Muhammed Mursi, Mısır'da uzun bir süreden sonra, ilk defa demokratik seçimlerle gelen devlet başkanı olmuştu. 2012 Kasımında anayasaya getirilen ilâvelerle, kendisine özel yetkiler sağladı ve kuvvetler ayrılığı ilkesini büyük ölçüde aştığı kaydedildi. Bu gelişmelere uluslararası kamuoyundan büyük tepki geldi. Anayasa Mahkemesini'nin bir takım yetkilerini elinden aldı ve - karşıt grubun belirttiğine göre- bu temel üzerinde Mısır'ı İslamlaştırmaya çalıştı. Ülkedeki kültür çevreleri, göreve yeni atanan Başsavcı Talat Abdullah'ın kendilerini yoğun takîbâta aldığını ve çeşitli zorluklar çıkarttığından şikâyetçiydi.
Alman Dış Politika Derneği üyesi, siyaset bilimci Christian Achrainer, Alman Deutsche Welle gazetesine verdiği söyleşide Mursi yönetimini şöyle analiz etti:
“Mursi ve Müslüman Kardeşler örgütü muhalefet çevrelerine sürekli bir takım şeyler teklif ettiler, diyalog ve işbirliği çağrısında bulundular ama bunlar çoğu kez son derece isteksizce yapılmış, ciddiye alınmayacak tekliflerdi. Farklı görüşleri politikalarına entegre etme yoluna gitmediler. Özet olarak şu söylenebilir: Müslüman Kardeşler demokrasinin çoğunluğun diktası olmadığını tam olarak kavrayamadı. Elbette ki Mursi demokratik yoldan seçilmişti. Ancak demokrasi birkaç yılda bir seçim yapmanın ötesinde anlam taşır. Yapılması gereken şey, tüm görüşlerin dikkate alınması ve tüm vatandaşların hoşnut edilmesiydi. Bu ise hiçbir şekilde yapılmadı.”
Radikal İslam hızla tırmanabilir
Askerlerin idareye el koymasının gelecekte ülkeye nasıl etkide bulunacağını kimse şimdiden kestiremiyor. İngiltere Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Chatham House’dan Maha Azzam, askerlerin İslamcılara “Siz demokratik kurallara uydunuz ama iktidarda kalmanıza buna rağmen izin vermiyoruz” şeklinde bir mesaj gönderdiklerini belirterek, şu uyarılarda bulunuyor:
“Bu mesaj sonuçları itibarıyla çok tehlikeli. Zira bu gibi şeyleri Cezayir’de ya da başka yerlerde de yaşadık. Gerçek olan şey, tüm bir bölgede İslamcı partilerin ve bunların çok sayıda yandaşının bulunmasıdır ve bunlar özgür ve adil seçimlerle iktidara gelmişlerdir. Şimdi bunların, karşıtlarının kendilerine faaliyet alanı bırakmayacaklarını ve yandaşlarının da hâlâ yoğun bir biçimde destek verdiklerini gördüklerinde, radikalleşme ve demokratikleşme sürecini toplu olarak reddetme eğilimi göstereceklerinden endişe edilmelidir.”
Yapılan hamle Mısır'da gerginlikleri arttırabilir
Alman Dış Politika Derneği’nden Christian Achrainer de bu görüşü destekliyor:
“Askerlerin idareye el koyarken kullandıkları gerekçe, ülkenin bölünmesini yumuşatmaya çalışmaktı. En azından retorik olarak bu gerekçeyi öne sürdüler. Ancak bana göre askerlerin bu girişiminin hiçbir biçimde bölünmeyi yumuşatacak bir yanı yok. Şimdi belki Mursi’nin karşıtlarının arzu ettiği gibi hareket edilmiş oldu. Ancak ülkede hangi tarafın çoğunluk, hangisinin azınlık olduğunu kestirmek çok güç. Aslında her iki tarafın da çok güçlü birer azınlık olduğu söylenebilir. Şimdi belki bir taraf hoşnut edildi, ama buna karşılık diğer taraf aşırı bir biçimde ayağa kaldırılmış oldu. Bence askerlerin bu adımı durumu daha da zorlaştıracak ve gerginliklerin daha da artmasına meydan verecektir.”
"Mursi'ye tahammül edilseydi bilanço bu kadar ağır olmayacaktı"
Şu sıralarda zihinleri başka bir soru daha meşgul ediyor. Acaba Mısır’da geçici hükümet başkanını atayan askerler, önümüzdeki haftalarda ve aylarda ulusal çıkarların mı, yoksa kendi çıkarlarının mı idarecisi olarak işlev görecekler? Londra'da yayımlanan günlük Arap gazetesi “El Hayat”, Mısır’da ordunun rolüne ilişkin bir yorumunda, askerlerin her zaman demokratik davranmadığının, tam tersine, daha önceki hükümetlerin özgürlükleri baskı altına almasını desteklediğinin, muhalifleri hapse atanlara arka çıktığının altını çiziyor. “El Hayat” Mursi’ye karşı yapılan darbeden bu nedenlerle dikkatli bir bilânço çıkartıyor ve “Muhammed Mursi’ye üç yıl daha iş başında tahammül edilseydi, bunun getireceği yük, askerlerin şimdi yeniden siyasete soyunmasından çok daha az olurdu” diyor.