Ceren Gürseler
Mısır’da gündem 30 Haziran’a kilitlenmiş bulunmakta. Müslüman Kardeşler (MK) kökenli Devlet Başkanı Muhammed Mursi’nin göreve gelmesinin birinci yıldönümü olan bu tarihte ülke çapında düzenlenecek miting ile istifası istenecek. Mursi ve dolaylı olarak Müslüman Kardeşler’e karşı muhaliflerin gerçekleştireceği söz konusu protestolarda devlet başkanlığı seçiminin erkene alınması da talep edilecek. Mayıs’ta başlatılan kampanya ile Mursi’nin istifası için 13 milyon imza toplandığı ve böylelikle seçimin öne çekilebileceği iddia edilmekte. Bu kısa dönem zarfında muhaliflerin sokağa dökülmesini engelleyecek adımların gerek MK gerekse ordu tarafından atılıp atılmayacağı merakla beklenmektedir.
30 Haziran tarihi yaklaşırken Mursi, MK ve taraftarları da boş durmamaktadır. Mısır’da bölünmüşlüğün işareti olarak değerlendirilebilecek iktidar yanlısı bir gösteri 21 Haziran’da siyasal İslamcı kesim tarafından düzenlenmiştir. Mursi’nin devlet başkanlığının meşru ve tüm Mısırlıların lideri olduğunun altı çizilirken muhalifler ise “Mısır Devrimi”ni yok etmekle ve eski rejimin kalıntıları olmakla suçlanmıştır.
Mursi ise sokakta şiddet olaylarının yaşanmasına neden olan bu siyasi gerginlikte kendini savunurken bir yandan da muhalefete diyalog çağrısında bulunmaya devam etmektedir. Örneğin 30 Haziran gösterisinin “Tahrir Devrimi”yle başlayan demokratikleşme süreci sayesinde yapılabileceğini öne sürmektedir. Muhalefeti biraz dizginlemek adına çeşitli adımlar atılabileceği izlenimi vermektedir. Kesin bir tarih belirtmese de parlamento seçimlerini erken bir tarihe çekebileceğini söylemektedir. Öte yandan istifa taleplerini duymazlıktan gelerek halk tarafından seçildiğini ve görev süresinin biteceği 2016 yılına kadar devlet başkanlığı makamında bulunacağını kaydetmektedir. Mursi’nin kimi açıklamaları ise içeride ve dışarıda destek aradığını göstermektedir. Mevcut dönemde Orta Doğu’nun ve neredeyse dünyanın en önemli gündem maddesi olan Suriye’ye ilişkin çeşitli göndermelerde bulunmaktadır. Mısır’ın Suriye büyükelçiliğini kapatacağını açıklamış ve Şam ile ilişkilerini kesme niyetini göstermiştir. Ayrıca uçuşa yasak bölge oluşturulmasını da talep etmektedir. Böylelikle hem Washington’a hem de kendi kamuoyuna seslenip Mısır içerisindeki ve bölgedeki gerginlik rüzgârını arkasına almayı hedeflemektedir. Keza Mursi, Etiyopya ile Nil Nehri gerginliğinde de yüksek tondan çıkış yapmayı tercih etmiştir. Nil üzerinde baraj yapmak isteyen Addis Ababa’ya karşı her türlü seçeneğin masada olduğunu söylemesi Mursi’nin iç desteğini arttırmak çabası olarak yorumlanabilinir.
Devlet başkanı destek arayışını sürdürürken 30 Haziran gösterileri ülkedeki siyasi dengelerin anlaşılması açısından önem teşkil etmektedir. Özellikle bazı siyasal İslamcı yapılanmaların politikaları hakkında farklı bir gerçeği ortaya çıkarmıştır: bu kanat arasında muhalif gösteriye dair tezat olarak adlandırılabilecek yaklaşımlar bulunmaktadır. Ülkenin en etkili Selefi kurumu olarak ifade edilen Selefi Çağrısı tarafsız veya nötr olarak yorumlanan bir tavır takınarak iki mitinge de katılmayacağını açıklamıştır. El-Azhar da nispeten tarafsız olan tutumunu sürdürmeye çalışmaktadır. 30 Haziran’ı kastederek protesto gösterilerinin barışçıl olması kaydıyla düzenlenebileceğini söylemiştir. Diğer taraftan Mursi’ye destek mitingine MK’nin Özgürlük ve Adalet Partisi, Cemaat-i İslamiye’nin İnşa ve Kalkınma Partisi dâhil 16 siyasal İslamcı örgüt katılmıştır. Mursi-MK’yi destekleyen bazı radikal unsurlar ise muhalifleri kâfir olarak nitelendirmektedir.
MK; ordu ile ilişkisinin, yargı ile çatışmasının yanında son attığı adımlarla amacının gücünü arttırmak olduğunu göstermektedir. Uzun süre baskı altında kalmış muhalif bir örgüt olan MK, günümüzde iktidarda bulunmasının nimetlerini kullanmaya çalışarak etkisini yaymayı hedeflemektedir. Bu doğrultuda son dönemde idarî yapıdaki kadrolaşma gayretlerinin altı sıklıkla çizilmektedir. Örneğin 27 vilayetin 17’sine MK ile yakından bağlantılı isimlerin atanması muhaliflerce tepki ile karşılanmıştır. 7 ismin MK üyesi olduğu ifade edilmektedir. Özellikle turistik Luxor’a Cemaat-i İslamiye’nin İnşa ve Kalkınma Partisi’nden bir ismin atanması gerginliğe sebebiyet vermişti. Gerginlik, Cemaat-i İslamiye’nin 1997’de Luxor’da 58 turistin ölmesine sebep olan saldırıyı gerçekleştirmesinden kaynaklanmaktadır. Söz konusu ismin valilik makamına getirilmesi turizm bakanının istifasını vermesine neden olmuş; bölgede deyim yerindeyse toplu grev yaşanmıştı. Tepkilerin artması sonucunda ise bu sefer istifasını veren vali olmuştur. Benzer gerginlik Kültür Bakanlığı’na atanan isimlerin tepki görmesiyle de çıkmıştır. Şimdilik MK ve muhalifler Bakanlık ile farklı hedeflerinden geri adım atmamaktadır.
Valinin istifası Mursi karşıtları için başarı olarak değerlendirilebilinir. Fakat ordudan son anda yapılan açıklamalar iki taraf için de uyarı niteliğinde olup askerin sürece müdahale etme ihtimalini gündeme bir kez daha getirmiştir. Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı Abdul Fettah el-Sisi 23 Haziran tarihli açıklamasında siyasi gruplara itidalli olma çağrısının yanında şiddet olaylarının artması durumunda ordunun müdahale bulunabileceğini ifade etmiştir. Ülkede bölünmüşlüğün ve kaosun kötüye gidebileceği uyarısında bulunmuştur. Fakat bu ve benzeri açıklamalar MK’nin orduyu nispeten tasfiyesinden bu yana gelen süreçte bir ilki teşkil etmemektedir. Başka bir deyişle Silahlı Kuvvetler, tarafları önceden de uzlaşma masasına davet etmiş; sürece dâhil olabileceğini bir kez daha tekrarlamıştır. Örneğin Ocak 2013’de devam eden şiddet olayları karşısında da ordunun devlet ve kurumlarının çökmesine izin vermeyeceği yönünde söylemlerde bulunmuş ve ordunun siyaset sahnesine geri döndüğüne dair yorumlar yeniden su yüzüne çıkmıştı.
Sonuç olarak, Mısır’da kutuplaşma artan bir şekilde sokağa yansımaktadır. Mursi’nin karşıtları ve yandaşları arasındaki çatışmalar devam etmekte zaman zaman ölümler yaşanmaktadır. Süreç ilerledikçe ve özellikle iktidar kanadından bazı adımlar atılmadıkça bu şiddet dalgasının artabileceğinden endişe edilmektedir. Kıptîlerle mevcut gerginliğin yükselmesi, mezhepçiliğin artması ise çok ciddi olayların yaşanmasına neden olabilir. Siyasal İslam’ın farklı örgütlerinin de zaman zaman MK iktidarından şikâyetlerini dile getirmesi Kahire için sorun teşkil etmekte; yönetimin bu sefer “müttefiklerince” sorgulanmasına sebebiyet vermektedir. Askerin-düşük bir ihtimal olmakla beraber-olası bir müdahalesi ise Mısır’da siyaseti “Tahrir Devrimi”nden başlamak üzere yeniden düzenleyecek; başta ekonomi ve işsizlik olmak üzere hâlihazırdaki sorunları olumsuz etkileyecektir. Ayrıca Mısır’daki gelişmeler siyasal İslam olgusunun ve örgütlerinin en önemli sınavı olarak yorumlanabilinir. Mevcut tablo Müslüman Kardeşlerin sınavda şu an için başarısız olduğunu göstermektedir. Luxor gibi turistik öneme sahip bir bölgeye tartışmalı bir ismin seçilmesi MK’nin iktidar isteğinin boyutlarını göstermektedir. Ayrıca yürütmenin uzun zamandır yargı ile gerginlik yaşaması da ülkede tek sesliğin hedeflendiğine işaret etmektedir. Bu tabloda 30 Haziran gösterilerinin ve sonrasının MK iktidarına ne anlam ifade edebileceği bunun karşısında muhalefetin bir çatı altında birleşip birleşmeyeceği merakla beklenmektedir.