Gündem

Melda Onur: Cezaevlerinde yaşam kalitesi trajik

CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur, tutuklu ve hükümlülerin yaşam kalitesine bakıldığında durumun trajik olduğunu söyledi.

16 Ocak 2012 02:00

 T24- Sık sık cezaevlerinde tutukluları ziyaret eden önde gelen davaları izleyin CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur, tutuklu ve hükümlülerin yaşam kalitesine bakıldığında durumun trajik olduğunu söyledi. Cezaevlerinde en çok göz rahatsızlıklarıyla ilgil şikayetlerin olduğunu belirten Onur, tutuklu ve hükümlülerin prostat hastalıklarında bile herkesin önünde muaye edilerek rahatsız edildiğini anlattı.


Haber Türk gazetesinden Kutlu Esendemir, cezaevlerindeki yaşam koşullarıyla ilgili CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur ile görüştü. Esendemir’in Onur ile söyleşisi şöyle:

Genel olarak Türkiye cezaevlerine baktığınızda ortaya çıkan tablo nasıl özetlenebilir?


Durumoldukça trajik. Hukuki duruma, herkes konuştuğu için değinmeyeceğim. Silivri’de, 2. Ergenekon duruşmasına eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın akrabaları gelmişti. “Biz Yassıada’da böylesini görmedik” dediler. Bu tür olaylar her dönemyaşandı. Ancak ne yazık ki bakış açımız, “Tarihten öğrenmek yerine, tarihten intikam almak” oluyor. Bu nedenle hataları sürekli tekrarlıyoruz. Söylemlere bakarsanız “Bizler de zamanında çok acı çektik, aman bugünküler çekmesin” diye düşünmek yerine, “Biz çektik, onlar da çeksin” bakış açısı hâkim.



Bu nasıl oluştu?

Herkesin kendi tutuklusu, kendi mağduru var. Oysa mağduriyet ortaklıktır. Mesela geçen hafta KCK kapsamında üniversiteli Nurcan adında bir öğrenci kızın gözaltına alınarak başörtüsünün zorla çıkarıldığı haberi vardı. Nurcan şimdi kimin mağduru? Kürtlerinmi, başörtülü kızların mı? Yoksa tümtoplumunmu?

Çevre Komisyonu Üyesi’yken nasıl sürekli cezaevlerini dolaşan ve adliyedeki duruşmaları izleyen bir milletvekili oldunuz?

Türkiye’nin bulunduğu koşullar diyelim. Öğrenciden “anarşist”, gazeteciden “terörist”, ev kadınından “aktivist” üretiyor. Yalnızca benmi? Bugün Türkiye’de duruşmaları izleyen yüzlerce gönüllü avukat binlerce vatandaş oluştu. Bana gelince, Yeşiller Partisi’nden arkadaşlar, bazı tutuklu ailelerine adımı vermişler ilgileneyim diye. Sonra da devamı geldi.

Çevreciler içinde yargılananlar var mı?

 İnanmakta güçlük çekebilirsiniz ama şu an Türkiye’de çevre davalarından yargılananların sayısı bin kişinin üzerinde. İçlerinde köylüler ve aktivistler var. Çevre avukatları da hedefte. Erzurum’da Bağbaşı Köyü’nün neredeyse tamamı yargılanıyor. Bazıları tutuklu. Kimisi 80’lik nineler, dedeler... Suçları topraklarını korumaya çalışmak.

Cezaevlerini ziyaret ediyorsunuz. Buralardaki görüş yerleri nasıl?

Açık görüşleri kimi zaman büyük salonlarda, kimi zaman odalarda yaptık. Soner Yalçın’la görüşmemde salonun duvarlarında çocuksu süsler vardı. Sanki anaokulu duvarları gibi. Ziyaretçi çocuklara hitap etmek için olmalı. Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Cezaevi’ndeyse salon tamamıyla bir tabiat manzarasıyla boyanmıştı. Bu atmosferi biraz da cezaevi müdürünün kişiliği belirliyor galiba.

Farklı uygulamalar oluyor mu?

Bana tuhaf gelen bir olay;MHP Milletvekili Engin Alan’ı ziyaretimde oldu. Cuma namazı saatiydi. Biraz bekledim. Bu arada beni karşılamaya gelen görevli tuvaletten çıktı. Pantolon paçalarını sıyırmış halde, belli ki abdest alıyordu. Alabilir tabii, ama ziyarete geleni de böyle karşılamak olmamalı.

Tutuklu ve hükümlülerin koşulları, cezaevi müdürüne göre değişiyor mu?

 Tabii cezaevimüdürünün haletiruhiyesi birinci derecede önemli. MeselaMalatyaMilletvekili Veli Ağababa’yla birlikte Tekirdağ 1 ve 2 No’lu F Tipi Cezaevleri’nde 4 kişiyi ziyaret ettik. 2 Nolu’da kamuoyunda “Poşu davası” diye bilinen olayın sanığı Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Yöneticisi Hüseyin Ördek vardı. İkisi ile de açık görüş yapamadık, telefonla görüştük. Çünkü disiplin cezaları varmış. “Şarkı söylemek”, “slogan atmak” ya da başka sebeplerle disiplin cezaları oluşabiliyor.

Müdürle görüştünüz mü?

O cezaevindekimüdürü göremedik. Ama gergin ortamı hissettim. 1 No’luya geçtiğimizdeyse görüştüğümüz iki kişi de açık görüşteydi. GazeteciMehmet Yeşiltepe ile Bilimve Gelecek Dergisi Editörü Baha Okar’ı gördük. Baha Okar bizi kurabiye vemeyve suyuyla ağırladı. Memurlar hepimize çay getirdi. Daha sonramüdürle görüştük, koşulları konuştuk, not aldı, diyalog önemliydi.

Cezaevlerinde yemek konusu da çeşitli defalar gündeme geliyor. Bu konuda da farklı uygulamalar olabiliyor mu?

Cezaevinde kalan her tutuklu ve hükümlüden günde 4 lira zorunlu yemek parası alınıyor. Cezaevimüdürleri, “Günlük 4 TL’ye 3 öğün yemek nasıl daha kaliteli çıkar?” diye şikâyet ediyor. Bırakın hükümlüyü, birini tutukluyorsunuz, daha suçu belli değil. Bir de tutuklu kaldığımüddetçe yemek parasını kendisine ödetiyorsunuz. Cezaevinde yemeklerin aşırı yağlı olduğunu Silivri’de kalanlar söylüyor. Hatta yağı süzüp o yağla başka yemek yapanlar bulunuyor.

Nedir bunun nedeni?

Bir cezaevimüdürüne bunu sorduğumuzda, “Bütçe az olduğu için aşçılar da yemeği yağ ve salçayla lezzetlendirmeye çalışıyorlar” yanıtını vermişti. Devlet tutuklu ve hükümlülere, elektrik giderlerini de ödetiyor. Bu da çok saçma. Cezaevi yöneticilerinden, “Elektriği devlet ödese, herkes içeri ısıtıcı sokuyor” diye bunu savunanlar var. İnsanlar üşüdükleri için alıyor demek ki ısıtıcıları. Aşırı soğuk yüzünden Tekirdağ’da kalan tutuklu İlyas Argun ellerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.

Nasıl?

Tekirdağ Cezaevi’ne arıza nedeniyle 3 ay doğalgaz verilememiş ve aşırı soğuktan İlyas Argun’un elleri yanmış. Buna “Reynaud” hastalığı deniyor. Biz Tekirdağ’a giderken yolda görüşten gelen ailelerle karşılaştık. Genç bir kadın, “Ben İlyas’ın teyzesiyim” diyerek anlattı. Yeğenine bir eldiven götürebilmek için 5 hafta dilekçelerle uğraşmış. Bir teyzenin, yeğeninin elleri kangren olmasın diye çırpınması... Geçtiğimiz günlerde bir grupmilletvekili olarak TBMM Başkanı Cemil Çiçek’i ziyaret ederek tutuklumilletvekillerinin durumunu görüştük. Bu arada yaşanan sağlık sorunlarını dile getirdik. Ben İlyas’ın durumunu anlattım. Cemil Bey’in üzüldüğünü, ürperdiğini hissettim.

‘Herkesin önünde prostat muayenesi yapmişlar’

Özellikle duruşmalarda Nedim Şener’in yoğun kilo kaybı dikkat çekiyor. Eşiyle konuştum, o koşullarda doktora gitmek istemediğini söylemiş. Çünkü doktora görünme, revire çıkma gibi olaylar çok eziyetli anlaşılan. Osman (Kırıkkale Cezaevi’nde kalan Osman Ercan) da aynı konudan şikâyetçiydi. Uzun süreler beklemek, herkesin önünde muayene olmak. Mesela Cemil Çiçek’le görüşmemizde bir arkadaşımız, şimdi adını vermek istemediğim bir tutuklunun “Herkesin önünde prostat muayenesi yaptılar, yerin dibine girdim” diye şikâyet ettiğini söyledi. Bu çok incitici.

Yaşanan bu durumları anlattığınızda Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in tepkisi ne oldu?

Sağlık sorunlarının çözümü için mutlaka devreye gireceğini söyledi. Mesela Mehmet Haberal’ı Selimpaşa Hastanesi’nde ziyaret etmiştik. Bel sorunu var, kıpırdayamıyor. Fizik tedaviye ihtiyacı var ama bulunduğu hastanede böyle bir tedavi yok. Çiçek’le görüşmemizde bir milletvekilimiz, “Haberal beton ve nem kokuyordu” dedi. Aynısını ben de hissettim. Betonun soğuğu ve nemin kokusu sinmiş bu insanlara. Bu arada Mehmet Haberal’ın yanında Levent Ersöz yatıyordu. Ona da uğradık, şimdiye kadar hiç kimse ziyaret etmemiş. Kızı, “Ailemizi toptan yargılıyorlar, kimse bizi işe almak istemiyor’ diye yakındı.

Siz daha çok ailelerin durumlarından etkileniyorsunuz galiba?

Çünkü içerideki tutuklu ne olduğunu biliyor, çoğu da bazı şeyleri göze almış insanlar. Ama dışarıdakiler bilmeye çalışıyorlar. Bu ne olduğunu göremediğiniz ama hayal ettiğiniz korku filmi gibi. Mesela geçen cuma günkü 2. Ergenekon duruşmasında, Ülkü Ocakları Sivas Şube Başkanı Oğuz Bulut, “Ne olur beni idam da edecekseniz Sivas’a gönderin. 4 yıldır burada konu mankeni gibiyim. Yeni hiçbir gelişme olmuyor ki; savunmamızı değiştirelim. 80 yaşlarında annem ve babam için her defasında Sivas’tan gelmek çok güç ve maliyetli. Onlara çok üzülüyorum” dedi. Bu arada kanser hastası olan ve güçlükle ayakta duran eski İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu’nun savunmasını ne kadar acı çekerek yaptığını belirtmeliyim.

Beyaz duvarlara bakmak gözleri hızla bozuyor

Tutuklu ve hükümlülerin ortak sağlık sorunları neler?

  Hemen herkesin bir göz şikâyeti olduğu fark ediliyor. Cezaevlerinde gözler hızla bozulup ilerliyor. Hücreler küçük ve kısa mesafeden beyaz duvarlara bakmak gözleri bozuyor. Gördüğüm en sağlıklı tutuklu Engin Alan’dı ama o dahi göz bozukluğundan şikâyet ediyordu. Silivri’de göz doktoru varmış, ancak her cezaevinde bulunmuyor ve pratisyen hekimler bakıyor. Şimdi bu kaybedilen gözlerin hesabını kim verecek ileride? Beyaz duvarlara baka baka önce gözler ölüyormuş. “Beyaz ölüm” diyorlarmış buna içeridekiler. Gazeteci Mehmet Yeşiltepe hidrosefali hastası. Yani beyninde su baloncuğu var. Her an patlayabilir, ameliyat edilmesi lazım. Aşırı ağrıları var. “Odada üç kapı var, küçücük odada yönümü kaybediyorum” diyor.

Topuklu ayakkabıda hata benimdi...

Milletvekili olarak Meclis’te yemin günü giydiğiniz yüksek topuklu ayakkabılarla gündeme gelmiştiniz, tepki aldınız mı? Çevremden ve beni tanıyanlardan olmadı ama hata benimdi. Gazetecilikten geldiğiniz zaman size bir şey olmaz sanıyorsunuz. Fotoğrafı koymamalıydım Facebook’a. Cezaevinde sınava girmeninmaliyeti yaklaşık bin lira

Cezaevinde, çeşitli protesto gösterilerine katılıp tutuklanmış öğrencilerin durumu ne?

Onların durumları da ayrı bir sorun. Şöyle bir şey var; tutuklanan öğrencinin çoğunlukla üniversite kaydı siliniyor. Böylece öğrenci olmaktan çıkıyor. Tutuklu Öğrenciler Platformu ve Adalet Bakanlığı rakamları arasındaki fark bundan doğuyor. Bir de liseyi bitirmiş ama üniversiteyi kazanamamış, kursa giden gençleri öğrenci saymıyorlar. Bu arada kaydı silinmeyen öğrencilerin tutukluluk dönemlerinde sınavlara girmek istemesi halindeyse, cezaeviyle okul arasındaki ring aracının ulaşım gideri ve memur harcırahı gibi masrafları öğrencinin karşılaması bekleniyor. Cezaevindeki üniversitelinin bir sınava girmesi için ortalama bin lira ödemesi gerekiyor.

Sınava girememe anlamına geliyor bu.

 Çoğunun öğrenim imkânı böylelikle elinden alınıyor. Geçenlerde Malatyalı bir baba ziyaretime geldi. Yarın kızının duruşması varmış Malatya’da. Grup Yorum konserine gidip slogan atmışlar. 10 çocuk 8 aydır cezaevinde. “Kızım doktor olmak istiyordu. ‘Baba bunlar beni zorla anarşist yapacaklar’ diyor” dedi. Tutuklama o kadar yaygın ki, aynı suçtan Meclis’teki asistanımın kuzeni de içerideymiş. Yeni öğrendim, şaşırdım.