Gündem

"Metal yorgunluğu' eleştirisiyle başlayan süreç doğru yönetilemedi, astarı yüzünden pahalıya geldi"

"Attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmedi"

02 Kasım 2017 12:36

Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "metal yorgunluğu" söylemiyle başlayan ve AKP'li 5 belediye başkanının istifasıyla sonuçlanan süreç ile ilgili olarak "Attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmedi' diye bir söz vardır. Metal yorgunluğu eleştirisiyle başlayan süreç doğru yönetilememiş ve şimdiden astarı yüzünden pahalıya gelmiş olabilir. Zira Edip Uğur’un gidişindeki anomaliden daha önemli olan, söylediklerini söylerken salon tarafından güçlü bir şekilde alkışlanmasıdır" dedi.

Karaca'nın "AK Parti, Atatürkçülük yapabilir mi?" başlığıyla (2 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

“Cumhuriyet ve Atatürk vurguları daha güçlü” resepsiyon, AK Parti’de Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i daha fazla öne çıkarma gibi eğilimler, kulislerde AK Parti ve Atatürk kelimelerinin daha sık kullanılmasına neden oldu. Derin Tarih Dergisi’nin mayıs sayısında yazdığı makale yüzünden Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret etmekle suçlanan Mustafa Armağan’ın 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılması ve cezasının ertelenmemesi de algıyı pekiştirdi ve hatta iş “AK Parti Atatürkçülük yapacakmış” noktasına kadar getirilip sulandırıldı.

Oysa AK Parti’nin, Erdoğan’ın ve AK Parti’ye oy veren geniş kitlelerin derdi hiçbir zaman Atatürk’le kavga etmek olmadı. İstenen, Atatürk’ün ve onun dönemindeki hak ihlallerinin önüne ağır ve kalın bir perde çeken resmi tarihin sorgulanmasıydı. Bunun ötesine geçip işi Atatürk’ün annesine küfretmeye kadar vardıran şahıslar, AK Parti tabanı tarafından rağbet görmediler, bilakis tepki aldılar.

Yani, ortada Atatürk’e karşı kan davası güden bir parti varmış da, şimdi doğru yolu bulmuş, işte hayat böyle öğretirmiş gibi davranmak haksızlık.

Umarım AK Parti de kendi kendisine böyle bir haksızlık yapmaz. “Atatürk, zor bir coğrafyada, zor dönemlerde bu ülkeyi bir ve bütün tutabilmek için zor kararlar almış başarılı bir liderdir” denilir, Atatürk’ün hakkı teslim edilir, bunlar anlaşılır. Ancak insanlar sırf sorguladıkları için hapse atılır hale gelirlerse, mevzu “Atatürk zamanında her şey on numara beş yıldızmış. Resmi tarih çok dürüst. Sabiha Gökçen bir azizedir... Şeyh Said haindir” noktasına gelirse, mizah dergilerine gerek kalmaz, bir parti ve hareket kendi karikatürünü kendisi çizmiş olur. Umarım olmaz, ihtimal vermiyorum yine de söyleyeyim dedim.

**************

Edip Uğur kırılması

KADİR Topbaş “Hay hay” diyerek gitti. Recep Altepe tedirgin bir sessizlikle zamana yaydı ama zorlamadı. Melih Gökçek ikna etmeye çalıştı, olmayınca “Çok başarılıydım ama emir demiri keser” diyerek gitti.

Balıkesir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur ise “Yolsuzluğum yok, FETÖ bağlantım yok, o halde neden istifa ediyorum ki?” tavrıyla hayret makamından sitemini terennüm etti, “irade-i külliye” gibi ironik göndermeler yaptı, son anda millet iradesinden devlet iradesine geçildiği, seçimle gelenin seçimle gideceği ilkesinin sekteye uğradığı yönünde eleştiriler yaptı ve öyle gitti. Çalışma arkadaşlarına ve ailesine teşekkür ettiği sırada gözyaşlarını tutamayıp “evine ve ailesine” kadar gelen“tehditler”den bahsetmesi bomba etkisi yaptı ve en iyimser tahminle son dönemde sıradışı bir baskı altında hissettiğini gösterdi.

Belediye başkanlarının istifası istendiğinde beklenen bu değildi sanırım.

Seçilmiş belediye başkanlarının görevlerini bırakmaları talebi 2019’dan başarıyla çıkma adına alınmış ontolojik olarak riskli bir karardı; talep kamuoyuna mal olup istifası istenenlerin kalpleri kırılınca ve koskoca adamlar ağlaya ağlaya gönderilince risk daha da arttı. Ama haksızlık da etmeyelim, hiç kuşkusuz sahaya seveni kadar nefret edeni de bulunanMelih Gökçek’in sürülmesi, “Seçimle gelen seçimle gider” diyecek olanların tepkisini hafifletmek için düşünülmüş akıllı bir hamleydi. Öyle ki nice “Demokrasi isteriz” diyen CHP’li ve Bülent Arınç gibi AK Partili, oltanın ucundaki iştah açıcı yemin cazibesine kapılmaktan geri duramadı.

Söz konusu tutumun milli iradenin güçlü sütunlarında gedik açabileceğini, ilkelerden taviz vermemek gerektiğini hatırlamaktan uzağa düştüler. “Yeter ki Melih gitsin”di, “Ben kazandım, o kaybetti” denilebilsindi. Edip Uğur’un giderayak söylediği şeyler, yaptığı imalar olmasaydı, kaybedenin olumsuz imajı ve kazananların neşesi üzerinden “hayırlı oldu” duygusu uyandırılabilirdi. Ancak pek öyle olmadı. “Attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmedi” diye bir söz vardır. Metal yorgunluğu eleştirisiyle başlayan süreç doğru yönetilememiş ve şimdiden astarı yüzünden pahalıya gelmiş olabilir. Zira Edip Uğur’un gidişindeki anomaliden daha önemli olan, söylediklerini söylerken salon tarafından güçlü bir şekilde alkışlanmasıdır.