iyileşti ve daha da iyileşecek. Yukarı gidiş eğilimi diğer ülkelerden çok daha fazla. Orta ve uzun vadede iyileşme mutlaka bekliyoruz. Ama Türkiye'nin kriz konusundaki zafiyetiyle ilgili çok fazla spekülasyon var. Biz bunun böyle olmayacağı görüşündeyiz" diye konuştu.
Türkiye'nin derecesinin artırılmasının mümkün olabileceğini belirten Lindow, "Ama önemli olan Türkiye'nin bu kısa vadeli krizi atlatması ve bunu yaparken de doğru kararlar alması" dedi.