P24/Sezin Öney
Olağanüstü Hâl uygulaması, Türkiye'nin darbe girişimi sonrası "normalleşen" şartları altında, 18 Nisan 2018 tarihinde, yedinci kez uzatılacak-mı acaba?
28 Mart 2018 tarihli Milli Güvenlik Kurulu bildirisinde, OHÂL'in uzatılması yönünde bir tavsiye yok. Hattâ, OHÂL bir gündem maddesi bile değil. OHÂL, 20 Temmuz 2016'da ilan edildikten sonra ilk kez, uzatma arifesindeki bir MGK'da, ufukta herhangi bir kritik siyasi dönemeç de yokken, bu konu gündeme gelmiyor. Tam olarak ne anlatmak istiyorum? Biraz karışık ve netameli bir konu olduğundan detaylara girelim:
OHAL'in uzatılması için MGK bir kez daha toplanacak mı?
Daha önce, 28 Kasım 2017 tarihli MGK toplantısında da, OHÂL'e ve uzatılmasına değinilmemişti. Diğer bir deyişle, tıpkı önceki günkü MGK'da olduğu gibi, OHÂL bir gündem maddesi olmamıştı. Ancak, 17 Ocak 2018'de, OHÂL'in uzatılması tarihi gelip çattığında, MGK zaten toplanıyordu ve o toplantıda, uzatılma tavsiyesinde bulunulmuştu. Zaten, 18 Ocak 2018'de de, "olağanüstü hâlin, olağanlaşan uzatması" gerçekleştirildi.
Şimdi, yeni bir uzatma tavsiye kararı alınması için, önümüzdeki yaklaşık 15 günlük süreçte MGK'nın yeniden toplanması lazım. Bu durum daha önce olmadı mı?
Oldu: 29 Mart 2017'den sonraki MGK toplantısında, OHÂL'e atıf yapılmadı. Ve ardından 17 Nisan 2017'de, neredeyse sadece OHÂL konulu bir MGK gerçekleşti ve uzatma tavsiyesinde, "yurt genelinde uygulamadan duyulan memnuniyet"e vurgu yapılarak bulunuldu.
Ancak, unutmayalım ki, 16 Nisan 2017'de Türkiye'de bir "oylama" gerçekleşmişti: Anayasa değişikliklerinin onaylandığı "başkanlık referandumu." Ülke gündemi tamamen referandum sonuçlarına odaklıydı. Bu açıdan, 17 Nisan 2017'de MGK'nın OHÂL'in uzatılması gündemiyle toplanması ve 18 Nisan 2017'de TBMM Genel Kurulu'na alelacele gelen bir tezkere ile OHÂL'in uzatılmasının oylanması söz konusu olmuştu. Fakat, o zaman gündem referandumdu. Gene şuna da dikkat çekmek lazım; her türlü oylama, seçim, Türkiye'de hâlâ bir "esinti" yaratıyor. Türkiye siyasetini, şu an ağır hava kirliliği alıntında boğulan bir kent gibi düşünelim. Her türlü, "seçim" konusu gündemi hâlâ, bu boğucu kirliliği temizleyen bir "doğal esinti-rüzgâr" görevi görüyor.
MGK'sız OHÂL uzar mı?
MGK'nın (devletin tüm kurumlarının) tavsiye kararı olmaksızın; daha doğrusu MGK'nın tavsiyesinin "formalite" olarak dahi gündeme getirilmeden bir uzatma kararı alınması, "olağanüstü hâllerimizin" kendi içinde bir anomali olur. Bu "olağanüstü hâlimizde" ne olmaz ki, bu olmasın diyeceksiniz. Zaten, bir örnek de var:
30 Kasım 2016'da da MGK toplantısında, OHÂL'in uzatılmasına yönelik bir tavsiyede bulunmadı. Ancak, 4 Ocak 2017'de, TBMM Genel Kurulu'na gelen tezkere onaylanarak, OHÂL uzatıldı.
"Bal gibi oluyormuş işte-o zaman ne önemi var"; tarih bir sene öncesiyle tıpa tıp aynı tekerrür ediyor diyeceksiniz. Gene detaylara girelim: Sözcü'den Zeynep Gürcanlı'nın o dönemki haberini bir anımsayalım:
"4 Ocak 2017'de, hükümet tarafından TBMM’ye getirilen, OHÂL’in 3. kez uzatılmasına ilişkin tezkerede, 'Milli Güvenlik Kurulu'nun 3 Ocak 2017 tarihli ve 501 sayılı tavsiye kararı göz önünde bulundurularak' ifadesi dikkat çekti. Çünkü 3 Ocak 2017’de MGK toplantısı yapılmamıştı. CHP ve HDP, Anayasa’nın ohal ilanına ilişkin maddesine göre sadece Bakanlar Kurulu kararının yeterli olmadığını, Milli Güvenlik Kurulu’nun da 'tavsiyesine ihtiyaç olduğunu' vurgulayarak, MGK toplantısı yapılmadan, nasıl karar çıktığı sorusunu gündeme getirdiler. Söz edilen tarihte MGK toplantısı yapılmamış olmasına rağmen, tezkerede yapılmış gibi yer almasına ilişkin sorulara yine TBMM kürsüsünden yanıt veren Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ise, MGK üyelerinin karara ilişkin imzalarının elden toplandığını söyledi."
OHAL, 2018'in ikinci yarısında uzatılmayacak mı?
Bu gizemli "elden" imza toplama durumu, tekerrür edebilir veya 17-18 Nisan 2018 gibi bir günde, OHÂL konulu bir MGK toplantısı da yapılabilir. Ancak ve ancak, 2017'nin ilk çeyreğinde, tüm bu OHÂL konusunu "sollayan" bir siyasi gündemimiz olduğunu, "Evet/Hayır" referandumunun yaklaşmakta olduğunu hatırlatayım. Yani, bir sene önce, "MGK ne demiş, ne dememiş" konusunu "by-pass" eden bir politik gündemimiz vardı. Şimdi ise, esmiyor esmiyor esmiyor. Gene detayların arasına inelim:
OHÂL'in, "2018'in ikinci yarısında uzatılmayacağı" konusu, Kasım 2017'de medyaya da "yansıtılmış" bir konuydu.
4 Kasım 2017'de, Hürriyet’ten Nuray Babacan’ın haberine göre, o dönemki son Bakanlar Kurulu toplantısında, "OHÂL’le uygulamaya konulan ‘yasak ve kısıtlamaların’ hem vatandaşların hayatını güçleştirdiği, hem de Türkiye’nin yurtdışında olağanüstü kurallarla yönetilen ülke olarak algılanmasına neden olduğuna ilişkin eleştiriler gündeme geldiği" konusu gündeme gelmişti. Haberde ayrıca, "Başbakan Binali Yıldırım’ın, ‘ihtiyaç olmaktan çıkan’ kısıtlamaların ayıklanması için bakanlara talimat verdiği öğrenildi" bilgisi de yer alıyordu. Ve "Kamu görevlileri için konulan kısıtlamadan, kamuda bulunan ‘FETÖ’cülerin tamamına yakınının ayıklanması nedeniyle vazgeçildiği belirtildi" bilgisi de...
Bu haberden birkaç hafta sonra gerçekleşen 28 Kasım 2017 tarihli MGK toplantısında da, bu anlayış hâkim olmuş gözüküyordu: ancak, 17 Ocak 2018'deki MGK toplantısında, "henüz değil" gibi bir yaklaşım ortaya çıkmış gözüküyor.
FETÖ açıklamaları neye işaret ediyor?
Bugünlerde, yani Mart 2018 itibariyle, farklı kamu kurumları, bürokratlar ve iktidardaki siyasetçilerden, "FETÖ temizliği bitti" (Başbakan Yıldırım, Milli Savunma Bakanı Canikli ve Milli Eğitim Müsteşarı Tekin'in “FETÖ'nün temizlendiğine” ilişkin açıklamaları) veya "FETÖ temizliği bazı kötü niyetlilerce çıkar için kullanılıyor" (özellikle Şamil Tayyar'ın "FETÖ Borsası" iddiası) mealinde açıklamalar geldi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise, 19 Mart 2018'de, "FETÖ temizliğinin bittiğine henüz inanmıyorum" [Hâkim ve Cumhuriyet Savcıları Kura Töreni'nde yargıya atıfla] şeklinde bir açıklama yaptı.
Türkiye gibi bir ülkede, OHÂL sürekli "olağanlaştırılabilir" bir durum değil. 12 Eylül Darbesi'nden sonra bile, Sıkıyönetim uygulaması, 19 Mart 1984'ten itibaren kademeli olarak kaldırılmıştı. 1980'lerde bile dört yıl "konsensüs" bulabilen bu tarz "sıkı", "olağanüstü" uygulamalar, 21. yüzyılda, ne kadar konsensüs bulabilir, ne kadar uygulanabilir?
Belki de asıl soru ve "detay" bu.
Tarihlere göre sıkıyönetim uygulamasının kaldırılması:
19 MART 1984: Bilecik, Bitlis, Burdur, Çanakkale, Çankırı, Gümüşhane, Isparta, Kastamonu, Kırklareli, Kırşehir, Kütahya, Muş, Sinop
19 TEMMUZ 1984: Afyon, Amasya, Aydın, Balıkesir, Bolu, Çorum, Muğla, Nevşehir, Niğde, Rize, Sakarya, Tekirdağ, Yozgat
19 KASIM 1984: Denizli, Giresun, Kayseri, Konya, Manisa, Uşak
19 MART 1985: Antalya, Bursa, Eskişehir, Hakkari, İçel, Kocaeli, Malatya, Kahramanmaraş, Samsun, Sivas, Tokat, Zonguldak
19 TEMMUZ 1985: Ankara, Artvin, Edirne, Erzincan, İzmir, Ordu
19 EYLÜL 1985: Trabzon
19 KASIM 1985: Adana, Adıyaman, Ağrı, Erzurum, Gaziantep, Hatay, İstanbul, Kars
19 MART 1986: Bingöl, Elazığ, Tunceli, Şanlıurfa
19 MART 1987: Van
19 TEMMUZ 1987: Diyarbakır, Mardin, Siirt
*Bu yazı, P24'te yayınlanmıştır.