Hürriyet yazarı Erdal Sağlam, Merkez Bankası'nın Türk lirası'nın döviz karşısındaki değer kaybını engellemek üzerine yaptığı son kur azaltma tedbiriyle ilgili yorumda bulunarak "Baştan söyleyeyim; bütün bu dolaylı tedbirler, temeli düzeltecek ciddi tedbirler almadıkça “nafile çabalar” olarak kalmaya aday gözüküyor" dedi.
Erdal Sağlam'ın "Yine ‘katlı kur’ tartışmaya başlıyoruz" başlığıyla yayımlanan (16 Kasım 2017) yazısı şöyle:
Artan kurlarla ilgili, bu kez her zamankinden farklı bir panik seziliyor. Merkez Bankası’nın aldığı son kur zararlarını azaltma tedbiri gibi, yeni tedbirler duymaya alışmamız gerekecek.
Baştan söyleyeyim; bütün bu dolaylı tedbirler, temeli düzeltecek ciddi tedbirler almadıkça “nafile çabalar” olarak kalmaya aday gözüküyor.
Nasıl bu kadar kesin konuşuyorum derseniz; deneyimlerim söyletiyor. Uzun sayılabilecek gazeteciliğim süresince o kadar çok kur artış süreci ve bunun için alınan önlem gördüm ki; hangisi kalıcı hangisi geçici az çok çıkarabiliyorum. Zaten bu süreçlerde, resmi otoritelerin verdiği tepkilerden nasıl bir trend yaşandığını da çıkarabilirsiniz. Çoğu kez telaş içinde alınan önlemlerin, piyasaları sakinleştirmek yerine paniği arttırdığını yaşadık. Bir kere telaş başladı mı; asıl etkisi hesaplanmadan açıklamalar yapılır, demeçler ters teper. Başbakanın önceki günkü rating kuruluşlarına ilişkin demecini, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in dünkü açıklamalarını bu kapsamda görüyorum.
Merkez Bankası’nın kur artışının etkisini azaltmak için bankalar ve dolayısıyla reel sektöre sağladığı kolaylık, bazılarına, zararlarını azaltacağı için hoş gelebilir. Ancak sonuçta faturanın Hazine ve dolayısıyla halka çıkacağı unutulmasın.
Bundan sonra olabilecekleri tahmin etmeye çalışayım. Bence önümüzdeki dönem, daha önce yaptığımız “katlı kur” tartışmalarını yapacak gibiyiz. Yani bazı kesimler için farklı kur uygulamalarından söz ediyorum. Merkez Bankası reeskont kredilerinde 3.70 TL gibi bir dolar kuru belirleyip, bu uygulamayı başlattı denilebilir. Yeni tedbirlerle bunu genişletmiş olacak.
Bundan sonra ise değişik kesimlerden “Bize de farklı kur uygulaması yapın” talepleri yükselecek. Örneğin; Özelleştirme İdaresi’nden işletme satın almış özel sektör, yakında şikayete başlayacaktır. İlk aklıma gelen doğalgaz ve elektrik şirketleri. “Zaten kâr marjımız daraldı, döviz bazında geri ödemelere katlanamıyoruz, bize farklı kur uygulayın” derlerse, sürpriz olmamalı. İşte katlı kur dediğimiz de bu; herkes için farklı kur uygulaması. TL konvertibl ve katlı kur uyguluyorsanız; bazıları için kayırma yapıyorsunuz demektir. Hem adaleti iyice bozup, hem ayrıcalığın faturasını halka çıkartıyorsunuz anlamına gelir.
Bununla birlikte zaten azalmış güveni tümüyle kaybedersiniz, döviz kaynağı açısından, sıcak para dahil, asıl büyük sıkıntılar başlar, sarmal giderek büyüyebilir.
Yapılacaklar belli
Bir tahminde daha bulunayım; 2019’da yapılacak 3 seçim nedeniyle, değişik kesimlerden gelen katlı kur taleplerinin yönetimde yanıt bulma ihtimali yüksek.
Peki, yaşadığımız kur atağı süreci önlenebilir mi?
Bence önlenebilir ama radikal siyasi ve ekonomik anlayış değişiklikleri şart. Önce bu atağın altında yatan güven sorununu çözmek gerekir. Bunun için Batı ile ittifakın devam ettiğinin tescillenmesi, AB ve Nato ilişkilerinin düzeldiğinin görülmesi bence ön şart. Bununla birlikte OHAL’ın kaldırılması başta olmak üzere demokrasi ve hukuk alanında hızlı bir normalleşme gerekir. Bunlarla birlikte uzlaşma ile açıklanacak kapsamlı ekonomik reform süreci ve ekonomide teknik gereklerin yerine getirileceğine ilişkin inancın yeniden kurulması lazım.
Yani ciddi faiz artışlarıyla başlayıp, enflasyon ve cari açık başta olmak üzere hızlı bozulan makro dengelerin düzeltilmesi için kararlı olunacağı gösterilmeli. Hem dış ve iç siyasette bu kadar kırılgan bir ortam yaratır, hem faiz artırmamak için kur atağına bu kadar dolaylı tedbirlerle karşı koymaya çalışırsanız, mevcut trendi değiştirmeniz pek mümkün olamaz.