Dünyanın önde gelen kredi derecelendirme kuruluşlarından Moody's'in geçen hafta 10 Türk bankasını izlemeye aldığını duyurmasının, bu hafta da "siyasi çalkantıların Türkiye'nin kırılganlığını artırdığını" açıklamasının ardından Fitch de Türk şirketlerinin durumu için uyarı yaptı.Fitch "Türk şirketleri en kırılgan durumda" görüşünü savundu. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise bu görüşe karşı çıkarak, "Genel anlamda ben döviz borcu olan şirketlerin döviz geliri olduğu kanısındayım ve Türkiye ’nin ekonomisi dışarıdan göründüğü kadar kırılgan değil” dedi.
Nisan ayındaki gözden geçirmeler öncesi gelen açıklamaların seçim arifesine rast geldi. Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, gelişen piyasalarda Türk şirketlerine yönelik riskin yüksek olduğunu bildirdi. Fitch, "yavaş büyüme, yükselen faiz ve zayıf TL'yi" risk faktörü olarak sıraladı.
Gelirler TL, borçlar dolarla
Stres testleri sonucunda Türkiye'deki şirketlerin gelişmekte olan Avrupa, Ortadoğu ve Afrika ülkelerindeki şirketler arasında risklere en yoğun maruz kalan şirketler arasında olduğunu kaydeden Fitch raporunda, Türkiye'deki birçok şirketin TL gelirlerine karşılık dolarla borçlandığı belirtti. Raporda ayrıca, ekonomideki yavaşlama ve kurdaki yükselişe paralel olarak şirketlerin borcunun sermayeye olan oranının bir buçuk kat artabileceğine de işaret edildi.
Konuya ilişkin açıklama yapan Mehmet Şimşek, “Devletin net döviz fazlası var, bankacılık sektörünün net bazda döviz açığı bulunmuyor, hanehalkının yaklaşık yüzde 190 milyar doların üzerinde döviz fazlası var. Şimdi reel kesimin finans dışı reel sektör firmalarının toplamda 174 milyar dolarlık döviz pozisyon açığı var. Bu döviz açık pozisyonunu sadece 18 milyar doları kısa vadeli. Genel anlamda ben döviz borcu olan şirketlerin döviz geliri olduğu kanısındayım ve Türkiye’nin ekonomisi dışarıdan göründüğü kadar kırılgan değil” dedi.
Şeçimlerde % 40 belirsizliği kaldırır
Bakan Şimşek Reuters’e yaptığı açıklamada bu hafta Pazar günü yapılacak yerel seçimlerde partisine yüzde 40’ın üzerinde bir destek çıkması halinde bu yılki cumhurbaşkanlığı seçimine dair belirsizliklerin sınırlı kalacağını ancak seçim sonrası siyasi belirsizlik algısı azalsa da bu yılki yüzde 4’lük büyüme tahminine yönelik risklerin aşağı yönlü olduğunu söyledi. Şimşek şöyle devam etti: “Dolayısıyla büyüme üzerindeki risk o zaman esas itibariyle parasal sıkılaştırma kaynaklı olur. Parasal sıkılaştırmada da her ne kadar nominal faizler yükseldiyse de aslında reel faizler daha düşük. Bu noktada önemli olan güvendir. Geçmiş dönemde Türkiye’de reel faizler yüksek olmasına rağmen büyümeyi yakalamış. Bunu güven, istikrar ve olumlu beklentilerle açıklarsınız. O nedenle ben 30 Mart’ı önemsiyorum. Seçim siyasi belirsizliği ortadan kaldırırsa büyümeye aşağı yönlü riskleri tamamen para politikası ve makro ihtiyati tedbir kaynaklı yavaşlatmanın bir sonucu olarak görürüm, ilk çeyrek hariç. Seçimlerde istikrara yönelik tehdit algısı çıkarsa büyümeye yönelik aşağı yönlü riskler artar ve revizyon yapılabilir.” Büyüme açısından kamu yatırımlarının milli gelire katkısının son derece sınırlı olduğunu ama gerekmesi halinde maliye politikasının bazı enstrümanlarını kullanacaklarını söyleyen Şimşek, “Ekonomiye destek vermek zorunda kalırsak, maliye politikasında manevra alanımız var. Onu da akıllı şekilde kullanırız, ama şu anda böyle bir ihtiyaç olduğu kanısında değilim” dedi.
Ciddi itibar kaybettik
Son dönemde Türkiye’nin itibarını zedeleyen gelişmeler olduğunu kaydeden Şimşek, “Bu dışarıda kısmen etkili oldu; Türkiye’nin itibarını olumsuz etkiliyor. Türkiye son 8-9 aydır bu süreçleri yaşadı ve algı mühendisliği sonucunda dışarıda ciddi bir itibar kaybıyla karşı karşıya kaldı. O nedenle bu seçimlerden siyasi istikrarın tehdit altında olmadığı şeklinde bir sonuç çıkması ve bunun ardından Türkiye’nin son gelişmeleri reform için bir fırsata dönüştürmesi gerekiyor” diye konuştu.
Şimşek kademe kademe devreye aldıkların iç tüketimi azaltmaya yönelik adımların sonuçlarını almaya başladıklarını belirterek, “Makro ihtiyati tedbirler, para politikası ve tedbirler çalışıyor mu açısından, en önemli gösterge 13 haftalık hareketli ortalama kredi artış hızı yüzde 15’e indi” dedi.
Moody’s: Siyasi çalkantılar kırılganlığı arttırıyor
Moody’s gelişmekte olan ülkeler raporunda, gelişen piyasa paralarındaki aşağı yönlü baskı ve finansal piyasalarda son dönemde artan kırılganlığın, gelişmekte olan piyasalardaki kredilerin, belirsizlik dönemindeki olası kırılganlığını ortaya çıkardığını söyledi.
Moody's, dış dengeler, dış fonlamaya bağımlılık ve zayıf politikalara sahip ülkelerin, beklentiler ve sermaye akışındaki değişiklikler ve piyasanın düzensiz tepkilere kırılgan olmaya devam edeceğinin altını çizdi.
Özellikle son 9 ayda gelişen piyasalardaki volatilitenin büyük oranda Fed'in parasal genişleme programından çıkış beklentileri ve tahvil alımlarında azaltıma başlamasından kaynaklandığını belirten Moody's, ancak başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ülkelerdeki büyüme endişeslerinin de bu kırılganlığı artırdığına dikkat çekti.
Ülkeleri bu kırılganlık hususunda teker teker değerlendiren Moody's, Türkiye'de siyasi çalkantılar ve piyasadaki yüksek volatilitenin dış kırılganlığı artırdığını söyledi.