Gündem

Melih Altınok'tan 'Taraf krizi'nin perde arkası

Taraf gazetesi yazarlarından Melih Altınok bugünkü köşesinde, okurlarının kafasında soru işaretleri yaratan "Taraf krizini" yazdı

30 Nisan 2013 11:33

Gazetenin patronu Başar Aslan'ın, Yazı İşleri Müdürlerinden ve köşe yazarlarından Kurtuluş Tayiz'i Genel Yayın Yönetmeni Oral Çalışlar'dan habersiz görevden alması, ardından Yayın Koordinatörü Markar Esayan'ın adını künyeden çıkartması ve nihayetinde Oral Çalışlar'ı istifaya zorlaması, ardından Neşe Düzel'i Genel Yayın Yönetmenliği koltuğuna oturtması zincirinde gelişen olayların perde arkasını yazan Altınok, yazısında sorularına cevap arıyor.


İşte Altınok'un 'Var mı cevabı?' başlıklı o yazısı:


 Evet, ciddi bir kriz var ortada.

Bu yüzden sessiz kalmak, “mış” gibi yapmak ya da imalarla konuşmak komik kaçar.

Kaldı ki bu gazetede dört yıldır çalışıyorum. Sadece yazar olarak da değil. Taraf’ın Ankara bürosunda, mutfakta da kadrolu mesaim var.

Zorlukların da, başarıların da, hataların da öznesiyim yani.

Dolaysıyla konuşma ehliyetine sahibim sanırım.

O hâlde “Diplomasi” şimdilik şöyle dursun...

Bildiğiniz üzere Ahmet Altan bir süre önce gazeteden ayrıldı. Ayrılışının çözüm sürecinin bizzat Erdoğan tarafından açıklanmasıyla kesişmesi de önemliydi.

Zira Ahmet Abi’nin Kürtlerin en büyük düşmanı ilan ettiği hükümet, 30 yıllık savaşı durdurmak için müthiş bir siyasi irade üstlenmişti. Ayrıca Öcalan da bu hamleye destek vermişti.

Yani, kusura bakmasın üstadım Ahmet Abi fena yanılmıştı.

Ardından gazetenin Genel Yayın Yönetmenliğine Oral Çalışlar getirildi. Oral Abi’nin gazeteye gelişi,Taraf’ın editoryal yönetiminin, yazarların teklifi ve onayıyla oldu.

İyi de oldu. Gazete birkaç zamandır süren rijit tavrını bırakıp, Ergenekon ve Balyoz davalarının yanı sıra bugünkü barış sürecini doğuran referandumdaki duruşuyla tutarlı bir yayın politikasına kavuştu.

Gazetede de, kamuoyunda da bir sinerji oluştu.

Bugünkü barış atmosferini hazırlayan etkili aktörlerden biri olarak sürecin en umutlu zamanlarındaki hakkı da teslim edildi.

Süreci desteklemek için seçilen Âkil İnsanlar Heyeti’ne genel yayın yönetmeni de dâhil beş yazarını verdi Taraf. Diğerlerinin içinde de Taraf’ın eski yazarları vardı.

Bu tutarlı barış taraftarlığı ile gazetenin tirajı ikiye katladı, reklam ve ilan geliri de. Hatta patronaj bu prestiji borsaya bildirdi. Hisselerinin değeri arttı.

Ne var ki kendisinin de bire bir ifade ettiği üzere, işler kötüyken bile gazeteye editoryal olarak hiçbir müdahale de bulunmayan patron Başar Arslan es verdi.

Önce Ahmet Altan’la birlikte hareket edip gazeteden ayrılan ve daha sonra dönen Neşe Düzel gazetenin ikinci koltuğuna getirildi.

Patronajın bu ataması bir defa anlaşma gereği Genel Yayın Yönetmeni’nin onayı alınmadan tepeden yapılmıştı. Doğal olarak istifalar gündeme geldi.

İkincisi Düzel gazeteye başlar başlamaz yaptığı röportajlarla açıkça barışın niçin mümkün olmadığını kanıtlamaya çalışıyordu. PKK çekilme kararını açıkladığında bile o, mülakat konuklarına adeta “barış hayal” dedirtmeye çalışıyordu.

Bu tavır kuşkusuz ki gazetenin başarı tablosunu doğuran yayın çizgisine ve bize bir mesajdı.

Ardından Genel Yayın Yönetmeni’nin hiçbir tasarrufuna onay vermeyen Başar Arslan, Yazıişleri Müdürlerinden Kurtuluş Tayiz’i görevden aldığını açıkladı.

Gazeteyi bu başarılı noktaya taşıyan isimlerden biriydi Kurtuluş. Başarı niye cezalandırılırdı ki?

Benim de içinde olduğum ve Taraf denince akla gelen tüm yazarların bu anlamsız müdahalelere karşı son derece nazik tepkisine Başar Arslan’ın cevabı ise sert oldu. Yayın Koordinatörü ve gazetenin başarısının mimarlarından Markar Esayan künyeden çıkartıldı.

Ve nihayet Çalışlar da mecbur bırakıldığı şeyi yaptı, istifa etti.

Ardından Taraf’ın tarihinde ismini de cismini de bilmediğimiz, ancak politik tutumlarına vâkıf olduğumuz dokuya yabancı isimler yazıişlerine atandı.


Ümit Aslanbay, Oğuz Karamuk...

Şimdi kendinizi bizlerin yerine koyun. Bu olan bitenden huzursuz olmak suç mu?

Mesele patronajın bir tasarrufu karşısında “arkadaş dayanışmasıyla” tepki verilmesi falan değil.

En azından benim için değil. Ortada net “gösterenlerin” berraklaştırdığı bir gösterge var.

Gazeteye para koyan, işin ticari riskini üstelenen patronaj elbette tasarruf hakkına sahiptir.

Ama bu müdahalenin anlaşılırlığı işlerin kötü gitmesi, başarısızlık ya da politik çizgi değiştirme kararına denk gelirse anlaşılabilir.

Dolayısıyla Başar Arslan’ın tiraj ve reklam artmışken, prestiji yükselmişken bu tablonun aktörlerini tasfiye etmesinin anlamı kuşkusuz ki politika değişikliğidir. Üstelik bunu barış sürecini destekleyen isimlerin yerine “mesafelileri getirmesiyle” de perçinlemiştir.

Bakın anlattıklarımın içinde ne komplo teorisi var ne de ima.

Sadece soruyorum.

Merkez medya bile barış sürecine ikna olmuş görünürken biz, “olmazları” büyütüp hassasiyet mi kaşıyacağız?

Yeni Türkiye’deki rolümüz, barışın mimarı bir hükümete siyasi husumetle ve endişeli elitlerle birlikte“düşmanlık” etmek mi olacak?

Eğer böyleyse Ahmet Altan niye gitti, Oral Çalışlar niye geldi, şimdi hangi nedenle tekrar eskiye dönüyoruz?

İkna olamadığım için ben mi hatalıyım yoksa kör gözüm parmağına çelişkilerle dolu bu müdahalenin müsebbipleri mi?

Var mı bu soruların cevabı?