T24 - Başkanlık tartışmalarının hız kazandığı bugünlerde, Özal’ın da danışmanı olan Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’dan ilginç bir açıklama geldi: “Turgut Özal beni aradı, ‘Hoca başkanlık sistemiyle ilgili çalışmaya başla, Kafkaslar’a gidiyorum, dönüşte parti kuracağım’ dedi. Ama 3 hafta sonra ölüm haberini aldık...”
Referandumun hemen ardından Başbakan Erdoğan’ın yeni anayasa için çalışmasını istediği Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Burhan Kuzu ilk kez tarih verdi. “Çok samimi söylüyorum bu kadar kısa sürede anayasa hazırlanmaz” diyen Kuzu, takvimin Ekim 2011’de başlayacağını söyledi. Kuzu, bir dönem danışmanlığını yaptığı Turgut Özal’la ilgili de ilginç açıklamalarda bulundu...
Özal ölmeden 3 hafta önce bana ‘Başkanlık sistemini çalış’ dedi!
Sistemi savundum adım ‘Burhan Başkan’ oldu
Başbakan referandum sonrasındaki konuşmasında sizden çalışmanızı istedi. Başladınız mı?
Sayın Başbakanımız o konuşmasında bir işaret buyurdu. Önceden planlanmış bir şey değil. Karşısında olduğum için esasen gayriihtiyari bir konuşmaydı. Arkasından Türkiye’de bir başkanlık sistemi tartışması başladı. Ben yıllardan beri Başkanlık sistemini savunduğum için, bizimle özdeş oldu. Soyadımız neredeyse “Başkanlık sistemi” oldu yani; Burhan Başkan!
Partinizin özel olarak bu modelle ilgili çalışması var mı?
Hayır. Tüzükte böyle bir şey zaten yok. Ama Başbakanımız, “Başkanlık sisteminden yanayız. Tartışılsın istiyoruz” dedi. Bu demek değildir ki, bizim olmazsa olmazımızdır. Ama tartışılmalı. 2011 seçiminden sonra masaya oturacağız. Belki başkanlık modeli olur, belki yarı başkanlık modeli olur, belki parlamenter rejimle devam olur.
Başkanlık sistemi Türkiye için tehlikeli değil mi? ‘Latin Amerika gibi oluruz’ uyarıları var. Sadece ABD’de işlediği de biliniyor...
İşleyen tek ülke ABD’dir, doğru. Çünkü başka yerde başkanlık modeli yok. Diğerlerinin hiçbiri başkanlık sistemi değil, keyfi modeller. Latin Amerika örneğini getirip, başkanlık modeli aleyhine kullanırsanız, bu o modele haksızlık olur. Dünyada parlamenter model de çok sayıda var ama yalnız İngiltere’de işliyor. Yarı başkanlık modeli 16, 17 ülkede var, sadece Fransa’da işliyor. “Bu ülkede işler, başkasında işlemez” mantığından hareket edersek, diğer tüm ülkeler kendilerine sistem arasınlar diye bakmak lazım.
O düzenlemedeki sıkıntı ne?
Orada Başkanlık modelinin olması gereken ana ilkeleri yok. Mesela başkan kanun yapamaz, tasarı teklifinde bulunamaz. Ama sözü edilen ülkelerin çoğunda başkana bu yetki verilmiş. Çok tehlikeli olan Meclis’i feshetme yetkisi yoktur Başkan’ın. Ama orada bu yetki var. Geliyor, parlamentoyu kapatıp “Ben varım” diyor. Her modelin kendine has ana unsurlarını kenara iterek, adına “başkanlık sistemi” demekle başkanlık sistemi olmaz.
Siz Türkiye için bire bir ABD modelini mi öneriyorsunuz?
Bire bir değil. Yani Amerikan modeli esaslı, Türkiye’ye has olması lazım.
Nasıl bir sistem, ne değişecek?
Öncelikle Türkiye’de bu model bilinmiyor. Biliyorum diyenler de çoğunu bilmiyor. Öyle olunca da mesela Güney Amerika’ya bakıp karar verme aşamasına geçiliyor.
En büyük endişe ‘Diktatörlük getirir.’ Getirir mi?
Bir sistemin diktatörlük getirebilmesi için, herhalde yetkisi olması gerek. Yetkisi olmayan, sokaktaki adamın diktatör olması mümkün mü? En önemli yetkiler yasama, yürütme, yargı yetkisi. Yargı yetkisi bağımsız mahkemelerde olur. Ama özellikle yasama ve yürütme yetkileri karışık bir tablo oluşturur. İki modeli mukayese edelim: Bir, parlamenter modele bir de başkanlık sistemine bakalım.
'Parlamenter sistemden daha çok diktatör çıkar'
Ne fark var?
Türkiye’de parlamentoda çıkan yasaların yüzde 98’i hükümetten gelir. Hükümetler bazen yapmak istemedikleri teklifleri, tepki almamak için milletvekillerinden götürürler. Kim uygular? Hükümet. Komisyona gelir, ciddi bir değişiklik yapamazsın. Genel Kurul’da hiçbir dahli olmaz. Yasayı yapan, uygulayan kendisi. Bütçeyi hükümet hazırlar. Burada kuruşuna dokunamayız. Başkanlıkta ise başkanın yasa yapma konusunda veto dışında hiçbir yetkisi yok. Yasa çıkarmak isterse basın toplantısı yaparak duyurur. Meclis çıkarır ya da çıkartmaz. Yasa yapmada parlamentonun mutlak tekeli vardır. Başkanlık modelinde, parlamentonun onayı olmadan da tek kuruş harcayamazsın.
Başkanın eli kolu bağlı diyorsunuz...
Yasa yapma yetkisi olmayan, bütçe, para gibi iki ana unsurdan yoksun bir başkan ne yapacak da diktatör olacak? Parlamenter modellerdeki başbakanlar, başkanlık modelindeki başkandan da üç kat daha yetkilidir.
'Parlamenter sistemden daha çok diktatör çıkabilir' mi diyorsunuz?
Yetkiden çıkıyorsa öyle. “Başkanlık modeli diktatörlük getiriyor” yerine, “Hocam, Başkan istediği kanunları parlamentodan geçiremez, harcama yapamazsa ne olur hali?” deseler buna katılırım. Diktatörlük değil de “Zavallı başkan” tırnak içinde ne yapar bunu konuşurum. Ama en çok ağrıma giden ‘Diktatörlük getirir” iftirası. Bu modeli benim savunmamın ana gerekçesi, çok güçlü bir parlamento oluşturmasıdır. Milletvekillerinin çok çok güçlü ve gerçek vekil olmasıdır.
'Başkanlık sistemini aslında uzun zamandır tartışıyoruz'
Özal’a bir süre danışmanlık yaptım. Başkanlık sistemini çok samimi savunuyordu. Demirel de savundu ama daha pragmatik. 5 artı 5’le bir daha gelebilirim diye. Özal cumhurbaşkanıyken beni çağırdı. “Bu makamı bırakıyorum. Sıkıldım, burası bana göre değil. Dar geldi. Beni buraya ittiler. Benden sonra gelen hükümetle de Türkiye’ye mahvettiler. Hocam Balkanlar’a gidiyorum, oradan Kafkaslar’a geçeceğim. Sen hazırlığını yap. Parti kuruyorum, seni listeme aldım” dedi. Ben de yaptım. Ama Balkanlar’a, Kafkasya’ya gitti, geldi ve vefat etti. Konuşmadan üç hafta sonra.
Döndüğünde başkanlık sistemi için harekete mi geçecekti?
Önce parti kuracaktı. Güçlü gelirse başkanlık modelini düşünüyordu. Özal baktı ki, 1983’te alıp iyileştirdiği ekonomi perişan. Koalisyonlar perişan etti.
Özal iktidardayken niye getirmedi?
O konuşmamızda, “1983’te geldiğimizde 87’ye kadar olan dönemde Türkiye ekonomik olarak çok sıkıntıdaydı, evvela bunlarla uğraştık” dedi. Kolay değil darbe sonrası tabii. 1987’den sonra sayı olarak o gücünü bulamadı. Sonra cumhurbaşkanlığına geçti.
Sizce de Özal öldürüldü mü?
Bilemiyorum. Ama Korkut bey, birçok görüşmemizde “Abim öldürüldü” demiştir. Ben görüştüğümde gayet sağlıklı görünüyordu.
'BAŞÖRTÜSÜ İÇİN YÖK’ÜN YETKİSİ GÜÇLENDİRİLEBİLİR'
Türban için anayasa değişikliği gerekiyor mu sizce?
Başörtüsü bu memleketin enerjisini tüketen konulardan biri... 1988’de Özal bir kanun çıkardı, karşı çıktım. Çünkü bu meseleyi hukuk yoluyla çözmek hep sıkıntı getirir. Ama mecbur kalındı. Ne zaman ki 28 Şubat başladı, andıçlar, fişlemeler dönemine geçildi kıyamet kopmaya başladı. Biz de mecburen Anayasa değişikliği yapmak zorunda kaldık. AYM yanlış yoruma giderek kel alaka iptal etti.
CHP bu defa çözüme daha yakın görüntüsü veriyor, yasayla yapılabilir o zaman...
İktidar-muhalefet oturup meseleyi çözebiliriz. Mesela ek 17. maddedeki düzenleme üzerinden diyelim ki YÖK’ü daha güçlendiren, o konuda daha yetki veren bir düzenleme yapılabilir. Bir yargı konusu da olmaz. Muhalefet daha hoşgörülü. Mutabık kalarak yazarız ve konu kapanır gider. Fiili durum olmaktan çıkar, kendiliğinden çözülür. En güzel çözme yöntemini bu olarak görüyorum.
Kamusal alana girebilir mi?
Efendim diyorlar ki “Memurlar başörtülü çalışmak istiyoruz” derse. Böyle bir çalışma da yok, böyle bir niyet de yok. Nereden çıkıyor? Onu o gün düşünürsün. “Yarın derlerse ki kızlar erkekler ayrılsın”. Yapmayın Allahınızı severseniz. Bu yaklaşım adamı bitirir, ruh hastası yapar. Memur anlamında diyorsanız o şekilde bir çalışma yok.
Kuzu’ya göre seçimden önce Anayasa imkansız
Sayın Burhan Kuzu, yeni anayasa için takvim nasıl işleyecek?
Bizim hedefimiz 2011. Sayın Genel Başkanımız da o ilk konuşmasında zaten seçimden sonrayı işaret ediyor. Dolayısıyla burada aldatmaca, geri dönme falan yok.
Bir ayda yapılamaz mı?
Yapılamaz. Samimi söylüyorum. Takvim olarak yetişmesi mümkün değil. İmkansız bir şeyi istiyorlar. Birkaç madde değişecek olsa başka bir şey. Ama hakikaten yeni bir anayasa diyorsak komisyon kuracağız. Hazırlık süreci olacak...İki ayda 2-3 madde ancak geçer. Muhalefet bunu bal gibi biliyor.
Kaç madde öngörüyorsunuz?
Çok uzun olmamalı. 140 maddeyi geçmemeli. Birçok madde lüzumsuz. Birkaç maddeyi birleştirmek mümkün. Belki başına bir tarihi bilgi konulabilir. İlk anayasa değil bu, 2000 yıllık tarihimiz, anayasalarımız var.
Referandumda geçen 26 madde de yeniden düzenlenebilir mi?
O gün nasıl bir yaklaşım olur bilemiyorum. Ama masaya oturulunca her şey konuşulur. Ya yeni metin yazılır ya da değişiklik üzerinden anlaşırsak öyle başlarız.
Dokunulmazlık yeni anayasada olacak mı?
Bu en netameli konularından biri. Genel anlamda söylüyorum. Cumhuriyet tarihi boyunca 3 bin dokunulmazlık dosyası gelmiş 42’sinde dokunulmazlık kaldırılmış. Hadi bu dönem biz kaldırmadık, siz niye zamanında kaldırmadınız? Demek ki hassas başka bir şey var o konuda. İstismarı başka bir şey ama dokunulmazlık vekillere lazım. Üniversitede özerklik, yargıda bağımsızlık gerekliyse, bize de dokunulmazlık lazım. Yaptığı iş sebebiyle külliyen kaldırmak zaten mümkün değil.
İlk 3 maddeye dokunacak mısınız?
AK Parti’nin ilk 3 madde konusunda hiçbir sorunu yok. Maddelerin kendisiyle zerre kadar problemimiz yok. Çünkü bu maddeler dünyada insan oğlunu en iyi şekilde nasıl memnun ederiz kavgası verile verile bulunmuş en son ilkelerdir. Biz bu kavramların yorumuna, mahkemelerin verdiği anlamlara karşıyız. Sorun laiklikte değil yorumlama biçiminde. Mesela başörtüsünde Anayasa Mahkemesi hakkı olmadığı halde bunu yaptı. Sayın Haşim Kılıç’ın belirttiği gibi, konu bu maddeleri dondurmamak, çağdaş yorum getirmek. Ben bu maddelerin konuşulmasından rahatsızım. 2007 metni çıktığı zaman o 4 madde yerinde durduğu halde “laiklik elden gidiyor” diye kıyameti kopardılar. Aynı akıbeti bu pakete yaşatmak istemem. İlk 4 maddenin yeriyle yurduyla bir sorunumuz yok.