Yaşam

Mısır püskülüne bağlı hayatlar!

Taksim, Çaylak Sokak'ta her gün, gece yarısından sabahın ilk ışığına kadar hummalı bir hazırlık var.

05 Eylül 2011 03:00

T24 - Taksim, Çaylak Sokak'ta her gün, gece yarısından sabahın ilk ışığına kadar hummalı bir hazırlık var. Nedeni, gün içinde İstiklal Caddesi'nde satışa çıkacak mısır ve kestaneler. 'Aile boyu' bu işte mısırları ayıklayıp haşlamak, kestaneleri tek tek kesmek var.

Aslan ailesinin 14 yaşındaki üyesi Furkan mısır kazanının son kontrollerini yapıyor. Kenarda oturan kuzeniyse yardımcısı.

Radikal gazetesinin haberine göre, Taksim’in Tarlabaşı’yla ayrıldığı sokaklardan birine, Çaylak Sokak’a yolunuz düşerse, bütün mahalleyi saran kokuya aldanıp burada yaşayanların mısır ve kestaneyi çok sevdiğini düşünebilirsiniz. Oysa bütün yol boyunca yanınızı yörenizi saran kokunun nedeni, sokağın İstiklal Caddesi boyunca 1 TL’ye satılan mısır ve kestane tezgâhlarının merkezi olması. Kırmızı arabalarda, özel kıyafetlerle yıllardır bu işi yapan satıcıların, satış öncesi hazırlığı burada başlıyor, satış sonrası geldikleri yer de yine burası oluyor. Mevsimine göre mısır, mevsimine göre kestane hazırlığı var sokakta. Sonbahara girdiğimiz şu günlerde hem kestane çıktığından hem de mısır henüz bitmediğinden işler çok daha yoğun. 

Mısır püskülüne bağlı hayatlar

Hareket bitmiyor!


Beyoğlu’nun eski yerleşimlerinden biri olan ve kentsel değişime direnen sokaklardan biri Çaylak Sokak. Hiçbir evin ilk sahibi olmadığı gibi, birçok ev de sahipsiz. Yüzyıl başında yapılan cumbalı evlerin eskiden bahçeye açılan avluları, artık metruk. Yeni yeni türeyen hosteller, sokakların bezgin sakinlerine telaşlı turistleri katıyor. Kâğıt toplayıcılarıyla kestane ve mısır satıcılarının depolarına mesken olan sokakta hareket, günün ilk saatlerinden itibaren başlayıp gecenin geç saatlerine kadar sürüyor. Hatta sürüyor demek de yeterli değil, burada hareket bitmiyor!
Eskilikten, kimsesizlikten unutulmuş evlerin önüne sabahın ilk saatlerinde tüpler yığılıyor. Bunlar birazdan İstiklal Caddesi’nde satışa çıkacak arabaların altına aceleyle yerleştirirken, çocuklar boylarınca kovalarla ayıklanmış, haşlanmış mısırları getiriyor. Satıcılar bunları arabalarına yerleştirip koyuluyorlar yola. Kimi caddeye yeni çıkıyor, kimi caddede işini bitirip geri dönmüş oluyor.



Kestane çizmek kadın işi



Mısırcılık da, kestanecilik de aile boyu bir iş. Herkesin bu işte ayrı bir rolü var. Kimi mısırı yeşil kabuğundan ve püskülünden ayıklıyor, kimi çok büyük olanlarını kırıp iki parça haline getiriyor, kimi haşlıyor. Mısır ayıklamak öyle kolay iş değil, mesai gece yarısından başlayıp sabaha kadar sürüyor. Bu işin başına zaten bir seferde beş-altı kişi birden oturuyor.
Mısıra göre daha zahmetsiz gibi görünen kestane, yere bakan yürek yakan cinsten. Ufacık kestaneleri pişerken patlamasın diye çizmek, çizerken elinden kaydırıp parmağını kesmek işten bile değil. Bunun için küçük çocukların eline bıçak verilmiyor, bu iş onlara emanet edilmiyor. Bu bir yerde ‘kadın işi’.
Her gün çuvallarla kapı önlerine yığılan mısırlardan geriye gece sonunda boş çuvallar kalıyor. Sokakta günde hazırlanan mısır miktarı derseniz... Depo başına 20 çuvaldan düşünülürse yaklaşık 80 torba mısır her gün burada işlenip satışa hazırlanıyor.



Mısırı ağzına koymuyor



Kestaneyi Erzincan’daki köyünden “Soba üstü lüks kış yiyeceği” olarak hatırlayan İlyas Alyüz, yıllar sonra bu işe girince kendi deyimiyle ‘buz gibi’ soğumuş. Eli yüzü köz kestane isi olmuş Alyüz, böyle fotoğrafının çekilmesini istemese de, konuşmaktan geri durmuyor. Önce babası İstanbul’a gelen Alyüz, 12 yaşında geldiği bu şehirde kısa süreli olarak başka işlerde çalışmış. Bunlar arasında kaportacılıkla emlakçıda yer göstericilik de var. Sonrasında ağabeyi Hızır, belediyeden tezgâh alınca ona yardım için bu işe devam etmiş. “Pis, uğraştırıcı bir iş ama kendi işimiz. Üstelik başkasının derdiyle uğraşmıyorsun; bütün yaptığın kestane çizmek, mısır ayıklamak” diye anlatıyor yaptığını. Köyünden bir kadınla evlenmiş, şimdi karısı da onlara ‘haşlama’ işinde yardımcı.


Karısı Fatma, haşlamanın da kendince bir yolu olduğunu söylüyor: “Dişinize sert gelecek kadar haşlarsan mısır caddeye gidene kadar iyice yumuşar, dağılır. Biz önden şöyle bir öldürüyoruz, asıl haşlanma caddede süreni.” Bu işin asıl ‘pis’ tarafının hazırlık değil, satış süreci olduğunu söylüyor İlyas Alyüz: “Ben caddeye çıkmam, insan orada hırlısıyla hırsızıyla katil olur.” Bir kez ağabeyi dönüş yolunda gaspa uğraşmış, sesine yetişmişler.


Bu işi yürüten bir başka aile Aslan’lar. Altı yıldır hep beraber çalışan aileden Ahmet Aslan, daha önce de seyyar satıcılık yaptığını, daha sonra belediyeye başvurarak bu tezgahlardan birini kiralayıp mısırcılığa başladıklarını söylüyor. Gecenin geç saatlerine kalmayı sevmeyen Ahmet, o yüzden mesaiye ailece sabah 05.00’de başladıklarını söylüyor. İki çocuğu olan Ahmet Aslan’ın 14 yaşındaki oğluyla 11 yaşındaki kızı da bu işe katkıda bulunuyor.
Mısır ayıklamaktan bıktığını söyleyen karısı Nurgül ise bu işi bırakıp evlere temizliğe gitmek istediğini anlatıyor.


Şikayetlerini şöyle özetliyor: “Ellerim sabahtan akşama mısır ayıklamaktan sararıyor, suya girip çıkmaktan çatlıyor, tırnaklarımız kabuk soyarken hep etinden ayrılıyor.”



‘Dönüşüm’ sıkıntısı


Yine de yakın zamanda bu işi bırakmayacaklarını söyleyen Aslan ailesi için, zor bela sahip oldukları tezgâh önemli. Burada yalnızca kendi tezgâhları için üretim yapmıyorlar, yine akrabaları olan beş başka tezgâha da mal yetiştiriyorlar. Mısırlar sanılanın aksine Karadeniz’den değil, Marmara’dan geliyor. Erzincanlı Aslan ailesinin bu işe başlamadan önce mısır, mutfaklarına yemek olarak girmemiş hiç.


Mısırcıların son sıkıntısı semtin yeni sakinleri. Yavaş yavaş el değiştiren mahallede bu küçük atölyeler de ‘fazlalık’ haline gelmeye başlamış. “Biz buradan kolay kolay ayrılmayız” deseler de, Dolapdere’de yeni depolar aramaya başladıklarını söylüyorlar laf arasında… Gitmek ve yollarını uzatmak istemiyorlar ama artan kiralar düşündürmeye başlamış. Konuyu özetleyen son sözü İlyas Alyüz söylüyor: “Biz köyümüzden de çıkmazdık, mecbur kaldık; buradan da çıkmayız mecbur kalmazsak…”